Bölüm 13

171 58 66
                                    

Gamze kızlarla takılacağız derken, bu kadarını beklemiyordum. Ankara'nın akşam 22.00'den sonra hayatı olmadığını söyleyen herkesi, buralara getirip tek tek gezdirmek gerekti. Gecenin sessizliğinde; yokuş ve dar sokaklardan geçip, gizli olduğu kadar ürkütücü olan bir binanın, iki kat altına indik. Alkol alacağımız için taksiyle gelmiştik.

Gamze'nin arkasından dikkatlice merdivenleri inmeye çabalıyordum. Topukluların üzerinde, vücut dengemi bulma çabam takdir edilesiydi. Siyah deri görünümlü pantolonumun üzerine, vücudumu saran dik yaka, siyah bir kazak giydim. Verdiğim tek dekolte, bir kolumu açıkta bırakmış olmaktı. Kazak bir tık geceye uyumlu olarak içinde siyah parıltılar taşıyordu. Üzerime deri ceketimi giyip, ayaklarıma botlarımı geçirdiğim an, Gamze'nin isyanı ile karşılaşmıştım. 'Şu topuklu botlarını giy, en azından üzerindekilerden biri eğlenmeye gitsin' demiş ve küçük bir kahkaha atmama neden olmuştu. Keşke sadece gülüp geçseydim ve yine bildiğimi okusaydım, diye düşünmekten kendimi alamadım.

Dar merdivenlerden aşağıya indiğimizde, kapının açılması ile gecenin sessizliğini bölen müzik sesinin kulaklarımıza dolması bir oldu. İçerinin uğultusu ve yüzüme vurup çıkmaya çalışan hava akımı, uzun zamandır böyle yerlere gelmediğimi hatırlatıyordu. Sanırım en son İstanbul'da konsere gitmiştik. Arada sırada meyhane de buluşur, iki kadeh tokuşturur, kafalarımız güzel olunca; ya güler ya da ağlardık. Gamze aylardır Urfa'dan gelemiyor, geldiği zamanlarda işlerini halledip tekrar dönüyordu. Dışarıya çıkmak için ısrar ettiği zamanları da, ben yok sayıp, türlü bahaneler ile erteliyordum.

Kapının açılışı ile uçuşan saçlarımı yatıştırdım. Karanlığın içinde, gözlerimi kısarak Gamze'yi takip ettim. Zira giydiği kıyafet, kendinden parıldayan saçları ve üzerinde yürüdüğü topukla ayakkabısı ile nereye gittiğini biliyordu, karanlıkta onu takip etmek kolaydı. Yanına yaklaşmakta olduğumuz masa gözlerimi kocaman açmama neden oldu. Çok eğleneceğiz derken, bunu kastettiğini nasıl da anlamamıştım.

Sahneye yakın bir yerde, diğer masalardan daha büyük, daha özel, bir bistro masasına ilerledik. Masadan ilk kalkan Nihan, yanıma gelip sıkıca sarılmıştı. Çantamı gelişi güzel kenara bırakıp, karşılık verdim. Nihan'ın ardından, sırayla Zeynep ve Demet kalkmıştı.

Her ne kadar bazı şeylerden kaçsam da, diğer anlarda o şeylerin, beni mutlu ettiğini biliyordum. Bu üç kadını gördüğümde hissettiğim en güzel şey, onların hayatına dokunabilmek olmuştu. Hepsinin ayrı bir hayat hikayesi vardı. Bizi birleştiren şey ise, o hayatların acılarına umut tohumları ektiğimiz yerden filizlenmesi olmuştu. Buraya eğlenmeye gelmiştik, yüzüme bir gülümseme yerleştirip, Lale, Lalenin yanındaki Ecem ve Esma ile, kısaca sarıldıktan sonra, yerlerimize oturduk.

İçerideki ağır ve kasvetli havanın aksine, insanlar hüzünlerini birbirine bulaştırırcasına şarkı söylüyor, kaderlerine, aşklarına ya da vazgeçtiklerine içiyorlardı. Garsona tek tek siparişlerimizi verdik. Kısa süre sonra içinde buzların şıngırdadığı bardaklar, çerez tabakları ve meyve karışımları ile masayı donattılar. Masada oturan kadınları süzdüğümde; hepsinin ışıl ışıl parladığını, kocaman gülümsemelerinin altında neler gizli olabileceğini, yine de hayata devam etme yolunu seçtiklerini ve sıkıca bağlandıklarını görmemek elde değildi.

'Kendime geldim geleli dostlar, olamam kimseye düşman...' canlı müzik yapan yerlerin, en büyük özelliği bazı şarkılardan asla vazgeçemiyorlardı. Ya da şarkılar onlardan vazgeçemiyor, sinsice her yere sızıyorlardı. Zira, aralarında yazılı bir sözleşme yapmış gibi, sanki o şarkı çalınmadığında eğlenmiş olmayacak gibi hissediyor olabilirlerdi.

'Dostlar yola çıktım yeni baştan, içerim bu akşammmm...' şarkı, Gamze'yi de gaza getirmiş olacak ki, "güçlü kadınlara" diyerek kaldırdığı kadehine hepimiz bardaklarımızı tokuşturduk.

Bİ İZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin