Bölüm 2

77 7 0
                                    


"Pençe Ömer'in mekanı, Jane Doe."  Adını duyunca hoşnutsuzlukla burnumu kırıştırdım.  Bölgenin en kaliteli genelevini işlettiğini düşünen çirkin suratlı bir tipti. Hep müşterilerinin şehrin en zengin tabakasından olmasıyla övünürdü.

"Jane Doe."  dedim Özgür'ü tekrarlayarak.

"Her ne boksa işte. Hadi bir an önce halledelim şu işi."  Özgür omuz silkerek telefonunu ceketinin cebine sıkıştırdı. Onu rahatsız eden bir şeyler olduğu çok belliydi. 

Adımlarımızı ışıltılı caddenin o bölümüne yöneltirken dükkanların girişini ve etrafta dolanan insanları izledim. Barların ve kumarhanelerin kapılarında sigara içmeye çıkmış insanlar ve konuşan sarhoş kalabalıktan oluşan tanıdık manzara beni kısmen rahatlatıyordu. Tanıdığım birine, bana baktığını hissedince başımla selam verdim. Selamımı gururla alarak birlikte oturduğu gruba döndü ve konuşmaya devam etti.

Kimsenin benimle göz göze gelmek istememesi, herkesin biz geçerken susarak dövmeme bakması alıştığım bir şeydi. Kendimi üstün, korkulan ve kudretli kişi hissetmek bana iyi geliyordu.  Batak'ın geri kalanından daha temiz ve saygın gözüken binanın yanına gelince durduk. Neon aydınlatma yerine spot ışığı kullanmayı tercih ettiği tabelasındaki Jane Doe yazısı açıkça okunabiliyordu. Kapıdaki kulaklıklı güvenlik bizi görünce selam verdi.

"Hoş geldiniz Gece hanım. Hoş geldiniz Özgür bey. Ömer beye geldiğinizi hemen haber veriyorum." 

 Bizim için kapıyı açtı ve içeriye geçmemiz için açık tuttu. Kocaman kristalli bir avizeyle aydınlatılan lobiye giriş yaptık. Ayağımın altındaki kaliteli dokuma İran halısına ve hemen avizenin altında duran süslü broşür masasına baktım. Ahşap oymalı kapıları ve kalite kokan mobilyalarıyla biraz sarayı andırıyordu. Kenarda duran, resepsiyonistin oturduğu ahşap masa el oymasıydı. Adamın gözleri dövmemde gezindikten sonra hemen yerinden kalkarak yanımıza geldi. 

"Ah hoş geldiniz efendim. Şeref buyurdunuz. Buyurun sizi bekleme salonuna alayım. Şuradan lütfen. Kızlarımızı ve erkeklerimizi görünce bayılacaksınız. Bu civarda bizden daha iyisi yoktur efen-" 

"Bundan sonrasını ben hallederim Hakan." Bu ses, merdivenlerden inmekte olan Pençe Ömer'den geliyordu. Takır tukur indiği tahta merdivenler arada kilosundan dolayı gıcırdıyordu. Sağlam eliyle göbeğini tutarak ufak bir kahkaha attı ve yanımıza geldi. Bu yılışık ve çirkin adama bakmak sinirlerimi bozuyordu.

"Görüyorsunuz işte hayatım. Bayağı hevesli çalışanlarımız var."  Dümdüz bir suratla baktığımı görünce kahkahasını keserek gözlerini boş lobide gezdirdi.

"Eh anlaşılan mutluluk arayışında değilsiniz canlarım. Gelin benim ofisime geçelim ve konuşmamıza orada devam edelim." 

Ofisi lobinin arkasında kalan geniş ancak karanlık bir odaydı. Biz içeri geçtikten sonra kancalı eliyle kapıyı iterek kapattı. Büyük bir çalışma masası ve yanında iki tane deri koltuk vardı. Koltuğa rahatça kurularak ayaklarımı iki deri koltuk arasında kalan kahve sehpasına uzattıktan sonra şişman vücudunu çalışma sandalyesine sığdırmayı başarıp bize dönen adama baktım. Kel kafası yağdan ve terden dolayı parıldıyordu.

"Size ne ikram edebilirim canlarım?" 

"Buzlu viski." Özgür sanki çok önemli bir arama bekliyormuş gibi gözlerini telefonundan ayırmadan konuşmuştu. Telefonu elinde çevirip duruyor, gergin gözüküyordu.

"Aynısından." 

"Harika. Harika." diyerek kancalı eliyle masanın üzerinde duran kablolu telefonu kavrayarak kulağına götürdü. Sağlam eliyle birkaç numara tuşladıktan sonra bir süre bekledi. 

GECEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin