bölüm; on bir | "söylenenler ve düşünceler"

94 29 125
                                    

"Baba?"

Sessizce söylemiş olduğum bu kelime, binlerce anlam içeriyordu, benim sözlüğümde. Fısıltım bir haykırıştı belki de. İçimdeki alevler bir volkan olup patlıyordu. Sadece dışarı vuramıyordum.

Ya da vuracaktım, bu sadece fırtına öncesi sessizlikti?

Bilmiyordum.

Şu an yalnızca olayın gerçekliğine odaklıydım.

Babam gerçek miydi?
Gerçekse burada işi neydi?

Sorular, yine beynimi talan ediyordu. Ne düşüneceğimi, ne düşünmem gerektiğini şaşırmıştım.

Sesli bir şekilde yutkundum ve gözlerimi onun üzerinde gezdirmeye başladım.

Değişmişti, diyebilirdim.

Saçlarına biraz beyazlar düşmüş, yüzündeki karışıklıklar kendini belli edecek hâle gelmişti. Bir miktar zayıflamıştı.

Babam yaşlanmıştı.

Gözlerimi ondan çekip yere düşen ilaç kutularına çevirdim. Birkaçının içinden ilaçlar çıkmıştı ve beyaz renklerini belli ediyorlardı.

Daha fazla oyalanmadan ve yerde durmalarına müsaade etmeden, eğilerek yerden onları aldım. Sanki babamı görmemişim gibi yanından geçip odama yürümeye başladım. Peşimden geldiğini adım seslerinden anlayabiliyordum.

Neden geliyordu ki? Onu görmek istemediğimin farkında değil miydi?

Odama girip kapıyı sertçe kapattığımda, kapının ardında kaldı.

İlaçlarımı hızla yatağın üstüne atıp ellerimi saçlarımdan geçirdim. Odanın içinde dolanmaya başlarken neden geldiğini düşünüyordum.

Bunca zaman geçmişti, derdi neydi de gelmişti?

Varlığını bile unutmuştum ben onun.

Yaralarımı mı deşmek istiyordu?

Kafamı iki yana sallarken sakin kalmaya çalıştım.

"Gerçek değil," diye fısıldadım, kendi kendime. "O, gerçek değil. Senin zihninin bir oyunu, bu da öyle ve bundan sonrakiler de öyle olacak."

Kendi kendime söylenerek odanın içinde dolaşmaya devam ettim. Birkaç dakika sonra odanın kapısını tıklattı. Olduğum yerde durarak kapıya döndüm ve gözlerimi bir saniye olsun kırpmaksızın kapıya bakmaya başladım.

Ses vermemiş olmama rağmen bir kez daha tıklattı.

Bu beni daha da sinirlendirirken, olduğum yerde dikilmeyi kesip, biraz öncekine kıyasla daha hızlı bir şekilde odada yürümeye başladım. Ellerim saçlarımı kavrıyor, çekmeme izin vermeden tekrar eski konumuna geliyordu. Vücudumu ben kontrol edemiyor gibiydim.

Neden bu kadar telâş yapmış olduğumu biliyordum ama kabullenmek istemiyordum.

Ne yapacağımı bilemeyerek tekrar yerimde durdum ve sertçe yutkundum. Nefes alış verişlerim benden bağımsız bir şekilde hızlanmıştı, kalp atışlarımı ve ellerimin titremesini kontrol altına alamıyordum.

Tekrar kapıyı çalıp, "Maria," diye seslendi bana. Ağzımdan sert bir nefes verip sakin kalmaya zorladım kendimi.

"O gerçek değil," dedim, belki de onuncu kez. "Zihnini kontrol etmeyi öğrenmelisin artık, aptal. Neyin gerçek, neyin hayâl ürünü olduğunu bile anlayamıyorsun!"

Birkaç şey daha söyledim, kendimi rahatlatmak adına. Kafamdaki sesler devreye girdi bu sefer, delirecek gibiydim.

Bugün, kendimi defalarca kez delirecek gibi hissetmiştim. İyi değildim, annemi aramam lâzımdı. Önce intihar düşüncesi, sonra babamın halüsinasyonu...

