6. hide and seek.

1.8K 214 67
                                    

Hepinize tekrardan merhaaba.

Umarım severek ve beğenerek okuyorsunuzdur. Yorumlarınızı ve oylarınızı eksik etmezseniz aşırı sevinirim. 💘

Normalde her gün bölüm atacaktım ama bu biraz zor olabiliyor. Bu nedenle atma sıklığını iki, üç günde bir yapacağım. Diğer bölümleri de yetiştirmek açısından hem.

Sizleri seviyorum, iyi okumalar.😈

Şarkı: Jurnee Smollett-Bell - It's A Man's Man's World

























20 Ağustos


İri gözleri çaresizlikle etrafına bakıyor, kaybolduğu bu yolda yanından geçenlerin kim olduğunu dahi bilmezken korkuyla yutkunuyordu. Küçücük bir çocuğun bu saatte burada ne işi vardı?  Tüm olanlar onu çok üzmüş, kaybettiği ya da terk ettiği arkadaşının acısını evden kaçarak gidermeye çalışmıştı aptallıkla. Nereye gittiğini bilmiyor, hangi yöne sapacağını ya da kime ne soracağını dahi bilmiyordu. Dolu gözleriyle alt dudağı her önüne çıkan çıkmazla biraz daha büzülüyor, ağlayacağının göstergesi olarak sunuluyordu.

İçinden sayıklayıp duruyordu. Nasıl yapabilirdi bunu ona? Söz vermişlerdi daha yeni. Bu kadar kolay olmamalıydı. Terk edilmiş gibi hissediyordu her yönden. Minnacık kalbi kocaman bir ayak altında ezilmiş gibiydi. Çok üzülmüştü. Mavi gözlünün annesi, bir kez bile görüştürmemişti o olaydan sonra.

Jungkook her kapılarına gelişinde kadın, 'Def ol git! İğrenç ufak yaratık! Tae seni terk edecek ve bir daha onu asla görmeyeceksin! Git, zavallı!' diyerek iri gözlüyü kovuyordu.

Artık o kadar sık gitmeye başlamıştı ki bu durum onun küçük bedenini her saniye daha da yıpratmıştı. Tek istediği arkadaşıydı. Tek istediği oydu.

Neden kimse yardımcı olmamıştı ona?

Kimse, yanında olmamıştı. Korumamıştı, duyguları hiç sayılmıştı. Tamam belki küçüktü daha, belki  bu duyguların ne olduğunu bilmeyecek kadar bilgisizdi. Ama ona çok değer verdiğini biliyordu. Tae, Jungkook kadar değer vermemiş miydi yani?

Onun düşündüklerini düşünmemiş, görmemiş miydi?

Ufak adımlarını atmaya devam ederken, dolu gözlerinden yanağına doğru süzülen sıcak damla dudaklarına doğru akmış dilini dudaklarına sürtüp tuzlu sıvıyı tadarken burnunu çekmiş minik parmaklarını da birbirine sürtmüştü. İşte tam o sırada, bedeninin sert bir bedene çarpmasıyla ufak bedeni yere doğru düşmüş kalçasının üstüne oturup acıyla gözlerini kapatırken ağlamaklı bir tını dökmüştü dudaklarından. En küçük şeyde hıçkırarak ağlayacak gibiydi ki, zaten ağlamaya başlamıştı da.

İçinde hoş olmayan her şey bedenini ele geçirmiş gibi hissediyordu. Masaldaki o yaratıklar sanki, sanki onu yemek, bitirmek istiyordu!

Elleriyle yüzünü kapattı iri gözlü. Böylelikle kafası eğilirken hıçkırıkları dudaklarından dökülmüş ağlamasına öncekinden daha şiddetli bir halde devam etmişti.

O sırada çarptığı beden merakla dizlerinin üzerine çömelmiş, küçük çocuğun saçlarına doğru parmaklarını götürmüştü. Böylelikle iri gözlü irkilse de tepki göstermemişti. Ağlamaya devam ediyordu. Düştüğü için yanmıyordu canı. Hiçbir yeri acımamıştı ki. Tek acıyan yeri kalbiydi çünkü çok kırılmıştı.

''Hey, ufaklık. Ağlama, iyi misin? Bir yerine bir şey mi oldu?'' Dedi kadın derin tınıyla. Meraklı tonu da karışmıştı tabii bu tına. Öyle ki, küçük çocuğun omuzları kalkıp inmiş titrek bir nefes vermişti cevap vermezken.

Illimite | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin