Arabaya binmiş ,kampa doğru yol alıyorduk. Ormana girişim işkence gibiydi adeta. tekrar tekrar o korkuyu, o çarezizlik, o yanlız kalışımı hissediyordum. İçten içe korkularım gün yüzüne çıkıyordu. Ayağıma tonlarca yük bağlanmışcasına ilerliyemiyor, geri geri gidiyordum. Gözlerim dolu dolu olmuş her şeyi tekrar yaşıyordum. O an Emre anlaşmış olacak ki eliyle çeneme dokunmuş, yüzümü hafifçe kaldırdı.
"İyi misin Deniz?"
Yanğıma düşen gözyaşlarımla "Hayır." ifadesiyle başımı salladım.
"Tamam Deniz geçti, her şey geçti. Artık güvendesin güzelim."
Emre'nin yanımda olması bana güven veriyor, kendimi daha güçlü hissediyorum. Ona bakarak bir fısıltı gibi "İyi ki yanımdasın."
"Deniz bir şey mi dedin?"
"Yoo hayır, biraz yorgun hissediyordum sadece." Diyip geçiştirdim.
Artık o işkence veren yolları acı çeke çeke bitirmiştik.
Bizi merakla bekleyen telaşla ne yaptığı belli olmayan Funda bir sağ bir sola döne döne gidip geliyordu. Beni fark etmesiyle koşarak elini boynumda birleştirmişti. Beynimde yankılanan hıçkırıklarla ağlaya ağlaya daha çok sarılıyordu. Funda'nın ilkez ağlamasına şahit olmuştum hemde benim için ağlıyordu.
"Lütfen Deniz, lütfen affet beni. Ben bilemedim. Sana bir şey olacağını düşünemedim. Özür dilerim, özür dilerim Deniz. Ben sana bir şey olsaydı kendimi asla affedemezdim. Lütfen Deniz iyisin dimi, bir şeyin yok dimi."
Sakinleştirme amacıyla;
"Biraz daha böyle ayı gibi sarılmaya devam edersen boğularak ölebilirim."
Ellerini çekmiş "İyi misin, iyi misin?" diye sayıklamaya devam eden Funda herkesi başımıza toplamıştı. Etrafıma toplanmış arkadaşlarım nasıl olduğumu sormaya devam ediyorlardı. Herkese iyi olduğumu cevap vermeye başlamıştım.
Jandarmaların öğretmenimle konuşup kısa bir bilgi vermişlerdi. Bugün sabaha kadar orman içinde olacaklarını ve geniş bir olay yeri incelemesi yapacaklarını söylüyordu. Burdan en kısa zamanda gitmemizi söylüyordu. Ögretmenimiz, otobüse haber verdiğini, en geç yarın sabaha burda olacağını, o zaman kadar burda kalmak zorunda olduklarını söylüyordu. Komutanın "Peki, zaten biz buralarda olacağız. Olası aksi bir durumda bize haber verirsiniz." dedikten sonra el sıkışıp ayrılmışlardı. Ordan uzaklaşmalarıyla birlikte etrafımda toplanan arkadaşlarım, öğretmenin gelmesiyle dağılmışlardı.
"Nasılsın Deniz?"
"İyim hocam sağ olun."
Önden gelecek azarı mı bekliyordum. "Ben size tek başınıza gitmeyin değimde sen nerdeydin Deniz? Sana bir şey olsaydı biz ailene ne diyecektik? Sorumluğunu almışken ailene ne cevap verecektim? Bu kadar sorumsuz olmanın çabası. Burda ne yaşadığımizdan haberin var mı?
Sen bu kadar sorumsuz olamazsın."Funda söze girmek için atlasada engel olmuştum. Benim suçum olmadığı halde bütün suçu kabullenmiştim. "Özür dilerim hocam, böyle olacağını bilemedim. Benim hatam, bir daha böyle bir şey olmayacak." İçinde olduğum durum o gördüğüm cinayettin daha kötü olamazdı.
Hoca son sözlerini keskin ve kızgın sözlerle bitirmişti.
" Burdan gidene kadar artık hiçbir yere gitmiyorsunuz, özellikle sen Deniz. Kimse hiç bir yere kıpırdamayacak. Sabaha kadar sabredin, sabah erken saatte gidiceğiz zaten."
Başımı eğmiş bir şekilde onayladıktan
Sonra çadırımın önüne oturuverdim.Funda bu sefer dibimden ayrılmıyor, etrafımda dolanıyordu.
Çadırın önüne oturduğum gibi bizden uzakta konuşan Akın ile Emre bize doğru gelerek yanımıza oturdular.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLHUN ✓KİTAP OLDU✓
Ficción GeneralŞehir değiştirmeme sebep olmuş bir hayat sonrası nefretle başlayan deli bir aşk. Son duygularını yazdı Pembe günlüğüne, yıllar, aylar, günler geçecek. O günlük Deniz'in hayatı olarak kitap olmuş, elden ele gezmiş olacak. On dört yaşında yazdığı g...