bölüm; dört | "şüpheler ve kaygılar"

154 35 201
                                    

Dediği şey üzerine duraksadım ve zihnimde bu cümleyi sorgulamaya başladım.

Orada kimse yok.

Orada gerçekten kimse yok muydu?

Gözlerimi tekrar merdivenlere çevirdim. Oradalardı. hepsi birbirine bakıyor, çocuğun dediğini sorguluyorlardı.

Ama oradaydılar işte. Nasıl kimsenin olmadığını söylerdi?

"Oradalar ya," dedim ona bakarak. "Görmüyor musun? Üç kişiler hem de." Çocuk bana bakarak gözlerini kıstı.

"Orada..." dedi ve yutkundu. Gözlerini merdivenlere çevirdi ve bir süre onları inceledi. Arkadaşlarımı. "Orada birilerini mi görüyorsun?"

Kafamı salladım hemen.

"Onlar zaten var ki. Arkadaşlarım onlar benim. Tanışmak ister misin?" diye sordum heyacanlı bir şekilde. Bana döndü ve gözlerime bakmaya başladı.

"Evet," diyerek kafasını salladı. "Tanışmak isterim."

Kocaman gülümseyerek onlara döndüm ve en köşeyi işaret ederek, "Bu Drew," diye onu tanıttım. O sırada Drew gözlerini hiç kırpmadan çocuğa bakıyordu. Ardından onun yanını gösterdim. "Bu Austin." O sırada Austin kafasını kaldırıp bana baktı.

Sanki gözleriyle bir şeyler anlatmak istiyordu fakat ben bunu anlayamıyordum.

Ardından Lily'nin oturduğu yeri göstererek daha geniş gülümsedim. "Ve bu da Lily."

Gözlerimi tekrar çocuğa döndürdüm. Bir süre sessizce onları izledi.

"Sana bir şey demeliyim," dedi sessizce ama çekinir gibi bir hâli de vardı. Sanki söyleyeceği şeyi dile getirmekten korkuyordu. Birkaç dakika daha sustu ve merdivenlerde oturan arkadaşlarıma döndü. "Korkarım ki onların hepsi halüsinasyon."

Yüzümdeki gülüş soldu.

"Sen ne demeye çalışıyorsun?" dedim gözlerimi kısıp, sinirle ona bakarak. Tedirgin bir biçimde bana baktı ve dudaklarını ıslattı.

"Ailen," dedi tekrar yutkunarak. "Buralarda bir yerde mi? Onları aramamı ister misin?" Kafamı iki yana salladım.

"Hayır," diye fısıldadım. O da onları görmediğini söylüyordu. O da benim bir deli olduğumu iddia ediyordu. Belki direkt yüzüme söylemiyordu ama bakışları bunu kanıtlar nitelikteydi.

"Sen," diye bağırdım kendimi tutamayarak. "Sen bana deli diyorsun resmen! Onları görmüyorsun, onları duymuyorsun ve inan, bu senin sorunun. Onlar gerçek! Duydun mu beni? Onlar gerçek ve sen onları görmediğin için asıl kafayı sıyırmış olan sensin."

Sakince bana doğru bir adım attı.

"Bak," diye mırıldandı. "Ben onları görmüyorum, evet ve bu da onların gerçek olmadığı anlamına gelir. Emin ol, hiçbir hastalığım yok ve duyup gördüğüm şeylerden şüphem de yok." Sözleri sertti. Kalbimi acıtıyor, gözlerimin dolmasına neden oluyordu.

Şiddetli bir şekilde kafamı iki yana salladım.

Ardından hâlâ sakin bir şekilde oturan onlara döndüm.

"Bir şey yapın," dedim kısık sesimle, çaresiz bir şekilde. "Sizin gerçek olmadığınızı, benim deli olduğumu söylüyor."

