Bölüm 6

39 8 12
                                    


Okulun otaparkı sessizdi. Arabamın motorunu kapatmış, yaklaşık beş dakikadır boş bir şekilde sürücü koltuğunda oturuyordum. Gözümün önünde hala Ace'in acıyla kıvranan kanlı bedeni vardı. Çocukluğumdan beri tanıdığım dobermanın ölüşü beni üzmüştü. Ölümünün benim yüzümden olması ise ayrı bir üzüntü kaynağıydı. 

Elim tekrar istemsizce telefonuma gitti. Yandaki koltuktan aldığım telefonun ekran kilidini yüzüme doğrultarak açtım. Yüzümü tarayarak açılan telefon direk arama menüsüne açıldı. Telefon numarasının yanında yazan Pamir adına tekrar ve tekrar kararsızlıkla baktım. 

Pamir'e ihtiyacım vardı. Ya da var mıydı? Gerçekten yanımda olmasına katlanabilecek miydim? 

Üst dudağımı kemirerek, kararsızlıkla parlak telefon ekranına baktım. Dudağımın derisi soyulmaya başlayınca aramamaya karar vererek küçük telefon imgesinin yanındaki mesaj imgesine bastım. 


Gönderilen: Pamir 

Mesaj: Arat döndü. Konuşmamız lazım. 


Onunla gerçekten konuşmak istiyor muydum? Gerçi ondan sonsuza kadar kaçamazdım. Mesajı gönderip göndermemek arasında kalsam da derin bir nefes vererek gönderdim. Mavi mesaj baloncuğu beyaz yazışma ekranında bir süre teslim edildi olarak kaldı. Ekran kararak beni kendimin ucuz bir yansımasıyla başbaşa bırakınca tekrar iç çektim.  Telefonu tekrar yan koltuğa koyduktan sonra güneşliği açtım ve oradaki aynadan bakarak saçımın düzgün olduğuna emin oldum. Montumu babaannemde bıraktığım için üzerimde sadece kapuşonlum vardı. Arabanın anahtarını kontaktan çıkararak kapuşonlumun cebine sokuşturduktan sonra telefonumu tekrar elime aldım ve yüzüme boş bir sırıtış yapıştırdım.

Tam arabanın kapısını açarak çıkmak için hamle yapacaktım ki telefonum gelen mesaj sesiyle aydınlandı. Umutla ekrana baktığımda mesajın Pamir'den geldiğini görerek rahatladım. Arabanın açık kapısı bana taze hava sağlıyordu.


Gelen mesaj: Pamir

Neredesin?


Gönderilen mesaj: Pamir

Okulda. 


Gelen mesaj: Pamir

Geliyorum.


Pamir'e mesaj atmanın ne kadar doğru olduğundan emin olamayarak arabadan çıktım ve kapıyı kapattım. Arabamı kitleyerek aslında bayağı bir arabayla dolu olan otoparka ufak bir bakış attım. Etrafta hiç insan gözükmüyordu. Herkes soğuktan binaların içlerine kaçmış olmalıydı. Bu soğuğa rağmen parlayan güneş gözlerimi acıttı. Arabanın kilidini tekrar açarak güneş gözlüğümü aldım. Gözlüğümü taktım ve tekrar arabayı kilitledim.  Ardından erimeye başlamış karların üzerine basarak kafeteryanın olduğu bölüme doğru ilerledim. 

Soğuk taş zemin ince, erimekte olan bir kar tabakasıyla kaplanmıştı. Bu tabaka da bir sürü ayak izi yüzünden delik deşik, kaygan ve çamurlu bir hale gelmişti. Burada yürüyen insanlara rastlamak mümkündü. İnsanlar soğuktan korunmak için kat kat giyinmişlerdi. Yürüyecekleri yere çabuk varabilmek için ufak, temkinli ancak hızlı adımlar atıyorlardı. Verdikleri nefesler sigara dumanı gibi çıkarak havaya karışıyordu. Arada gülüşmeler ve konuşmalar da duyuluyordu. Herkesin kendi fakültesine gitmesini kafeteryaya doğru ilerlerken izledim. Kafeteryanın dışında kümelenen, sigara molasına çıkmış insanlardan oluşan topluluk neşeli görünüyordu. Kahvesine ellerini dolamış, sigara içen arkadaşının anlattığı şeye gülen bir kıza baktım. Kız ona baktığımı hissetmiş olacak ki dönüp bana baktı. Bakışımı kızdan çekerek kafeteryanın kocaman kapısını çektim. Açılan kapıdan içeri adımımı atmamla beraber içerinin sıcacık havası yüzümü yaladı.  Güneş gözlüğümü saçlarımın arasına taç gibi ittirerek botlarımdaki karı girişe serilmiş ıslak kartonlardan birine sildim.

GECEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin