Bir ay sonra
Hayat bizim için sürprizlerle dolu bir serüvendi. Herkes için bazı ortak noktalar olsa dâhi herkesin bambaşka öyküleri vardı. Bazen derdimizi dert sayıp hayıflanmak bencillikle harmanlanmış bir aptallık gibi gelirdi. Ama insanoğlu böyledir ya, herkesin derdi kendine göre büyüktür. İnsanın bir yeri sancıdı mı sanki dünyanın en kötü acısı oymuş gibi hisseder. Başka bir şey düşünemez, hareket edemez, konuşamaz hâle gelir. Hâlbuki kendimizi hor kullandığımız zamanların eseridir bu. Kendimizi kim için, ne için yıpratmıştık böyle?
Doğardık, yaşardık ve ölürdük. Bunlar yazının girişinde bahsettiğim ortak noktalardı. Peki hayatı yaşanır kılan şeyler nelerdi? Mutluluk muydu? Aşk mıydı? Para mıydı? Yoksa hepsinin ötesinde, verdiği tatminkârlık hissi en yoğun olan güç müydü? Hayat hep mutlu zamanlarla geçer miydi? İnsanlar hiç üzülmese, hiç kırılmasa o insanı muma çeviren kalp sancısını nereden bileceklerdi?
Belki de yüzüncü keredir kontrol ettiğim yapılacaklar listemi kapatıp düşünceli halimden sıyrılmaya çalıştım. Aradan bir ay geçmesine rağmen hala Lisa için endişeleniyordum. Lisa'ya kendini üzmemesi için annesinin onu takip ettiğini söyleyemiyordum. Evet, ruh hastası olan annesi Bayan Manoban'ı iki gecedir Lisa'nın evinin oralarda görüyordum. Kafam o kadar dağınıktı ki işe dâhi odaklanamıyordum. Kendime sert bir kahve almak için ofisin mutfağına gittim. Beynim düşünmekten ciddi mâniada uyuşmaya başlamıştı ki bu benim gibi işi bilgisayarla olan biri için hiç iyi değildi. Lisa genelde freelance işler alır ve evden çalışırdı. Bu sayede benden bile fazla para kazanıyordu ama benim tek endişem annesinin onu rahatsız edip huzurunu kaçırmasıydı.
“Jennie, gerçekten anlatmak istemediğine emin misin?” Onaylar bir şekilde kafamı salladım.
“Seulgi ve Sooyoung'la da eskisi kadar sık görüşemiyorsunuz. O yüzden moralin bozuk, değil mi?” Ah, bir de o mesele vardı tabii.
“Birkaç gün sonra onlarla konuşmayı deneyeceğim.” Jisoo anlayışlı bir şekilde başını eğdi ve elini omzuma koydu.
“En iyisini yaparsın Jennie.” Jisoo mutfaktan çıktığında kahvem de hazır olmuştu. Ufak bir bardağa kahvemi aktarıp masanın başına geçtim. O sırada hayatın bana verdiği görevleri yerine getiremiyormuş hissi tüm bedenimi titretirken ağlama arzusuyla âdeta dolup taşmıştım. Gözyaşlarım ince çizgiler halinde yanaklarımdan aşağı süzülürken hala yaptığım kahveden yudumlar almaya çalışıyordum. Bugün kötü bir gündü.
Kafamda kendimi Lisa ile ayırıp barıştırırken varlığını unuttuğum cep telefonum titredi. Sohbet uygulamasına girdiğimde Rowoon'dan bir görsel geldiğini gördüm. Mesaja tıkladığımda bütün kanım çekilmiş gibiydi, bu Lisa'nın fotoğrafıydı. Bir mağazada mücevher bakıyor gibi görünüyordu. Siyaha boyattığı uzun saçları bebeksi yüzünü ciddi bir kadına dönüştürmüştü. Lisa'nın bugün kuaföre gideceği bilgisi kafamda yankılanırken bu fotoğrafın yeni çekildiğini anlamıştım.
Tam cevap yazacakken Rowoon'un yazdığını gördüm. Hiç geçmeyen on beş saniyenin ardından mesaj bana ulaştığında uyuşan beynim artık resmen iflas etmişti.
“Lisa'ya siyah saçları ne kadar da yakışmış değil mi? Nerede çekildiğini anlayabildin mi Jennie? Minik Lisa'n sana evlenme teklifi etmek için yüzük seçiyor. Ne kadar da romantik! Onunla evlenmek istediğine gerçekten emin misin? Bence ilk olarak söyleyeceklerimi dinle, Lisa hakkında hiçbir şey bilmiyorsun.”
Gözlerimi kırpıştırarak ekrana bakıyordum. Ne yapacağımı bilmiyordum, ne demek istediğini bile anlayamamıştım. Ona cevap vereceğim sırada üstten bir bildirim geldiğini gördüm. Lisa saat sekizde beni evden alacağını söylüyordu. Kahretsin, sanırım Rowoon haklıydı.
“Senin derdin ne? Benim sevgilimi takip mi ediyorsun? Seni gerçekten öldürürüm Rowoon, şansını zorlama.” Ellerim titrerken mesajı gönder tuşuna basmayı akıl edebilmiştim. Lisa'ya hiçbir şey belli etmeden onu beklediğimi söyleyen bir mesaj attım. Rowoon kısa bir süre içinde tekrar mesaj atmıştı.
“Böyle anlaşamayız Jennie Kim. Akşamı bekle, evinin önünde olacağım. Eve gelip sizi rahatsız etmek istemem ayrıca Bayan Kim'e kim olduğumu açıklamak biraz zor olabilir. Umarım Lisa'dan önce yanına gelebilirim. Görüşürüz Jennie.” Ekrana şok içinde bakarken okuduklarımı hazmetmeye çalışıyordum. Rowoon bana Lisa ile ilgili bilmediğim şeyler olduğunu söylüyordu. Lisa dünyanın en şeffaf insanlarından biriydi ve özellikle benden herhangi bir şey gizleyeceğini düşünmüyordum. Onun yanı sıra Rowoon, Lisa'nın bir mücevher mağazasından fotoğrafını atıyor ve Lisa'nın bana evlenme teklifi edeceğini söylüyordu. Siktir, Lisa bana evlenme teklifi mi edecekti?
...
Eve geldiğimden beri gerginlikten tırnaklarımı kemirip duruyordum. Bunu yapmaktan nefret etsem de o kadar gerilmiştim ki birazdan vücudum patlayacak gibiydi. Her ne kadar dışarıdan buzdan duvarlarım varmış gibi görünse de içimde bütün duyguları çok yoğun yaşıyordum. Lisa'ya değil bir şey olması, tek bir tüyüne dâhi zarar gelmesi fikri beni çıldırtmaya yetiyordu. Rowoon içime Lisa ile ilgili bir şüphe düşürmemişti, Lisa'ya her an bir şey olacağını ve onu kaybedeceğim korkusunu düşürmüştü. Tek istediğim ruhumun uzun yıllar benimle olmasıydı.
Telefonum aceleci bir şekilde çalarken onu hemen titreyen avuçlarımın arasına aldım. Kulağıma götürmeden önce ne duyacağımı bilemediğim için rahatlamak adına sakince nefeslendim.
“Bu kadar gerilme Jennie. Aşağıda seni bekliyorum. Ah, saate de bak. Lisa'nın gelmesine sadece on beş dakika var.” Onun iğrenç ses tonu beni daha da germişti.
“Siktiğimin pezevengi.” diyerek telefonu kapattım. Anneme markete gideceğimi söyleyip hızlı adımlarla aşağı indim. Hava serindi ama ben üzerime bir şey almayı unutacak kadar aceleciydim. Kapının önüne geldiğimde onun suratına tükürme isteğiyle dolup taşıyordum. Derin nefesler alıp sakince yanına gittim.
“Hala çok güzel görünüyorsun Jennie Kim.” Elini yanağıma koymaya çalışırken onu ittim.
“Bizden ne istiyorsun? Amacın ne?” O kadar sinirliydim ki şu an gözlerimden ateş çıktığına yemin edebilirdim.
“Her zaman kendini çok zeki sanırsın, değil mi Jennie?” Yakışıklı suratında anlayamadığım bir gülümseme belirdi.
“Buraya kadar bunu söylemek için mi geldin?” Suratı ifadesizleşti. Yutkunurken aşağı yukarı oynayan adem elmasına yumruk atmak istiyordum.
“Lisa'nın senden neden ayrıldığını hiç merak etmedin mi? Onu hemen affetmen garibime gitti doğrusu.” Tavırları bende kusma isteği uyandırıyordu.
“Bu Lisa ile benim aramda. Hayatımda asla yeri olmayacak birine bunları anlatmam.” Sinsi gülüşü bir anda dondu ve gözleri karanlık bir ifadeye büründü.
“Aptalsın. Bunu hiç kabul etmiyorsun ama aptalsın. Senin için ne iyi ne kötü göremiyorsun. Tehlikeleri göremiyorsun. Lisa seni kör ediyor Jennie!” Kafasını sağ tarafa çevirip saçlarını karıştırdı. Uzunca bir süre bana bakmadı, sinirlenmiş gibiydi. Tam lafa başlayacağım sırada hızla kafasını çevirip dudaklarını dudaklarımın üzerine kapadı. Onu var gücümle ittikten sonra göğsüne vurdum. O sırada ağaçların arasından bir gürültü yükseldi. Birkaç adım attığımda yerde sere serpe yatan Lisa ile karşılaştım. Bir elini o çok sevdiğim kalbinin üzerine koymuş, öylece kıvranıyordu. Ruhum acı çekiyordu.
“Lisa, bebeğim...” Hemen eğilip nefesini kontrol ettim, düzensizdi. Gözleri kısık bir şekilde bana bakmaya çalışıyordu.
“Jennie...” Adım güzel dudaklarının arasından bir fısıltı gibi dökülmüştü. Gözleri kapandı, ruhum karanlığa giden yolculukta ilk adımını atmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
twinge • jenlisa
FanfictionLisa büyük bir hata yaptı. Jennie onu affetmek istedi. Evrenin ise onlar için büyük bir sürprizi vardı. başlangıç•05.04.2020• bitiş•30.05.2020•