Sesim öylesine acınası çıkıyordu ki ben bile şaşırmıştım. Lily gözlerini kaçırdı, Austin sakince kafasını başka yöne çevirdi. Drew'e döndü gözlerim. Yanına gidip önünde dizlerimin üzerine çöktüm ve ellerini tuttum.

"Drew," diye mırıldandım. Benden kaçırdığı gözlerini, gözlerimle yakalamak ve göz göze gelmek için uğraştım. Ama yapamadım. "Bir şey söyle, lütfen benden kaçırma gözlerini."

Dudağının köşesini ısırdı.

Neden böyle yapıyordu? Neden canımın yandığını görmek istemiyordu? Ya da doğru soru şuydu; Neden canımın yanmasını görmezden geliyordu?

Söylesene, Drew, normalde canımızın yanmaması için her şeyi yapan sen, neden şimdi canım yandığını bildiğin hâlde gözlerini kaçırıyorsun? Neden bakmıyorsun bana? Neden o çocuğa ağzının payını vermiyorsun?

Gözümden bir damla yaş düştü, Drew'in ellerine. Duraksadı ve gözlerini bana çevirdi. Kıpkırmızı olmuş gözleri benim canımı yaktı, ama o benim canımın yanmasını umursamadı.

Bana bunları demelerine müsaade etti.

Göz göre göre.

"Ağlama," diye fısıldadı. Elini yüzüme götürdü ve orayı okşadı. Çenesini sıktı, belki ağlamamak için, belki de başka bir şey için yaptı bunu. Ama gözleri ona ihanet etti, bir damla gözyaşı ise gözünden intihar etti. Çenesine doğru yavaş yavaş indi ve ben de o damlayı takip ettim gözlerimle. En sonunda ardında ince bir iz bırakarak yok oldu. Tekrar gözlerimi onun gözlerine çevirdim. Ona baktım. İçim acıya acıya baktım.

"Neden," diye sordu kafamın içinden biri. Sesi hırslıydı, bir şeyleri kendine yediremiyor gibiydi. "Neden sadece onun, senin canının acımasını umursamamasını taktın ki kafana? Neden sadece Drew? Neden diğerleri değil? Neden onlar da senin üzülmene boyun eğmişken, sen sadece Drew'in seni korumamasına üzüldün? Neden bunu yapıyorsun kendine?"

Sözleri üzerine duraksadım ve kaşlarımı çattım.

Haklı mıydı? Oldukça.

Fakat ben cevabını biliyor muydum? Hayır, bilmiyordum.

"Tanrım," diye fısıldadı dakikalardır sessizliğini koruyan çocuk. "Sen cidden kafayı sıyırmışsın..."

Gözlerimdeki sinirle ona döndüm. Şu an ona küfürler sıralamamak için kendimi o kadar zor tutuyordum ki.

"Defol!" diye bağırdım. Hatta çığlık attım. Öyle güçlü ve tiz çıkmıştı ki sesim, çocuğun gözleri daha da büyüdü ve geriye doğru bir adım attı.

Yavaş yavaş arkasını dönerek gitti.

O sokağın sonundan dönene kadar ardından onu izledim ve sonra onlara döndüm, gerçek olmadığı iddia edilen arkadaşlarıma.

Siyah ayakkabılarını izleyen Lily, dudaklarını ısırıp duruyordu. Diyecek bir şeyi yok gibiydi.

"Siz..." dedim kısık sesimle. Hafifçe yutkundum ve hepsinde tek tek gözlerimi gezdirdim. "Siz gerçek misiniz?"

×

EVEEET

NELER OLUYOR YAHU?

Kim gerçek, kim gerçek değil?

Belki de asıl gerçek olmayan Maria'dır, arkadaşları gerçektir ve Maria bir halüsinasyondur?

Belki de herkes gerçek değildir?

Ya da herkes gerçektir?

Belki de aslında bir annesi de yoktur, Maria'nın. O zihninin bir oyunudur?

Şimdi gidiyoruuum.

SEVİNÇLER VE SEVİLMEYİŞLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin