Bölüm 14

10K 441 104
                                    

Uzun zamandır aradığı sakinliği nihayet bulabildiğini düşünüyordu Ebru. Sürekli bir yerlere çağrılmıyor, emrivaki telefonlar almıyordu. Ona ne yapması gerektiğini söyleyen birileri de yoktu.

Kendini, keyifli olduğuna inandırdığı bu sessizliğin içinde kaybetmişti. Gerçekten kaybetmişti. Ne doğru düzgün yemek yiyor ne de iki kelam ediyordu biriyle. Tüm gün yatakta boş gözlerle odasını izliyordu. Oyalanmak için kenara ayırdığı kitaplara dokunmamış, izlerim dediği hiçbir filmi izlememişti. Telefonunu çağrı olup olmadığını kontrol etmek dışında eline almıyordu.

Nermin Hanım, ne yapacağını bilemez durumdaydı. Eşine kızının halini anlatmışsa da bir faydası olmamıştı. Galip Bey, şirketteki sıkıntılarını öyle çok kafaya takmıştı ki düşündüğü tek şey işleri yoluma koyabilmekti. İtibarini yeniden kazanabilmek için kızından yardım istemişse ne olmuştu. Bu tarz evlilikler öyle çoktu ki, birbirini seven anlaşan nice çift çıkmıştı. Her zaman olumsuz düşünmemekte fayda vardı ona göre. Hem Devran'ı epeydir takip etmişti. İşinde başarılı ciddi bir adamdı. Ebrunun hovarda hallerinin bir hal çaresine bakıp kızını daha hanım hanımcık birine dönüştürebilirdi. Buna en çok kendisi sevinirdi. Zamanında oğlu Çınar'ın kendisini çiğneyip evi terk etmesi üzerine çocukları üzerindeki tüm otoriteyi karısına bırakmıştı. Bu evlilik olana kadar korktuğu tek şey vardı: Ebru'nun, Çınar'ı örnek alıp ailesini yüz üstü bırakması olurdu.

Kızının ailesine olan bağı üzerine bir kumar oynamıştı. Kazanıp kazanmayacağını zaman gösterecekti. Tabi kızına güvenmiyor değildi. Ne kadar güçlü ve söz dinlemez görünüyor olursa olsun zayıf noktası daima ailesi olmuştu pek çok insan gibi. Bu güne kadar kendisini bir kere bile çiğnememişti. Söz dinlemez halleri etrafına karşıydı daima. Önemli konularda her zaman ailesini tercih etmişti küçük prensesi.

Ebru iki aya doğru yaklaşan nişanlılık döneminden bir şey anlamadığını düşünüyordu. Anlamayı beklemiyordu elbet ama sürekli bir git gel halinde olmak, birilerine karşı sorumluluklarının olması zordu. Bir de tasması vardı parmağında. Bazen bunu takmamak için bile dışarı çıkmamaya karar veriyordu. Baş ucundaki komodinde duran alyansı eline aldı. Şöyle bir baktığında içinde italik harflerle Devran yazdığını gördü. Bunu daha önce fark etmemiş olmasına şaşırdı. İşaret parmağını yazının üzerinde gezdirdi neden yaptığını bilmeden.

Sonra aldığı yere bırakıp yatağından kalkabildi zor da olsa. Yatağının kenarında duran boy aynasında kendini süzmeye başladı. Hiç hareket etmediği bu günlerde zayıflamış olması garipti. Nişan günü taktığı korseye ihtiyacı kalmayacak kadar incelmişti bedeni. Bu halinin hoşuna gittiğini itiraf etti kendine.

Devran'ın o gün söylediği sözler üşüştü beynine.

"Bir beden daha kalın, birkaç santim daha kısa olsaydın da güzel görünürdün. Boş yere kendine eziyet ettirmişsin."

Haklı sayılırdı nişanlısı. Bir kadının güzelliği boyuna veya kilosuna bağlı olmamalıydı. Kendine bayılırdı, çok beğenirdi ancak hemcinslerine göre kendini fazla görmemişti hiçbir zaman.

Bu üstünlüğü daima erkeklere karşı kullanmış, yer yer onları küçümsemişti. Onları zayıf buluyordu. Fiziksel üstünlüklerini bir avantaj olarak görmüyor, tüm zayıflıklarının karşılığında bahşedilen bir avunma yöntemi olduğunu düşünüyordu.

Kadın iradesini erkeklerinkinden üstün bulurdu. En zayıf noktaları olan cinselliğe yenilmeyen bir erkeğin dünyada var olacağına ihtimal vermiyordu. Oysa kadın, öyle miydi? Istediği takdirde irade göstermek konusunda çok daha başarılı ve ustaydı. Çok yönlü düşünmek, detayları yakalamak konusunda da kadınları oldukça başarılı buluyordu.

DEVRAN (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin