Hepinizi ayrı ayrı çok özledim. Yorumlarda buluşalım mı?
Hava tamamen kararmış ışıklar tüm parlaklığıyla aydınlatıyordu sahneyi. Devran genç kızın belini kavramış ancak kendisine doğru çekmemişti. Belli bir mesafeden temas ediyordu güzel nişanlısına. Halinden memnundu.
Her şey istediği gibi gidiyordu. Bundan birkaç hafta önce böyle bir şeyden bahsetselerdi, Ebru ile dans ederken gözlerinin içinin parlayacağını, inanmazdı. Ebru bile inanamıyorken kendine, Devran bu inanılmaz değişime şaşırıyordu.
Elbette, memnundu. Boncuk gibi mavi gözlerin parıldama sebebi olmak, herkesin önünde nişanlandıklarını ilan etmek, onun kendisinin bir parçası olduğunu belirtircesine bu törene ev sahipliği yapmak, güzeldi.
Ebru'ya baktıkça gözlerinin bu güzelliğe alışır olması gerekirdi. Ne var ki olmuyordu. Ne kadar bakarsa baksın yetmiyor, normal gelemiyordu. Danslarını bitirdiklerinde alkışlar eşliğinde kendileri için özel olarak hazırlanmış, herkesin rahatlıkla görebildiği yükseklikte olan masalarına döndüler.
Bu güne kadar yalnızlığın; insanın olmadığı yerde bir başınalık, olarak tanımlandığını düşünürdü Ebru. En azından kendisi için bu anlama gelirdi. Tüm gürültüden ve kalabalıktan kendini soyutladığı odasında, yalnızdı. Annesinin arkadaşlarından kurtulup tek başına kaldığında, yalnızdı. Eğlenceli bir partiden döndükten sonra, yalnızdı. Onun bildiği yalnızlık, buydu.
Bir de ait olmadığı bir yerde inatla bulunmanın getirdiği yalnızlık vardı. Onlardan değildi, hiçbir zaman da olamazdı ama onlarlaydı. Dışarıdandı ama artık içeriye girmiş bulunuyordu. Törende kendisi ve Devran için bulunan birçok insan vardı. Aralarından tanıdığı kişi sayısı onu geçmezdi.
Hepsi, aynı toprakların insanı olarak bir arada doğumdan bugüne bir şeyler paylaşmış ve paylaşmaya devam ediyordu. Her biri, bir evi oluşturan tuğla parçalarıydı. Bir araya gelerek oluşturdukları evin bir de kapısı vardı.
O kapı, Devran'dı. Onun içeri girmesi için ardına kadar açılan, onu o eve sığdıran kendisiydi. Zaten Devran olmasaydı, bu eve girmek aklının ucundan bile geçemezdi.
Masaya oturduklarında düşüncelerinden sıyrıldı. Aklına takılan pek çok şey vardı. Yarından sonra sormak için fırsatı kalmayacaktı. Merak ettiklerini sorsa iyi olurdu.
Rahatlıkla görebildiği masalara göz gezdirdi.
"Hepsini tanıyor musun?" dedi bakışlarını adama çevirmeden. Hala tanımadığı yüzlerde geziniyordu gözleri.
Ebru'nun aksine Devran'ın bakışları nişanlısının üzerindeydi.
"Hemen hemen."
Başını salladıktan sonra genç adama döndü. "Gülbeyaz Hanım'la neden hala görüşüyorsunuz?" dedi pat diye. Merak ettiği onlarcasından biriydi. Aslında başka zamana sakladığı bir soruydu ama yaşlı kadını, Fatih ve Emrah olduğunu öğrendiği oğullarının yanında görünce bir anda çıkmıştı ağzından.
Devran gözlerini kıstı. Genç kızın yüzünü inceliyordu. Ebru bu basit ama rahatsız edici tepkiye anlam veremedi. Sormakla hata mı etmişti?
Gizemli bir ses tonuyla "Bağlar." Dedi genç adam.
Ebru, Devran'ın gerilmediğini bilse gülerdi. Hangi bağdan bahsediyorsun Allah aşkına! Baban yok, annenden önceki bir kadın, demek isterdi.
"Maddi?" dedi kaşlarını kaldırarak. Aklına gelen en mantıklı neden buydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEVRAN (TAMAMLANDI)
Storie d'amoreBir şey demek için aniden arkasını dönünce kıza çarptı. Canı yanmasın diye yavaşça arkasını dönmüştü. Kasıtlı yaptığı bu hareket istediğini vermişti nihayet. Teni tenine değiyordu. Ebru'nun geri çekilmesini bekledi. Öyle bir şey olmadı. Geri çekilme...