Üzerinde yükselen kahkaha sesine anlam veremeden adamın geri çekilmesini fırsat bildi. Kendini sıkıştırdığı yerden sıyrılırken tuttuğu nefesini bıraktı, derin nefes aldı.
Kulaklarından silinen kahkahaların sahibine baktı. Biraz önceki kadar tekinsiz bakıyor olsa da üzerine gelmemesini umdu. Öyle de oldu.
Kalbi çok hızlı atıyordu. "Ben gitsem iyi olacak, geç oldu."
Adamı geride bırakıp birkaç adım atmışken söylediklerini duyunca durdu.
"Yakaladığın her fırsatta oklarını üzerime fırlatacak mısın?"
Arkasını döndü. "Hiçbirini kaçırmayacağım." Buz gibi bir sesle meydan okuduğunu ilan ediyordu Devran'a.
Devran'ın karanlıkta yüzünü net göremediği için şükrediyordu. Çok zaman içini görüyormuş gibi bakan gözlerin karşısında nasıl davranacağını bilemiyordu. Bunu düşünürken bile tüyleri ürperdi.
Tüm gün bir an bile bozmadığı duruşunu tam şu an bozmuş, omuzlarını bıkkınca bırakmıştı. Uzun boyundan kamburu çıkmış gibi duran sırtını dahi umursamadan evin bahçesine adımı attı. Yavaş adımlarla kapıya doğru ilerlerken zihni uyuşmuş gibiydi. Zile basmasına gerek kalmadan açılan kapıya baktı.
Meraklı bakışlarını kızına diken Nermin Hanım'ı gören Ebru, sıkkın bir iç çekti.
"Hiçbir şey sorma." Annesinin yüzüne bakmadan geçip gitti yanından.
Odasına çıktı, kendini yormamaya çalışarak üzerindekileri çıkardı. Kolunu kaldıracak hali kalmamıştı bir anda. Makyajını çıkarmak için aynanın karşısına geçti.
İnsanların zaman içinde değiştiğine inanırdı. Bu değişimin köklü bir şey olmasına gerek yoktu. Enerjisi, vücudun salgıladığı hormonların miktarı, düşünceleri, duyguları her biri farklı bir yönünü ortaya çıkarırdı. Kendisini tanımaya çalışırken arkadaşları kadar net çizgisi olmayan kişiliği ilk zamanlar onu buhrana sürüklemişti. Ebru yapmaz, dedikleri şeyi yapmış olabiliyor, etrafında alakası olmaz denecek insanlarla arkadaşlık kurabiliyordu. Ebru böyle, ne zaman ne yapacağı belli olmaz dediklerinde ise bunu asla kabul etmiyordu.
Öngörülemez değildi. Toplumun kabullendiği kalıpların dışına çıkıldığında dengesiz veya ne yapacağı belirsiz kestirilemeyen kişi damgasını almak bile ona göre içinde bulunduğu toplumun bir diğer kalıbıydı. Hayatın içindeki her şey kümelere ayrılmış halde varlığını sürdürebilmişken insan beyninin de bunu yapıyor olması şaşırtıcı değildi elbette. Onun kabullenemediği, onu dahil etmeye çalıştıkları "kestirilemez insan" kümesinden biri oldurmaya çalışılmasıydı. Kestirilemeyen olmanın kötü bir şey olduğunu düşündüğü yoktu. Sadece ayrıştırılmaya çalışılan benliğinin farklılıkları herkes kadardı. Herkes kadar farklı, herkes kadar özel ve herkes kadar önemliydi. İşin özü, herkes özel ve önemliydi ona göre. Aslında nerede ne yapacağı çok netti. Belli bir topluluğun beklentilerini karşılamıyor diye aykırı iken belki de başka bir topluluğun normları içerisinde olacaktı.
Aynaya baktığında gördüğü kişi; ailesinin başından beri olmasını istediği, sınırlarını zorlamayan, üzerine düşeni en uygun haliyle yerine getiren, övünebilecekleri bir kızdı. Düşününce, stratejik olarak iyi bir evliliğe doğru ilerlerken ne denirse yapan tabiri caizse daha evcil birine dönüşmüştü. Sevmemişti bu kızı.
Yatağın içine girip başını yastığına koyduğunda uykuya teslim olması çok sürmedi.
İlerleye günler, hayatının sıradanlığı ile geçip giderken neredeyse her gün eve gelen annesinin konuklarıyla sohbet etmek zorunda kalmıştı. Her birinin meraklı sorularını sabırla cevaplamaya çalışırken fark etmişti ki artık verdiği cevaplar tekdüzeleşmişti. Söylediği yalanlar bir hikaye örgüsüne dönüşmüş ve ilk baştaki gibi soruları yanıtlarken zorlanmıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEVRAN (TAMAMLANDI)
RomanceBir şey demek için aniden arkasını dönünce kıza çarptı. Canı yanmasın diye yavaşça arkasını dönmüştü. Kasıtlı yaptığı bu hareket istediğini vermişti nihayet. Teni tenine değiyordu. Ebru'nun geri çekilmesini bekledi. Öyle bir şey olmadı. Geri çekilme...