Beynimi yiyip bitiren sirenler, belki de en çok korktuğum şey olan ölümü çağırıyordu. Lisa'nın ne halde olduğunu düşündükçe kafamı kopartmak istiyordum. Ruhum o ambulansın içinde can çekişiyordu ve ben hiçbir şey yapamıyordum. Rowoon ambulansı takip ederek beni hastaneye götürmeye çalışıyordu. Şu an ona ihtiyacım olmasa boğazını sıkıp öldürmekten hiç çekinmeyeceğime yemin edebilirdim.
Pek ağlayan biri değildim ama bu lanet arabanın içinde daha önce hiç dökmediğim kadar gözyaşı dökmüştüm. Hep korktuğum şeyi şu an yaşıyordum, Lisa ölümle burun burunaydı.
...
Hastaneye geleli yaklaşık iki saat olmuştu. Benim tek yaptığım şey acil müdahale odasının kapısında beklemekti. Annem durmadan beni arayıp Lisa'yı soruyordu. Ona laf anlatmak canımı daha da yakıyordu, Lisa'nın benden ayrılmayacağını bilmeye ihtiyacım vardı.
Gergin bir şekilde kapının önünde volta atarken Rowoon'un yanında Seulgi ve Sooyoung ile bana doğru geldiğini gördüm.
“Jennie, neler oluyor? Annen haber verdi. İyi misin?” Sooyoung bana kocaman bir sarılma verdiğinde yeniden ağlamaya başladım. Artık ağlamaktan nefes dâhi alamıyordum. Bedenim bu yükün altında ezilip yere çöktü. Hayat ne kadar da tuhaftı. Belki de birkaç sene önce kendi hastalığım yüzünden bu koridorları süpürmüştü kıyafetlerim. Şimdi ise Lisa için buradaydım, ruhum için endişe ediyordum.
Herkes beni sakinleştirmek için uğraşıyordu. Rowoon benim için kantinden su almıştı. Seulgi ise beni bir sandalyeye oturtup Rowoon'un aldığı suyu içirmeye çalışıyordu. Böyle zamanlarda en az benim kadar soğuk kanlı olan Sooyoung ise deyim yerindeyse bomboş bakıyordu. Biraz su içtikten sonra Seulgi beni tuvalete götürmeyi teklif etti ama onu reddettim. Lisa kapıdan çıkarsa ilk beni görmeliydi. Her şey bir hayal gibi pusluydu, hala idrak edemiyordum. Bir anda otomatik kapı açılınca hızla oturduğum yerden kalktım.
“Lalisa Manoban'ın yakınları burada mı?” Hemen doktorun karşısına dikilip dudaklarından dökülecek cümleleri beklemeye başladım.
“Bayan Manoban'ın kan testlerini yaptık. Kanında yüksek oranda enfeksiyon var. Sizin bildiğiniz bir rahatsızlığı var mı?”
“Kalp, yani kalbinde bir rahatsızlığı vardı ama biz tam olarak ne olduğunu bilmiyoruz. Bir kere bu hastaneye kontrole gelmiştik, mutlaka eski kayıtları çıkar.” Doktor anladığını belirtir bir halde kafasını salladı.
“İlk yaptığımız kalp grafisinde de bir sorun olduğu ortadaydı zaten. Birazdan onu kalp ultrasonuna alacağız, size haber vermek için gelmiştim.” Doktor tam gideceği sırada onu kolundan yakaladım.
“Lisa, iyi mi?” Doktor elimin üstüne elini koyup beni telkin etti.
“Durumunu stabil tutmaya çalışıyoruz fakat hala kendinde değil. Net bir tanı koyduktan sonra muhtemelen yoğun bakıma alacağız. Her şeye hazırlıklı olun.” Bütün dünya başıma yıkılmıştı. Her şeye hazırlıklı olun da ne demekti? Lisa bana söz vermişti, hiçbir yere gitmeyecekti ve bütün hayatını ikimizin mutluluğu için harcayacaktı.
“Hayır, Lisa bana söz verdi. Anlıyor musunuz? Hiçbir yere gidemez. Duydun mu Seulgi? Size de anlattım, bana söz verdi. Bir yere gitmeyecek değil mi?” Ağlama seslerim koridoru inleten haykırışlara dönüştüğünde kendimi yeniden soğuk zemine bırakmam zor olmadı. İki güçlü elin beni kucakladığını hissettiğimde çoktan kendimden geçmiştim.
...
Gözlerim yarı açık bir halde etrafa bakmaya çalışıyordum ama ne vardı ki bunu yapacak enerjim dâhi kalmamıştı. Biraz kendime gelip etrafı dinlemeye başladığımda Seulgi ve Sooyoung'un konuştuğunu duydum.
“Ona nasıl söyleyeceğiz? Hastaneyi birbirine katar.” Seulgi sıkıntıyla nefesini dışarı üfleyip Sooyoung'a cevap verdi.
“Elbet öğrenecek. Bunu ondan saklayamayız.” Duyduklarım karşısında anlık gelen enerji dalgası beni ayağa dikmişti.
“Bir şey mi oldu kızlar? Lisa nerede?” İkisi de birbirine bakarken Seulgi oturduğu yerden kalktı. Elini omzuma koyduğunda ters giden bir şeylerin olduğunu anlamıştım.
“Lisa’nın ailesi...” Koridordan gelen sesler Seulgi’nin lafını bölmüştü. O sırada hızla üzerime gelen Bay ve Bayan Manoban beni ürkütmeye yetmişti.
