Bu bölümü değerli okuyucum @selinnur796 'ya ithaf ediyorum.♥
Keyifli okumalar.♥Bazen eşsiz bir manzaranın güzelliğine takılıp kalabiliyorduk. Uçsuz bucaksız masmavi bir denize ya da asıl rengini ondan almış olan kocaman gökyüzüne. Renk renk,çeşit çeşit çiçeklerle bezenmiş bir bahçeye de olabilirdi. Karşılaştığın o şeye seni takılı bırakan onda gördüğün güzellik miydi, yoksa seni ona çeken başka bir şey miydi?
Beni kendisine takılı bırakan; ne uçsuz bucaksız deniz, ne kocaman bir gökyüzü, ne de renk cümbüşüne ev sahipliği yapmış bahçeydi. Beni etkisi altına alan o şey; bir çift kahverengi gözdü. Nedenini bilmediğim bir şekilde onun gözlerine takılıp kalıyordum.
Gözlerim o gözlerle her buluştuğunda içimi tarifi güç bir duygu sarıyordu. Güzel baktığı için olabilir miydi? O gözlerin peşini bırakmayan gülüş yüzünden eksik olmuyordu. Ve bu daha çok sabitliyordu gözlerimi. Peki onda takılı kaldığım için mi onun da gözleri benim gözlerimden ayrılmıyordu?
Çok değil sadece beş gün önce gerçekleşmesi beklenen o karşılaşma yaşanmıştı.Sahneye ilk çıktığımda şarkıyı söylerken karşımda gözlerini benden ayırmayan o gözler vardı. O zaman da gözlerimiz böyle takılı kalmıştı. Aynı şimdi olduğu gibi...
O geceyi hatırlamışken zihnimde canlanan bir başka şey de;gecenin sonunda şarkı söyleyip hep birlikte ellerimizi birleştirirken, birleşen ellerimizdi. Basit bir el ele tutuşma olsa da o an bedenimi saran çok farklı bir duyguydu.Tokalaşmak için birçok kez tanımadığım insanların elini tutsam da Yağız Bayraktar ile olan bu temas öyle sıradan hissettirmemişti. Ya da ben bunca olayı üst üstte yaşadığımdan ötürü doğru dürüst düşünemiyordum.Bir sürü tesadüf yaşayıp, hepsinde aynı kişinin olması nasıl tepkiler vereceğimi şaşırmamı sağlamıştı. Böyle tesadüfleri yaşayan ilk ben değildim. Oldu bitti diyerek daha sağlıklı düşünmem gerekiyordu. Hatta bu konu hakkında düşünmemem en iyisiydi.
"Sizi görmeyi beklemiyordum Yağız Bey." dedim yaşadığım şaşkınlığın az bir kısmını belli ederek. Adımlarımı onlara yöneltip birkaç adımda yanlarına ulaşmıştım. Şaşkınlık ifadesinin peyda olduğu iki yüz vardı. Bunlardan birisi benim yüzümdü, diğerinin Yağız olması gerekirken, onun yüzünde şaşkınlığa dair hiçbir belirti yoktu. Tanışacağı kişinin ben olduğumdan haberdâr gibiydi. Hatta Vera hanım çıktı mı diye sormuştu değil mi? Benim olduğumu biliyordu.
"Bir dakika. Siz tanışıyor musunuz?" diye sordu Eren.Ve şaşkınlığı yüzünden sonra diline de vuran o kişi Eren'di.
"Merhaba Vera Hanım. Nasılsınız?" dedi elini uzatarak. Kısa bir süre eline odakladığım bakışlarımı yüzüne çevirerek elini tutup tokalaştım. Tanıdık his bu eylemle tekrar gün yüzüne çıkmıştı. Tuhaf hislerimi kontrol altında tutmalıydım. En azından bunu yapabilirdim.
"Merhaba Yağız Bey. Teşekkür ederim. Siz nasılsınız?"
İkimiz arasında mekik dokuyan bakışların sahibi Eren'e baktığımda cevapsız kalmış sorusunun cevabını büyük bir merakla bekliyordu.
"Teşekkür ederim." dedi yüzünden eksik etmediği gülüşünü yüzüne yerleştirerek. "Yurt dışında olduğum için bir süredir barınağa gelemiyordum. Barınağımızla bu kadar ilgili olan veterinerimizle uzun zamandır tanışmak istiyordum. Bugüne kısmetmiş.Ancak bunun öncesinde kısa bir araştırma yapmış olabilirim." Son cümledeki ses tonu ve onu takip eden yüzü suçunu itiraf eden çocuğunkiyle eş değerdi. Nasıl karşılayacağımı bilemeyen bir ifadeyle elini saçına götürüp birkaç kez kaşıdı.
Şaşırmadığının nedeni de açıklığa kavuşmuştu. Yani şu an şaşırmamıştı. İlk öğrendiğinde şaşırmıştır. Şaşırmış mıdır?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
VERA
General Fiction22 sene önce ezanla birlikte kulağa fısıldanan o söz, 22 sene sonra kendisini koruyabiliyor muydu? Ya da artık koruyabilecek miydi?