Hayatımda birçok kez çay kahve teklifi almıştım. Bu teklifler birbirimizi daha yakından tanımamızı düşünen kişilerden gelen tekliflerdi. Yok denilecek kadar azını kabul etmiş,çoğunu kabul etmemiştim. Ama şu bir gerçek ki;
Özrüme karşılık kahve teklifi hiç almamıştım. Kahve sözü mü demeliydim?Cevabımı duymak üzere yüzüme bakan Rüzgar'ın teklifini yok denilecek kadar azlık kısma mı ekleyecektim,yoksa düşünmeden red mi edecektim? Bir başkası olsaydı eğer, düşünmeden reddeceğim kısıma eklerdim. Ama iyi niyetinden şüphe etmediğim Rüzgar'ın, arkadaşca istediği kahve sözünü kabul edecektim. En azından benim gözümde arkadaşlıktan öteye gitmeyecek bir kahve olacaktı. Temennimde bu yöndeydi. Aksi takdirde yeni kurmaya başladığımız arkadaşlığa son vermek zorunda kalabilirdim.
"Şöyle yapalım, babam cumartesi akşamı yeni komşularımızı yani Bayraktar ailesini akşam yemeğine davet edecek. Sen de gel. Söz kahveni ben yapacağım." dedim gülerek. Böylesi daha iyi olurdu. Nazlı, Rüzgar ve ben güzel vakit geçirirdik. Bu düşüncemi içimde tutmayıp Rüzgar'a da söyledim.
"Hem Nazlı da gelecek. Güzel vakit geçiririz."
Davetime şaşırmış olacak ki, kısa bir süre soruma cevap veremeden yüzüme baktı.
"O..olur, gelirim. Gelirim tabii."
"Tamam o zaman. Görüşürüz."
"Görüşürüz,iyi geceler."
"İyi geceler." diyerek bahçe kapısından içeriye girdim. Olay eksik olmayan hayatıma bir yenisini daha eklemiştim. Sakin bir gün geçiremiyordum. İlla bir şey olacaktı. Bugünlük bu kadar aksiyon yeterdi.
Sıcak bir duşun ardından, güzel bir uyku yorgun bedenime çok iyi gelecekti...
....
"Uyaan bakalım uykucu.""Heeyy sana diyoruuum. Öğlen oldu,kalk kalk "
Bağırdığı yetmezmiş gibi birde yatağın üzerinde zıplıyordu. Birisi şu kıza çocukluk yaşını geçtiğini söyleyebilir mi? Söyleyecek kişi de ben oluyorum sanırım.
"Defne, keser misin zıplamayı? İnsan uykusundan böyle mi uyandırılır ya? Çocuk musun sen?" dedim azarlayan bir sesle.
"Amma da konuştun be. Ben böyle uyandırmayı seviyorum canım." der demez üzerime atlatı ve hoşlanmadığımı bile bile sulu bir şekilde öpmeye başladı. Bir yandan üzerimden atmaya çalışırken, bir yandan da bağırıyordum.
"Defneee,bak elimden bir kaza çıkmadan çekil. Allah'ım ne günah işledim de bana bu çatlağı gönderdin?" Üzerimden çekilip, yataktan indi.
"Aşk olsun. Kırıldım bak, gidiyorum." dedi sözde alınmış gibi yaparak.
"Ay gerçekten mi? Çok iyi olur. Bir gitsene, bakayım nasıl gidiyorsun." dedim kahkaha atarak. Bu sefer sinir etme sırası bana geçmişti.
"Öyle mi canım? Tamam tamam. Ben bir Aysel Teyzeciğimin yanına gideyim. Geçenki olaylardan haberi yoktu değil mi? Ben de öyle düşünmüştüm. Yaklaşık birkaç dakika sonra haberi olacak."dedi ve kapıya yöneldi. Yataktan fırlayarak kapıya doğru koştum ve Defne çıkmadan kapının önüne geçip,kilitledim. Erken sevinmiştim. Sinir etme sırası hiç bana geçmemişti.
"Veracım,nasıl güzel gidebiliyor muydum? Yerinde duramayıp fırladığına göre gidişim muhteşem olmuş." kahkahası odayı inletir derecedeydi.
"Gıcık."
"Bir şey mi dedin canım?" dedi elini kulağına koyarak.
"Defneciim, şansını fazla zorlama istersen." dedim tehditvâri bir sesle.
Diğer yandan bir elimi yumruk yapmış, diğer elimin avuç içine vuruyordum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
VERA
General Fiction22 sene önce ezanla birlikte kulağa fısıldanan o söz, 22 sene sonra kendisini koruyabiliyor muydu? Ya da artık koruyabilecek miydi?