Herkese merhaba. Önceki bölümlerde yaptığınız beğeni ve yorumlar için çok teşekkür ederim. Yeni bölümü soranlarınız oldu. Sizi bekletmemek adına kısa bir bölüm atıyorum. Yarına tamamını tamamlar,geri kalan kısmını da eklerim. Sizleri seviyorum. Beğeni ve yorumlarınızı ihmal etmeyin canlarım♥
Bu bölümü ;@winessaa adlı okuyucuma ithaf ediyorum.♥
Bir abim olsaydı acaba aramızdaki bağ nasıl olurdu? İyi mi yoksa kötü mü? Hem abim, hem en iyi arkadaşım olur muydu? Ya birbirimizi kıskanır mıydık? Mesela beni kıskanıp, hiçbir erkeği yanıma yaklaştırmamazlık yapar mıydı?Ona inat ben de bir sürü erkek arkadaş edinip, onu uyuz ederdim. Eminim ki bunu yapardım. Ve aynı şekilde ben de onun yaptığı gibi hiçbir kızı yanına yaklaştırmazdım.
Peki ya başıma bir şey geldiğinde ilk sığındığım liman abim olur muydu? "Korkma abim ben hep yanındayım" diyerek güvenli kollarına alır mıydı beni? Tıpkı karşımda gördüğüm manzara gibi... Bu manzaranın aynısını biz de yaşar mıydık?
Yağız, kendisi gibi korku içinde olan Nazlı'nın yanına koşar adımlarla ilerleyerek kollarının arasına aldı. Bu manzara; içimde oluşan tarifi imkansız bir burukluğu gün yüzüne çıkarmıştı
"Abim, ne oldu sana böyle."dedi endişenin bir hayli boy gösterdiği titreyen sesiyle. "Bir şeyim yok,iyiyim demiştin."
Bir abi için zor bir an olmalıydı.Titreyen bir bedeni kollarının arasına hapsederken aklında dönüp dolaşan; "ya ona bir şey olsaydı" düşünceleriydi büyük olasılıkla. En azından kendimi onun yerine koyacak olursam benim düşüncelerim bu yönde olurdu. Korkmuş ve endişelenmiş olsan da,korkmuş kardeşinin korkusunu yatıştırmak ilk önceliğin oluyordu.
Abisinin kolları arasından ayrılıp bir adım geriye giden Nazlı, abisinin korku ve endişesini yatıştırmak için zoraki bir gülümseme yerleştirdi yüzüne. Abi kardeş, ikisi de önceliği birbirlerine veriyordu. Kardeşlik ne güzel bir şeydi. Her ne kadar bu duyguyu yaşamamış olsam da; şu an içimde oluşan buruklukla birlikte, bu duygunun güzelliğine bir kez daha şahit olmuştum.
"İyiyim abicim. Bir şeyim yok gördüğün gibi. Yani ufak bir ısırık dışında." dedi basit bir şeymiş gibi. Ya da basit olduğuna inandırmaya çalışır gibi de diyebilirdik!
"Isırık mı? Gece mi yaptı? Na..nasıl?" diye sordu panikle. "Yanına mı gittin?"
"Şeey abi..."
"Vera sen Nazlı'nın koluyla ilgilenir misin? Ben Gece'ye bakayım. Bir şeyi varsa çağırırım seni." diyerek koşarak müştemilattan içeriye girdi.
"Ta.tamam"diyerek arkasından baktım. Şu an yaptığım tek şey tepkisiz bir şekilde etrafımda olanları izlemekti sanırım. Yağız, Nazlı ve Gece arasında olan bu tuhaflıkta neydi?
"Veracım merhaba. Bir hayli şaşırmışa benziyorsun." dedi Nazlı gülerek.
"Ah, pardon." diyerek bir iki adımda yanına yaklaştım.
"Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Aslında evet, birazcık şaşırmış olabilirim" dedim tebessüm ederek. Şaşırdığım nokta Yağız'ın Nazlı'ya "yanına mı gittin? " sorusunu yöneltmesiydi. Ne gibi bir sorun vardı ki bunda?
"Şaşırmakta haklısın. Gece özel bir köpek." Arkasını dönüp müştemilata baktı ve sesinden de oldukça belli olan üzüntü ve pişmanlıkla "Off, benim hatam yanına gitmemeliydim." dedi.
"Nazlı'cım düşünme şimdi bunları. Gel biz yarana bakalım." diyerek bahçede gözüme çarpan oturma köşesine doğru omzundan tutarak götürdüm ve Nazlı'yı oturttuktan sonra ben de yanına oturdum.
Ne olduğunu aşırı merak etsem de önceliğimiz yarasına bakmaktı.Yaralı bileğini elimle kavrayarak yaranın ne derecede olduğunu anlayabilmek için tampon görevini üstlenen bezi yavaşca yaranın üzerinden kaldırdım. Acıtmamak için yavaş olmaya dikkat etsem de Nazlı'dan gelen acı sızlanmalar pek başarılı olamadığımı göstermişti. Kanaması durmuş, üzerine bastırdığı bez yaranın üzerine yapışmıştı. Bu yüzden birazcık acıtmış olabilirdim.Bezi kaldırmamla açığa çıkan yara;ne yazık ki Nazlı'nın basitleştirmeye çalıştığı kadar
basit değildi. Dikiş atmam gerekiyordu!"Yaralanmanın üzerinden ne kadar zaman geçti?" dedim yarayı daha dikkatli incelerken. "Kanama ne zaman durdu biliyor musun?"
"Siz gelmeden 20-25 dakika önce oldu. Engin abiyi yani eski veterinerimizi aradığımda 5-10 dakika yaranın kanamasına izin ver dedi. Öyle yaptım. Telefonu kapandı sonra. Ben de tekrar ulaşamayınca panikledim. Bulduğum bezle baskı yapıp kanamayı durdurmaya çalıştım."
Kanamalı yaralarda 5-10 dakika müdahale etmeden kanın akışına izin vermek bölgenin, hayvanın salyasından bulaşabilecek mikroplardan kısmen temizlenmesini sağlardı. Kanama durduktan sonra su ve sabunla yıkandıktan sonra müdahaleye geçilirdi.
"Engin Bey'in söylediğini yapman iyi olmuş."dedim söylenilenin doğruluğunu onaylayan cümle ve baş hareketiyle. "Su ve sabunla temizlememiz gerekiyor. Sonra dikiş atacağım."
"Tamam."dedikten sonra ayağa kalktık ve Nazlı'nın komutuyla kolunu yıkamak üzere musluğun olduğu tarafa yürüdük; "Az ileride musluk var. Orada yıkayabiliriz."
Kandan arınan yara, açık bir şekilde kendisini belli ediyordu. Ve tabii Gece'nin diş izleri.
"Gel, otur sen şöyle. Ben dikiş için malzemeleri ayarlayayım." diyerek henüz kalktığımız koltuğa tekrar oturttum. Çantamda bulunan malzemeleri masanın üzerine çıkararak hazırlığa başladım. Dikkatimi yapmış olduğum işe vermişken;
"Vera." dedi Nazlı kısık bir sesle. "Çok acıyacak mı?"
Bakışlarımı Nazlı'ya çevirip teskin edici bir gülüşün yüzüme hakim olmasına izin verdim.
"Lokal anesteziyle; yani yaranın çevresini uyuşturarak dikiş atacağım. Acı hissetmeyeceksin." dedim korkusunu en aza indirme umuduyla.
Nazlı,kesik kesik nefes alıp verirken ne olduğunu anlayamadan, oturduğu yerde başı arkaya doğru düştü.
Bayılmıştı!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VERA
General Fiction22 sene önce ezanla birlikte kulağa fısıldanan o söz, 22 sene sonra kendisini koruyabiliyor muydu? Ya da artık koruyabilecek miydi?