Odanın içinde telefonumu ararken babam tekrar kapıyı vurmuş ve konuşmaya başlamıştı.

"Maria," dedi sesli sayılabilecek bir şekilde. "Kızım."

Telefonumu bulmak için dolaplarımı karıştıran ellerim durdu. Kaskatı kesildim ve yutkundum.

"Ben," dedim, üstüne basarak. "Senin kızın değilim!"

Artık sadece ellerim değil, tüm vücudum titriyordu. Kapıyı açtı ve odanın içinde girdi. Bana baktı, gözlerimin en içine gözlerinin imzasını bırakmaya çalıştı ama gözlerimi kaçırdım.

Çünkü biliyordum ki, babam beni gözlerimden tanırdı.

"Sen, benim kızımsın." diye fısıldadı. Gözlerimi gözlerine çevirdim.

"Değilim," dedim sert bir şekilde.
Hâlâ senin kızınım, baba.

"Babana güveniyorsun, biliyorum. Sana her şeyi anlatacağım."

"Hayır," dedim. "Sana güvenmiyorum artık."
Sana kendimden çok güveniyorum, baba.

"Sen beni anlarsın, dinlersin." dediğinde gözlerimi gözlerinden çektim ve yere sabitledim.

"Artık yalanla gerçeği birbirinden ayırabiliyorum. Senin yalanlarına inanan küçük kız artık yok."
Bu küçük kız, senin yalanlarını bile dinlemeyi özledi, baba.

"Sen," dedi ve yutkundu. Gözlerinin buğulandığını gördüm. "Babanı hâlâ seviyorsun."

"Ben," dedim ve yutkundum. "Babam, benim duygularımı hiçe sayıp gittiğinden beri, onu sevmiyorum."
Seni çok seviyorum, baba.

Gözünden bir damla yaş düştü.

"Sen, yalan söylemeyi seversin." dedi sessizce, kendini kandırmaya çalışıyormuş gibi.

"Ben artık yalan söylemiyorum. Çünkü yalanın kötü bir şey olduğunu öğrendim."
Ben şu an bile yalan söylüyorum, lütfen inanma bana, baba.

"Ben seni gözlerinden tanırım," derken gözünden birkaç damla daha yaş düştü, yanaklarına.
Buruk bir gülümseme yüzümde canlandı.

"Sadece kızın rol yapmayı öğrendi, maskem bu benim, aldanma."
Ben, maskelerimi bir tek senin önünde indiriyorum, baba.

Kafasını salladı yutkunurken.

"Peki," dedi zorlukla. Hıçkırarak ağlamak üzereydi ve bu benim de ağlamama neden olacaktı, biliyordum. "Babana bir kez sarılsan hiç değilse? Baban seni çok özledi."

"Biliyor musun," diye mırıldandım. "Artık sarılmayı sevmiyorum. Ama beni bırakıp gittiğin yerlerde, sana sarılacak başka kız çocuğu vardır, eminim."

Yatağıma oturdu ve elleriyle yüzünü kapatarak ağlamaya başladı. Gözlerimi ondan kaçırıp pencereye bakmaya başladım, dudaklarımı birbirine bastırırken, benim de gözümden bir damla yaş düştü.

Ardından, bu anın zihnimin içinde uydurduğum bir senaryo olması için Tanrı'ya dua ettim.

×

Selaaamm!

Ben önceki bölümlerde nasıl olduğunuzu sormamışım pek ama unutuyorum, siz gelip yazın buraya veya mesaj panoma nasıl olduğunuzu. Çekinmeyin sakın oraya yazarken. Sizinle konuşmak hoşuma gidiyor:")

Nasılsınız?

Diğer bölüm biraz olayların kafanızda netleşmesine neden olacak. Ama bu bölüm çok küfür etmeyin, zira diğer bölüm kafayı yiyeceksiniz...

Bu arada finale 9 bölüm kaldıı

Sizi seviyor,

Güzel kalbinizi öpüyoruuum!❤

SEVİNÇLER VE SEVİLMEYİŞLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin