Kimseden çıt çıkmıyordu. Kendimi zorlamam gerekse de Başımı hafifçe yana eğerek gözlerine bakmayı sürdürdüm. Gözleri gözlerime kitlenmiş oldukça derin ve korkutucu bakıyordu. Korkmadığımı hem kendime hem ona kanıtlamak istercesine arkama rahatça yaslandım ve kaşlarımı kaldırdım.
"Ziyarete geleceğinden haberim yoktu." dedim dudağımı bükerek. "Olsaydı sana bir hoş geldin sepeti hazırlardım."
Söylediğim şey onu rahatsız etmemiş gibi gülümsedi.
"Hiç değişmemişsin canım kardeşim." Dedi kardeşim kelimesini vurgulayarak. "Hep böyle iyi yürekliydin."
Gözlerimi devirdim. Yine de kardeşim kelimesini duyunca damarlarımda dolaşan kanın ellerimden çekildiğini hissettim. Kendime gelmek için derin bir nefes aldım ve sanki konuşmadan sıkılmışım gibi göstermeyi başararak dışarıya verdim.
"Bunca yolu sadece hakaret etmek için gelmemişsindir umarım."
"Beni özlemişsindir diye geldim."
Sandalyesinde rahatça yayılmış ve bacaklarını açarak oturmuştu. Sinirimi bozan alaycılığıyla söylediği şeyler bende kusma isteği uyandırıyordu. Aklımda onu ilk gördüğüm anda söyleyeceğim şeyleri milyonlarca kez kafamda tekrarlayıp yalancı senaryolar oluşturmuştum. Tüm nefretimi soğukkanlılıkla kustuktan sonra üzerine atılıp onu öldürdüğüm binlerce senaryo... Ama aniden karşıma çıkınca binlerce kez düşündüğüm şeyler aniden çöpü boylamıştı.
Kendimi iyi hissetmiyordum. Gözlerimin önünden karaltılar geçerken beynim bomboş beyaz bir sayfa gibiydi. Tek bildiğim şey bu ortamdan bir an önce çıkmam gerektiğiydi. Ellerimde kalan son güçle kendimi koltuktan kaldırdım. Ayağa kalkınca küçümseyici bir bakış atarak uykum gelmiş gibi esnedim.
"O zaman siktir git. Çünkü gram özlemedim."
Kaçtığımı hissedercesine burnunu havaya dikti ve midemi bulandıran sırıtışını yine yüzüne oturttu.
Ondan kaçmayı bırakalı çok olmuştu.
Bunu ona öğretmem gerekiyordu.
Sakince, ahenkli ve yavaş adımlarla odama doğru yola koyuldum. Salondan uzaklaşınca korku ve öfke dalga dalga bedenimi ele geçirmeye başladı.
Önüme gelen her şeyi yakıp yıkıp geçmemek için tüm irademi kullanmam gerekti. Kontrolsüzce titreyen ellerime bakarak kendimi sıktım. Bu, suratımı buruşturmama neden olsa da odama kadar olaysız bir şekilde yürümeme yardımcı oldu. Üçüncü katın merdivenlerini tırmanırken sadece ellerim değil bacaklarım da titriyordu. Koridorun sonundaki kocaman odama kendimi zor attım.
Odamın kapısını kapar kapamaz gözümü bürüyen öfkeyi daha fazla dizginleyemeyerek kapının yanındaki şifonyere bir tekme geçirdim. Şifonyere ardı ardına iki tekme daha indirdikten sonra kendimi duvara dayanmış durdurulamaz bir şekilde titrerken buldum. Damarlarımdaki kan öfke ve antik bir korkuyla kaynıyordu. Bütün evi ben de dahil olmak üzere yakıp küle çevirmek istiyordum.
Bu hissin çok tanıdık geldiğini daha sonra odadaki tüm yastıkları dişlerimle ve tırnaklarımla parçalara ayırırken fark etmiştim. En son böyle hissettiğimde on üç yaşımdaydım. O anı beni beynimin en karanlık taraflarına sürükleyince kollarımdaki tüyler ürperdi.
Kendimi beynimdeki düşüncelerden uzak tutmak için derin bir nefes aldım ve ağzımdaki tüyü yastık kalıntılarının üstüne tükürdüm. Gözlerim sadece ellerime odaklanmıştı. Sanki ellerimi ilk defa görüyormuşum gibi kafamı hafifçe yana eğerek yastık yolmaktan kanayan tırnak diplerime uzunca baktım ve parmaklarımı hareket ettirerek kurumuş kanı iyice inceledim. Kahverengiyle kırmızı karışımı bu renk tırnak diplerimi ve parmaklarımın bir kısmını kaplıyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECE
Fiction généraleKitabı ilk bölüme göre yargılamayın lütfen. İlk bölümden sonrasını seveceğinize inanıyorum. Babaannem ve dedem ellerindeki silahlarla kimin yaşayıp kimin öleceğine karar vererek tanrıcılık oynarken kimse bana onların da bir tanrısı olabileceğini s...