16. don't put ideas in my head.

971 129 68
                                    

Hepinize yeniden merhaba.

Nasılsınız? Umarım iyisinizdirr.

Bu bölüm şu ana kadar yazdığım en uzun bölüm dediğim gibi artık bölümleri daha uzun yazıyorum ki uzun olması gerekiyor.

Her geçen günde de kalemimi geliştirmek adına birkaç şey yapıyorum çünkü ilk bölüme kıyasla biraz fark olduğunu gördüm.

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum, sizleri seviyorum.

İyi okumalar.

Şarkı: Blackbriar - I'd Rather Burn

Ve bu şarkıyı şiddetle dinlemenizi tavsiye ediyorum. Bu grubun tüm şarkılarına bayılırım fakat bu şarkısı farklı bir anlam taşıyor. Bölüm boyunca okuyabilirsiniz. :)














10 Ocak


Koskocaman bir evren düşünün, içinde bulunduğumuz ve bir süre daha bulunacağımız. Kimsenin yardımı olmadan, dışlanmış bir şekilde. Herkes farklı gözlerle sizlere bakıyor ve dışlandıkça dışlanıyorsunuz bu evrende.

Mavi gözlünün yaşadığı durum, tam olarak bundan ibaretti. Kendisi kocaman evrende yapayalnız hissediyordu. Bomboş, hiçmiş gibi. Ona yardım eden biri de yoktu, yardımını isteyen biri de. Gerçi neden biri ondan yardım isterdi ki? Birinin ondan yardım istemesi için ilk önce kendisine yardım etmeliydi ama bunu yapacak gücü dahi yoktu zaten bir nevi.

Hiçlik hissi, ufak bedenine vurup geçmişti. Aylar önce kaybettiği arkadaşından iz dahi yoktu. Ufacık bir iz.

Sanki onunla yaşadığı her şey bir rüyadan ibaretti. Kokusu yoktu, gülüşü yoktu, sesi yoktu.

Seslenişi, dokunuşu, onunla oynayışı.

Yoktu.

Kendisinin gitmek zorunda kaldığını biliyordu. Ama, sadece onu çok özlediğini hissediyordu içten içe. Keşke diyordu hep.

Keşke o burada olsa ve bana sarılsa, belki her şey geçerdi ve daha mutlu olurdum. Ama gelmeyeceğini biliyordu. Sözünü tutamadığını da biliyordu.

Titreyen dudakları arasından titrek bir nefes çıkıvermişti mavi gözlünün. Ağlamamalıydı. Bugünlerde hep ağlar olmuştu ve artık küçük bedeni bu kadar yorgunluğa karşı gelemiyordu. Hem okulda ağladığında, arkadaşları onunla dalga geçiyordu hep. İttirilip, kakılıyordu.

Durmalarını istese de olmuyordu çünkü onlar çok acımasızdı. Neden onu üzmeye devam ediyordular?

Ufak parmakları çantasının sapını daha bir güvenle tuttuğu sırada burnunu çekmişti sakinleşmek için. Boğazında duran yumru canını hafiften yakmaya başlasa da tutuyordu kendini işte. Gözleri dolsa da buna aldırmıyor, okulun koridorundan geçerek sınıfına yürüyordu ki omzundan bir anda tutulup arkaya doğru çekilmesiyle gözleri fal taşı gibi büyümüştü.

Onu tutan bu el, sert hareketlerle devam ediyordu onun daha çok rahatsız hissetmesine. Korkuyla açılan gözleriyle karşısında duran ondan daha iri bedene bakıyordu.

''Bugün ne getirdin bana, ezik?''

Çocuğun dudakları alaylı bir biçimde aralanmış, mavi gözlüye doğru biraz daha eğileceği sırada korkuyla daha da arkaya gitmek zorunda kalmıştı Taehyung. Haliyle ürkmüştü ve yeniden böyle bir şey yaşamak istemiyordu. O, onlara kötü hiçbir şey yapmamıştı. Hep susmuştu, hep sessizdi. Hiçbirine zarar vermemişti, vermek de istemezdi.

Illimite | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin