Gamze yine bütün enerjisiyle evin her yerine sızmıştı. Yanında getirdiği limonlu pasta ve çiçekleriyle, daha yeni onun, oturduğu yerde oturmuş arta kalan yemekleri yiyordu.
"Kızım bu makarna efsane olmuş, dur yanına bir şarap açalım." dedi. Aynı anda yerinden kalkıp, dolaba yönelmişti.
Bugün oturduğum sandalyede ki görevim, tam olarak bu anları yaşayıp, aynı zamanda da, sanki yukarıdan bir yerden kendimi izliyor, aynı olayları, farklı insanlarla tekrar canlandırıyor gibiydim...
"Sen iç ben antibiyotik alıyormuşum."
"Alıyormuşum da, ne demek?" derken, elinde ki çöpü atmak için çöp kutusuna ayağıyla basmış, sonra da,"dur bir saniye anlatmaya başla, bu çöpte ki 2 şişeyi kimin içtiğini, kazayı, niye antibiyotik aldığını, ha birde bu efsane makarnayı kimin yaptığını" dedi. Elinde ki bardak ile tekrar yerine oturup, ardından da ağzına koca bir çatal dolusu makarna attı..
"Ben yapmış olamaz mıyım?" dedim. Ağzında ki şarapla boğulmak üzereyken, zor yutkunmuş yine de sesli sesli gülmüştü.
"İkimizde senin yemek yapma yeteneğin olmadığını biliyoruz. Ayrıca bir sürü soru sordum, sondan mı başladın, yine asiliğin üstünde çatlatma insanı da dökül!" dedi.
Geldiğin de kocaman sarılmış, koluma üzülmüş, yanımda olamadığına dert yanmış, tekrar sarılma seremonisi, sonra tekrar abartılı özlem ve öpücükler.. derken hemen mutfağa yönelmiş, bir yandan da sherlock holmes edasıyla, yanım da olamadığının, her anın da neler olduğunu araştırıyordu.
Hayata olan hırsı, merak duygusu, yeşil gözlerinin zekası, seni görebiliyorum bakışı ile kaçamaz, saklanamaz, dediği gibi dökülmeye başlardınız.
Bende kaza gününden başlayıp tek tek çok detaya girmeden, Gamzenin zoruyla istediği detayları anlatarak, aslında detaya girmiş olarak tam 1 saat olanları anlattım.
"Kuzum neler yaşamışsın öyle inanamıyorum, bir şey yok diye geçiştirdin, insan söylemez mi? Hemen çıkıp gelirdim. Keşke daha önce gelseydim, nasıl anlamadım, telefonda konuşurken iyi geliyordu sesin nasıl bir oyuncusun ya, kafayı mı ye..." derken,
"iyiyim, inan ki şimdi çok iyiyim üzülme hadi" diyerek araya girmiştim. Zira Gamzeye kaldıysak, kuzum diye başladığı konuşmalara, ayılıp bayılır, sonra ayar çekip, sonra tekrar üzülürdü. Duyguları hep en zirve de, sevgisi, öfkesi, aşkı, kardeşliği sindirerek yaşar dibine kadar ağlar, kocaman kahkahalar atar, sonra tekrar ağlardı. Ona bakınca duygu hızına yetişemezdiniz, onun bütün hayat enerjisinin nedeni buydu, hep dışarı da, yaşadığı duygular, asla içinde kalmıyor, an' da yaşanıp bitiyor ya da çoğalıyordu.
"Şimdi adı neydi, hıh Kemal makarnayı o mu yaptı yani" derken, sırıtmıştı.
"Pes, vallahi Gamze, gören de hiç güzel makarna yemedin sanacak, ne makarnaymış bee" derken, dışarıya bir off sesi vermiştim.
"Tamam tamam dalga geçiyorum. Kaza kısmını saymazsak adam baya bakmış sana" demesiyle, gözlerimiz buluştu. Ne demek istiyorsun bakışım ile tekrar hızla konuşmaya başladı.
"Yani bakmış derken, ilgilenmiş, hastanede, evde, ne bileyim işte, sonuçta yapmaya da bilirdi." söylediklerin de, ciddi olup olmadığını anlamak için dikkatlice baktım.
"Makarnanın içinde ki, karbonhidrat beynine sirayet etmiş sanırım. Kızım anlattım, nerenle dinliyorsun, babasını, annesinin hastanede söylediklerini, adam sarhoşmuş! kaza yapınca, panikle başımda bekledi işte, ölürsem falan diye...karakola gidip ifade vermem gerekiyor. Gitmediğim için de buraya kadar geldi. Muhtemelen öyle görünce de gidemedi." dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bİ İZ
Fiksi UmumBiz, yine zifiri karanlığın ortasında oturup dertleşiyorduk. Biz kim? dersen, içimde ki benlerin toplamı...Biz ediyorduk. Çoktu çünkü, 3 tü, 5 ti, bazen daha da çok. Hep savaş alanı, kan kaybından ölen, arkasından bıçaklanan, soldan güçlü bir kroşe...