bölüm; on | "sorgulamalar ve özlemler"

117 33 193
                                    

Uzun zaman sonra yatağımdan kalkmıştım ve televizyonun karşısındaki koltukta oturuyordum. Gözlerim, önümdeki sehpanın üzerindeki küçük biblolardaydı. Küçük hayvanlar şeklinde olsalar da bence gereksiz ve eşya kalabalığından fazlası değillerdi.

Bir işlevleri yoktu bir kere.

Süs eşyası olarak kullanılıyorlardı fakat güzel bir süsleme olduğu konusunda birçok kişiyle hemfikir değildim. Bence hoş değillerdi, bana gözlerini dikmişler, her hareketimi izliyorlarmış gibi hissediyordum.

Hareketlerimin takip edilmesini sevmezdim.

Bunlar cansızdı belki, ama bu engel değildi. Hoşuma gitmiyordu.

Gözlerimi o gereksiz ve fazlalık olan eşyalardan çekip odanın içerisinde gezdirdim.

Sade bir odaydı, beyaz ve lila tonları hâkim olsa da bana göre pek de iç açıcı değildi.

Odamı sevdiğim ve alıştığım içindi belki de.

Benim yaşam alanım, odamdan dışarıya çıkmıyordu.

Asosyaldim, bunu reddetmiyordum. Çünkü gün yüzünde olan bir şey reddetmek aptallıktı.

Aptal olduğumu düşünmüyordum.

Belki de öyleydim.
Sadece bunun farkında değildim.

Sahi, ben neydim?
Kimdim?

Neden vardım meselâ
Neden yaşıyor, neden bu evde, annemle birlikte oturuyordum?

Neden bir şeyleri sadece yapıyordum?

Daha doğrusu, neden çoğu şeyi yapmak için yapıyordum?

Mecbur muydum?
Değildim.

Yemek yemeye mecbur değildim meselâ. Evet, yaşamak için gerekliydi ama ben istemesem kimse beni zorlayamazdı ki.

Yaşamak için yemek yiyordum, değil mi?

Peki, ben yaşamak istiyor muydum?

Ben yaşamaktan zevk alıyor muydum? Ya da beni bu dünyaya bağlayan herhangi bir şey var mıydı?

Yoktu.

Annem bir neden sayılmazdı. O, pekâlâ bensiz de yapabilirdi. Hatta bensiz çok daha iyi yaşardı, buna inanıyordum ve emindim.

Ben ona yalnızca bir yüktüm.

Zihninden şüphe duyan, doktorlarının şizofren diye üstüne bastığı, belki de gerçekten öyle olmasına rağmen bunu kabul etmeyen bir kızdım. Benden utanıyor olmalıydı.

Varlığımı gereksiz buluyordu belki de.

İşin garip tarafı şuydu; sorgulayınca fark etmiştim ki, ben tam bir aptaldım.

Koca, hiçbir şeye yaramayan, biraz önce beğenmediğim biblolardan daha da gereksiz bir aptaldım.

Sorgulamak.

İşin ince ayrıntısı buydu.

Aptal değilim, diye kendimi kandırmıştım bunca zaman. Hiç derine inmek, sorgulamak istememiştim. Gerçekler beni korkutmuştu belki de. Onlarla yüzyüze gelmek beni tedirgin etmişti.

Bunu bile doğru düzgün düşünmemiştim. Neden sorgulamadığımı bile sorgulamamıştım.

Sahi, neden yaşıyordum? Dakikalardır düşündüğüm bu sorunun bir cevabı yoktu bende sanırım.

Neden yaşadığımı bilmiyordum.
Neden var olduğumu da...

Aklımı kaçıracak gibiydim. Sürekli bir çelişki içindeydim, sürekli düşünüyordum ve bir gün gerçekten delirecek olmam beni korkutuyordu.

Biliyordum, bu gidişle sonum buydu.

Böyle bir sonum olsun ister miydim?