“Kim Jennie! Kızıma ne yaptın? Evden senin yüzünden gitti, şimdi de senin yüzünden hastanede mi yatıyor?” Bayan Manoban’ın üstüme gelmesiyle birlikte Seulgi ve Sooyoung önüme geçip beni korumaya çalıştı. Rowoon ise Bayan Manoban’ın kolundan tutup sakinleştirmeye çalışıyordu.
“Ben hiçbir şey yapmadım.” diyebildim hıçkırıklarımın arasında. En sonunda Sooyoung dayanamayıp Bayan Manoban’ı itti.
“Eh, bu ne terbiyesizlik böyle! Kocaman kızınızı evden kaçıran sizsiniz, hesabını Jennie'ye mi soruyorsunuz? Şu an Lisa içeride yatıyor. Onun için endişelenmek yerine bize mi saldırıyorsunuz?” Sooyoung'un beklenmedik atağı karşısında Bayan Manoban geri adım atmıştı. Bizden uzakta bir köşede beklemeye başlamışlardı. İşin garibi Rowoon yanlarından hiç ayrılmıyordu, sanırım onları sakin tutmaya çalışıyordu.
Sonunda içeriden Lisa ile ilgilenen doktor çıktı. Yanında tanımadığım bir doktor daha vardı, yaşça acil doktorundan daha büyük duruyordu. Gözlüklerini gözüne itip konuşmaya başladı genç olan.
“Bayan Manoban’ın sonuçlarına göre kalp zarında ciddi bir enfeksiyon var. Zaten kronik olarak da kalp hastasıymış. Bu hemen geçebilecek bir rahatsızlık ne yazık ki değil. Uzman doktorumuzun değerlendirmesine göre Bayan Manoban'ı iki veya üç hafta kadar yoğun bakımda tutmamız gerekiyor. Siz ailesi olmalısınız, evrakları imzalamak için sizi içeri alabiliriz.”
“Ben de gelebilir miyim? Onu görmek istiyorum.” Genç doktor kafasını olumsuz anlamda salladı. Lisa'nın ailesi içeri girerken kendimi tamamen bomboş hissediyordum.
...
Güneş ışıklarının gözüme girmesiyle ağlamaktan şişen göz kapaklarımı açmaya çalıştım. Aslında zihnim hiç uyumamıştı ve sürekli düşünüyordu. Bu beni uyanık olmaktan daha çok yormuştu, Lisa'yı düşünmediğim tek bir saniye bile yoktu. Seulgi ve Sooyoung işe gitmek zorunda oldukları için yanımda duramamışlardı. Yanımda sadece Rowoon vardı, olmaması daha iyi bir seçenekti. Lisa'nın riskli durumu yüzünden onu görmemize izin verilmiyordu. Doktorun söylediğine göre de hala kendine gelememişti.
Kendimi yavaşça doğrultup tuvalete gitmeye karar verdim. Berbat görüntüme aldırmayarak tuvalete girdim ve işimi bitirip hemen yoğun bakım kapısının önüne döndüm. Rowoon ilk başta ortalıkta görünmüyordu ama yaklaşık beş dakika sonra karşımda dikilmişti, keşke ona zarar verebilecek bir şey yapabilseydim diye geçirdim içimden.
“Jennie, biraz hava almak ister misin? Hem sana vermem gereken bir şey var.” Kafamı yavaşça sallayıp onu takip ettim. Hastanenin kafesine oturup ikimiz için birer kahve söyledi.
“Daha iyi misin?” Alaycı bir gülüş attım. Her şeyi mahveden oydu, bir de nasıl olduğumu merak ediyordu.
“Sen, Lisa ile beni kafanda nereye koyuyorsun bilmiyorum ama biz gerçekten birbirimize aitiz Rowoon. Lisa'nın orada canının yandığını bilirken iyi olamam. Gerçekten önümüze çıkan engellerden, kötü insanlardan, her şeyden bıktım.” Gözyaşlarım yavaş bir şekilde çenemle buluştuğunda Rowoon'un sıkıntılı nefes sesini işitebiliyordum.
“Aslında sana bir şey vermek için buraya çıkardım Jennie.” Bana yeşil renkte bir yüzük kutusu uzattı. İçini açtığımda mor taşlı, yüzük damlası şeklinde pembe altından yapılmış bir yüzük olduğunu gördüm.
“Bunu Lisa'nın eşyalarını ailesine teslim ederken vermişler. Sana ait olduğunu bildiğim için sana vermek istedim.” Yüzüğe puslu bir bakış atıp hafifçe gülümsedim. Hemen sağ yüzük parmağıma geçirip duruşuna baktım. Yüzüğe baktıkça Lisa'nın bebeksi suratı aklıma geliyordu, yine harika bir seçim yapmıştı.
“Lisa ile daha yeni yeni konuşurken bu tarz yüzükleri çok beğendiğimi söylemiştim, unutmamış.” İstemsiz bir şekilde sağ elimi kalbime koydum. Nedense Lisa'nın beni hissedeceğini düşünüyordum. Elimi kalbime koyar koymaz sanki bütün dünya durmuştu, tek duyduğum Lisa'nın bal dudaklarının arasından çıkan cümleydi.
“Seni çok seviyorum Jennie.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
twinge • jenlisa
FanfictionLisa büyük bir hata yaptı. Jennie onu affetmek istedi. Evrenin ise onlar için büyük bir sürprizi vardı. başlangıç•05.04.2020• bitiş•30.05.2020•