Gözlerimi açmaya çalışıyorum, burnuma keskin bir koku doluyor. Birileri konuşuyor, ama ben konuşulan şeyleri bir türlü anlamlandıramıyorum."Daha ne kadar uyuyacak" dedi sanki bir ses, sesinde korku mu vardı? Ahh yada o korku bana aitti. Tekrar oraya döndüm. Çığlık mı atmıştım? Birileri yine bir şeyler fısıldıyordu. Tekrar karanlık...
Bir türlü gözlerimi açamıyor, beynime iletiler gönderemiyordum. Uyuyor muydum? yoksa, hala, hayır olamaz, uyuyamam, bir an önce gözlerimi açmalıyım tekrar oraya dönemem. Çok susadım, boğazım yanıyor, konuşabilirsem, gözlerimi açabilirsem, su isteyebilirim.
......
Sonunda yapmıştım, gözlerimi araladığımda, buranın bir hastane odası olduğunu ve o keskin kokuyu da tanıdım.
Kafamı sola çevirmem ile, odada birinin olduğunu anladım. Kim olduğunu bilmiyordum. Sanki uzaylı görmüş gibi gözlerini kocaman açmış, bana bakıyordu.
Birden ayağa kalkarken, "iyi misin?" diye sordu.
Kimdi?, Neden iyi misin? diye soruyordu. Beynim birçok şeyi toplayamayacak kadar karışıktı. Düşünmemeliydim.
"Su, çok susadım" dedim. Bana bile yabancı gelen bir sesle. Ne zamandır, konuşmuyordum?
Hızla odadan çıktı. Nereye gitti şimdi, sadece su istemiştim. Komodinin üzerindeki suyu vermeliydi. Kendim kalkabilir miyim? Ya kalkamıyorsam...
Kaza geçirdiğimin farkındaydım, zihnime bir anda bir sürü şey doluşmaya başladı. En son kaskımın içinde nefes alamadığımı, ve sol tarafımın ciddi şekilde travma geçirdiğini hatırlıyordum. Sonrası yoktu.
Tabut, karanlık, çocukluğum ve Araf bitmişti. Rahat bir nefes aldım. Muhtemelen buraya birileri tarafından getirilmiştim.
Sol kolum alçıdaydı, bacaklarımı oynatmamış olmam, yapamamaktan korktuğumdandı. Düşünceler içinde boğuşurken, o geldi. Yanındaki doktor olmalıydı.
Kendini tanıttı Doktor Ahmet. "Uyanmış" gibi bir şeyler söyledi. Önümdeki masadan, dosyama bakıyor, muayene ediyordu.Bir anda sesimi yükseltip, "su istemiştim" dedim.
O, yeni aklına gelmiş gibi doktora bakmaya başladı. "Evet su istemişti"
Offf delirmek üzereydim, doktor bir şeyler söyleyip, azar azar su verebilirsiniz, iki saat sonra yemeği gelecek derken, odadan çıkmıştı.
Ahhh nihayet, su ne güzel şeydi. Belli ki kazada ölmemiştim. Ama susuzluktan ölebilirdim.
Evet bakmayın öyle, en nihayetinde yaşamın temeli su. Dünyamızın %70'lik kısmını oluşturan, kaynakları tükenmek üzere olan ve uğruna savaşlar çıkacak olan ...
Yine kopmuştum. Sanırım beynimde bozulan şeyler düzelmeye başlamıştı. Saçma sapan şeyleri, zamansız bir hızla düşünmeye başlamıştım.
Bir çift gözün dikkatle beni izlediğini algılamam ile birlikte, " Sen kimsin? " diye sordum.
Ne diyeceğini bilemezmiş gibi bakarken, ellerini saçlarının arasından geçirdi. Bir elini de, cebine soktu.
"Seni bu hâle getiren kişiyim" dedi. Dümdüz ve nedensiz verdiği cevap ilginçti. Gözlerimi kısıp, beni bu hale getirdiğini, söyleyen adamı biraz daha inceledim.
Sanırım bir tür pişmanlık yaşıyordu. Yüzündeki bir kaç günlük sakal, saçlarının karmaşıklığı, gözlerindeki yorgunluk ve üzerindeki kırışmış gömlek, burada başımda beklediğinin kanıtıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bİ İZ
General FictionBiz, yine zifiri karanlığın ortasında oturup dertleşiyorduk. Biz kim? dersen, içimde ki benlerin toplamı...Biz ediyorduk. Çoktu çünkü, 3 tü, 5 ti, bazen daha da çok. Hep savaş alanı, kan kaybından ölen, arkasından bıçaklanan, soldan güçlü bir kroşe...