Elimdeki hançeri tam bir hokkabaz gibi ustalıkla çevirerek ona doğru ilerledim. Ardından elimde çevirip durduğum için, bakışları elimde olan adama doğru hançeri bütün gücümle fırlattım. Kafasını eğerek kendisini yere attı ve basit bir düz taklayla benden kaçtı. Hançer beton zeminde kayarak duvara çarptı. Tekrar o tarafa doğru bir hançer fırlattığımda yine takla attı. Bu seferki hançer onu santimlerle ıskalamıştı. Elimdeki son hançerimi tüm gücümle ona savurarak dikkatini dağıttım. O daha dikkatini tekrar bana veremeden tüm gücümle iki metre ötemde duran adamın üzerine atlamış ve onu boğazından tutarak soğuk mermer zemine yapıştırmıştım. Sol ayağıyla bir tekme atarak beni üzerinden attı.
Onun ayarsız gücüyle yere uçtum. Ben daha ayağa kalkamadan başımda dikilmiş ve siyah metalden bıçağını üzerime doğrultmuştu. Adrenalin ile parlayan gözlerindeki ifade "Ben kazandım." Diyordu. Ama yanılıyordu. Bacaklarımla bacaklarını kıstırıp onu yere düşmeye zorlayacak bir şekilde kendime doğru çektim. Yere düştüğü için boşa çıkan ayağımla, eline vurarak bıçağını düşürmesini sağladım. Sonra büyük bir hızla uzandım ve bıçağı kendi elime alarak dizlerimin üzerinde doğruldum ve bıçağı ona doğrulttum.
Ona "Şimdi kim kazandı?" bakışını atınca kafasını arakaya atarak küçük bir kahkaha attı. Ardından yattığı yerden ellerini teslim oluyorum anlamında havaya kaldırdı.
"Bu sefer çabuk pes ettin bakıyorum?" dedim keyifli bir şekilde sırıtarak. Ayağa kalkarak bana kenardan bir havlu fırlattı. Omuz silkerek kendi havlusuna suratını gömdü.
"Sonuçta kazandın." Sesi havlu yüzünden boğuk çıksa da ne demek istediğini anlamıştım.
.
.
Her yanda duran ışıltılı tabelalar sokağı fazlasıyla aydınlatıyordu. Bu kadar renkli ve büyüleyici olduğu halde burası isminin hakkını tam anlamıyla veriyordu. Her duvarın dibinde uyuşturucudan dişleri dökülmüş keşler vardı. Yankesici ve hırsızların haddi hesabı yoktu. Uyuşturucu satıcıları ise buradaki barların ve kumar salonlarının olmazsa olmazlarıydı.
Adımımı keşler dışında neredeyse boş olan ışıltılı caddeye atarken Özgür konuştu.
"Jane Doe'ya uğramamız lazım."
Duvar dibindeki keşlerden iğrenerek bakışlarımı başka bir yöne çevirdim. İçlerinden birinden güçlü bir kahkaha yükseldi.
"Baksanıza kıymetli üç sürtüğü de buradaymış!"
Bu hırıltılı ve detone sesin dediği şeyi duymamla beraber sesin sahibine doğru dönerken elim belimdeki silahıma gitti. Konuşan kişi duvar dibindeki keşlerden biriydi. Sallanan Elindeki boş şırıngadan kafayı bulduğunu anladım. Kıyafetleri iki çift paçavradan ibaretti ve Dişleri dökülmüştü. Duvara yakın olmamama rağmen leş kokusu bende burnumu tıkama isteği oluşturuyordu. Dişsiz ağzıyla attığı kahkaha ondan iyice iğrenmeme neden oldu.
Bir yerdekine bir de caddede sayıları zaten az olan az sonra işlenecek cinayet için durmuş bekleyen insanlara baktım. İnsanların çoğu dövmemi gördüğü için benden uzak bir köşeden izliyordu. Canım bu gece birini öldürmek istemediği için ona yaptığını düzeltme şansı verdim ve konuşmadan onun özür dilemesi için bekledim. Etraf sessizleşmişti ve herkes ne yaptığımı anlamaya çalışırcasına bana bakıyordu.
Adam silahın namlusuna uzun uzun baktı. Önce bol hırıltılı ve dişsiz bir kahkaha attı. Elindeki şırıngayı bırakmamakta kararlı bir şekilde elinde sallayıp duruyordu. Saçı sakalı birbirine karışmış görüntüsüne boş gözlerle bakmayı sürdürdüm.
"Şeytan benden özür bekliyor ha?" ardından o iğrenç ve hırıltılı kahkahalarından birini daha attı. Ardından ciddileşerek bana elindeki boş şırıngayı fırlattı ve bağırdı.
"Cehenneme kadar yolun var iblis!" Duygusuzca sırıttım ve gözümü bile kırpmadan tetiğe bastım. Sessiz sokakta bomba etkisi yaratan ses keşin beynini duvara resmetmişti. Bedeni geriye doğru savruldu. Keşin arkasındaki duvar kan ve beyin parçacıkları olmuştu kafasının önünde kanlı bir delik vardı. yüzünde aynı iğrenç ifade donup kalmıştı. Bedeni duvara yarı yaslanmış yarı yerde yatıyordu. Görüntüye bakarak suratımı buruşturma zahmetini gösterecek kadar duygu belirtisi gösterdim.
Silahımı yeniden belime yerleştirerek yola döndüm. Özgür uğraştığı telefondan başını kaldırıp bana göz kırptı.
"Hayırdır kalbin mi yumuşuyor yoksa?"
"Adamın kafası güzeldi. Bir şansı hak ediyordu." Ardından omuz silktim. "Her türlü tahtalıköyü boylardı gerçi." Sesini çıkarmasa da sinir bir şekilde gülümsemesinden bana pek de inanmadığını anladım.
"Dükkanın adı neydi demiştin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECE
General FictionKitabı ilk bölüme göre yargılamayın lütfen. İlk bölümden sonrasını seveceğinize inanıyorum. Babaannem ve dedem ellerindeki silahlarla kimin yaşayıp kimin öleceğine karar vererek tanrıcılık oynarken kimse bana onların da bir tanrısı olabileceğini s...