Şu anki hâlimle bile doktorlar şizofren olduğumu söylüyorlardı. Peki ya bir gün gerçekten delirirsem ne olacaktı?

Koltukta sırtüstü uzanıp gözlerimi tavana diktiğim zaman, aklıma normâlde kolay kolay gelmeyen bir düşünce, bir zehir gibi yavaş yavaş beynime yayıldı.

Düşüncelerim, bu fikirle doldu, taştı.

Düşündüm.

Acaba, bu tavana kendimi assam kurtulur muydum bazı şeylerden?

Sıyrılabilir miydim bu cehennemden?

Belki de asıl cehennem ölmekti. Bunu bilmiyordum.
Bunu, ölmeden bilemezdim.

Peki, ölmek istiyor muydum?

Kendi kendimi öldürebilecek kadar cesaretim var mıydı?

Eğer varsa, buna cesaret denilir miydi?

Hiç sanmıyordum...

Ölmek istemiyordum, ama daha fazla yaşamak istediğim de söylenemezdi. Aslında şu anda da yaşıyor sayılmazdım. Ben, söylediğim gibi araftaydım. Ne iyiydim ne kötü. Ne mutluyum ne mutsuz.

Ne yaşayacak kadar nefes alıyordum ne de ölecek kadar nefessiz kalmıştım.

Ben ne yaptığımı bile bilmiyordum ki. Hareketlerim tutarsızdı, beynimin içindeki seslere anlam veremiyordum, arkadaşlarımın varlığını bile kanıtlayamıyordum.

Onların varlığına inanmak istiyordum ve inanıyordum da. Tek korkum, bir gün onların gerçek olmadıklarını bana söylemeleriydi. Ancak gerçeklerse, bu korkum da yersizdi.

Kafayı sıyırmış gibiydim.

Kafayı yemiş gibiydim.

Zaten normâl miydim ki?

Ellerimle alnıma masaj yapmaya başladım. Başım ağrımaya başlamıştı, çok düşünüyordum.

Aslında çok düşündüğüm de söylenemezdi.

Sadece bazen gereksiz de olsa, bir sürü şeyi detaylıca inceleme, derinine inme ihtiyacı hissediyordum.

Mutlu ya da memnun değildim böyle olmaktan.

Yattığım yerde yavaş yavaş doğrulup koltuktan kalktım.

Odama gitmek istiyordum, burada fazla bile oturmuştum. İlk önce mutfağa uğradım ve içtiğim ilaçlarımı nereye koyduğumu hatırlamaya çalıştım.

Bir takım ilaçlar kullanıyordum, mecburdum. Hatta uzun zamandır kullanmıyordum onları. Bu kadar düşünmemin nedeni bu olabilirdi.

İlaçları nereye koyduğumu hatırlamayınca tek tek mutfak dolaplarına bakmaya başladım. İkinci dolapta bulduğumda, ayak parmaklarının uçlarında yükselerek ona yetişmeye çalıştım.

İlaçları düşmemeleri için avuç içime iyice yerleştirip parmak uçlarımdan indim. Arkamı dönüp odama gitmek için hamle yapacaktım ki mutfak kapısının önünde gördüğüm beden durmama neden oldu, ilaçlar sağlam bir şekilde tuttuğumu sandığım avuç içimden kaydı ve yere, kısık ama tok bir ses çıkararak düştü.

Dudaklarım aralandı ve yıllardır söylemeye hasret kaldığım kelime, yavaş ve sessiz bir şekilde dudaklarımdan dışarı süzüldü.

"Baba?"

×

Selaaam!

Nasılsınıızzz?

Sizce diğer bölüm neler olacak?

Peki diğer bölüm neler olmasını istersiniz?

Ve kitaba gösterdiğiniz ilgi beni o kadar mutlu ediyor kiii, teşekkür ederiiim:")❤

Öptüm sizii!❤

SEVİNÇLER VE SEVİLMEYİŞLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin