10.BÖLÜM

1.2K 40 17
                                    

"Biz de artık bir torun istiyoruz, çocuklar!"

Burak'la aynı anda şok olmuş bir şekilde birbirimize baktık. Ailelerimiz bile birbirlerine ısınamamışken, daha cicim aylarımızı bile anlatmadığımızı bildikleri hâlde bebek istediklerini söylüyorlardı. Nasıl bir kafaydı bu? Ben daha sinirli bir şekilde buna benzer şeyler düşünürken Burak'ın bana baktığını fark ettim. Ben de ona baktım, bence o da bir bebek istemezdi. Evliliği kabul etmiştik ama bir bebek... Bu gerçekten artık fazlaydı. Sonunda Burak'tan gözlerimi kaçırdım ve yemeğime geri döndüm. Burak biraz daha yüzümü inceledikten sonra bakışları sonunda diğerleri ile buluştu ve konuşmaya başladı. "Biz böyle bir şeyi kabul etmiyoruz."

Babama bakmamakta çalışarak konuştum. "Ben... ben de Burak'a katılıyorum." Babam yanındayken onun istediği bir şeyi istemediğimi söylemek, çok gerici bir şeydi. Hem benim akademik anlamda hedeflerim vardı, Burak ile belki de ayrılırız diye düşünüyordum. O ayrılma kısmını bilmese de biraz vakit geçtikten sonra konuşacaktım. Babama zor da olsa çevirdim bakışlarımı. Gülümseyerek Burak'a bakıyordu. Ama bu gülümseme... nasıl anlatsam ki. Hiç hoş bir gülümseme değildi. Bakışlarını bana çevirince göz göze geldik. Bakışları hep beni korkutmuştu, yaşını başını almış bir kadın olmuştum ama ona rağmen hâlâ ondan 5 yaşındaki hâlim gibi korkuyorum. Kaşlarını çatsa ağlardım.

Babam yavaşça yerinden kalktı. "İkinizle de ayrı ayrı konuşmak istiyorum çocuklar." dedi. "Belinay, benimle gelir misin?" Kafamı salladım ve ayağa kalktım. Arkasından onu takip ederken bir yandan da kötü bir şeyler olmaması için dua ediyordum.

"Kızım..." Saçımı okşadı. Okşayışı bile ürkütücüydü. "Evlilik sana yaramış. Daha bir cesur daha bir özgür olmuşsun." Elini saçımdan çekti.

"Ne diyeceksen de artık, burada daha fazla kalmak istemiyorum." diye mırıldandım. "Babasının kızı, bana baktığında gözlerinde oluşan öfke, nefret... O kadar bana benziyorsun ki Belinay."

"Hayır, ben sana benzemiyorum. Asla da benzemeyeceğim. Bana... bunca şeyleri yaşatmış birine nasıl bakmamı bekliyorsun ki? Sevgiyle falan mı?"

"Her neyse. Burak..." Gözlerimin içine sanki Burak'a verdiğim değeri ölçmek istercesine baktı. "Ölüyor."

"Ne? N-ne ölmesinden bahsediyorsun sen?"

Gözlerini devirdi. "Duydun işte. Biricik kocan ölüyor. Kemik iliği nakli gerekiyor ve ailede de uyan yok. Bir bebeği olursa onu kurtarma ihtimali artar. Hatta kurtulur." Afallamıştım. Bunlar gerçek miydi? Burak ölemezdi, ölmemeliydi. Evet her insan bir gün ölecek ama Burak ölmemeliydi. Şimdi değil. Onu aşk anlamında sevmesem de gerçekten arkadaş olarak çok seviyordum. Ona alışmış, benimsemiştim. Ailem yokken, aile olmuştu bana. Düşündüm. Bir bebek getirmek de aynı zamanda o kadar kolay değildi. Ama bir gün aşık olup bir adamla evleneceğimi sanmıyordum. Çünkü birçok duygudan yaralanmıştım. Eğer bir bebek dünyaya gelecekse babasının Burak'tan olmasında bir sakınca yoktu, sanırım.

Ya da vicdan mı yapmıştım? Of, bilmiyorum. Sadece bunu bilerek boş durmak istemiyorum. "Çok düşündün." Babamın gözlerine baktım. Sanki düşünmem onu endişelendirmişti. Burak için mi endişelenmişti? "Ben... peki, kabul ediyorum."

Şimdi de gözleri sevinçle parlamıştı. Kafasını onaylarcasına salladı, tam odadan çıkıyordum ki kolumdan tuttu. "Hasta olduğunu asla Burak'a söylememelisin."

BELİNAY  -DÜZENLENİYOR-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin