Sabah demlediği çaydan bir yudum almadan önce evin sessizliğinden Devran'ın hala uyuduğunu varsayıp etrafa göz attı. Salondan çıkıp koridora baktığında tuvalet banyo ve genişçe bir yatak odasıyla karşılaştı. Ses çıkarmamaya özen gösterirken odanın kapısından uzunca bir süzdü.
Siyah ve beyazın hakim olduğu oda oldukça modern dizayn edilmişti. Büyükçe bir yatak, odanın tam ortasında hemen kenarda bir boy aynası ve dolap vardı. Diğer köşede ince uzun alan kaplamayan ama şık bir masa duruyordu. Odanın içinde bulunan iki kapı daha vardı. Muhtemelen biri tuvalet biri giyinme odasıydı çünkü kıyafetlerinin olduğu bir dolap göremiyordu. Yatağın karşısında, ki bu kapıdan içeri girer girmez hemen önünde kalıyordu bir çalışma masası ve önünde küçük bir kitaplık vardı.
Adamın oldukça düzenli olmasına şaşırmamış hatta tam da beklediği bir manzaraydı gördükleri. İçinden bunda Patron Hastalığı da vardır diyordu.
Üzerini tamamen örtmesine anlam veremeyip salona girmişti. Kitaplık ve çalışma masasının olduğu bir köşede hemen yanında pikap ve plaklar olan bir bölüm vardı. Sadece o kısma bakarak Devran'ın entelektüel ve genel kültürü yüksek biri olduğunu düşünebilirdi. Evet düşünebilirdi ancak Devran'a baktığında bu tarz şeyler konuşabileceği biri olarak görememişti.
Dün gece hiçbir şey fark etmediğini düşününce kendine kızdı. Dudak büküp mutfağa geçti. Biraz önce çay yaparken etrafa oldukça göz gezdirmişti. Geniş bir buzdolabının yanında bulunan tezgahta kahveler için pek çok bölmenin olduğu bir dolap, onun hemen yanında birkaç kahve makinesi yan yana dizilmişti. Mutfağın en sonunda yine bir kapı vardı. Merakla baktığında balkonunun olduğunu gördü.
Küçük ama güzel bir yaşam alanı gibi görünen bu yerde oturmanın keyifli olabileceğini düşündü. Etrafı izleyerek olanı biteni düşünmeye karar verdi ve minder benzeri kalınca bir şeyin üzerine kendini attı. Bu kadar yüksekten aşağıyı görmek biraz rahatsız etse de bunu göz ardı etmeye çalıştı. Balkonun her iki ucuna çiçeksiz bitkiler yerleştirilmiş hatta sırtını verdiği duvarın üzerinde led ışıklar olduğunu tahmin ettiği küçük ampuller vardı. Hiç Devran'ı yansıtmayan buraya birinin elinin değdiği açıktı.
Merakını bir kenara bırakmalı ve dün gece olanları düşünmeliydi. Aysun'la konuştuktan sonra yaptığı saçmalıklara bir anlam yüklemeye çalıştı. Kızgındı. Uzunca bir süredir hayatındaki pek çok kişiye kızgındı. Annesine babasına, Devran'a, tüm bunlara izin verdiği için kendisine...
Hayatının elinden alınıyor olması ve hiçbir şeye müdahale edemeyecek kadar seyirci kalması, kontrolün elinden alındığını gösteriyordu. Bu durumda oto kontrol sağlayamaması da kendisinin suçu sayılmamalıydı. İpleri bir şekilde eline almak istiyordu ancak bunu yapmasına hiç kimse müsaade etmiyordu. Bu eksikliği giderebilmek için kendini farklı durumlara sokuyor ve bakın ben bunu yapabilirim ve kontrol hala bende demek istiyordu.
Bu kadar şeyi düşünmek ve aslında ne yapmak istediğini anlaması içine bir sıkıntı düşürmüştü. Gerçek bir kez daha yüzüne çarpmıştı. Eve gitmeye karar verdi. Devran'ın uyanmasını beklemek isteyip istemediğini düşündü. Net bir cevabı yoktu.
Gideceğini söyledikten sonra gitmeye karar verdi. En azından belki bir şeyler konuşurlardı. Konuşmak istediğini bu sayede fark ederken kendi kendine göz devirdi.
Önce eline telefonunu aldı. Annesinin gece boyu defalarca aradığını gördü. Attığı mesajları açtı.
"Nerede kaldın?"
"Bir sorun yok değil mi?
"Neden ulaşamıyorum?"
"Devran'ın yanında mısın?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEVRAN (TAMAMLANDI)
RomanceBir şey demek için aniden arkasını dönünce kıza çarptı. Canı yanmasın diye yavaşça arkasını dönmüştü. Kasıtlı yaptığı bu hareket istediğini vermişti nihayet. Teni tenine değiyordu. Ebru'nun geri çekilmesini bekledi. Öyle bir şey olmadı. Geri çekilme...