Cebimdeki matarayı çıkardım ve bir kaç yudum içip hızla cebime attım. İçmem ifade zamanı sorun olabilirdi ama sarhoş falan değildim sadece biraz çakırkeyif olup acıyı daha az hissetmek istiyordum. Diğer türlü düşüncelerimi durduramıyor ve kafayı yiyecek gibi hissediyordum. Belki de yiyordum. Sabahın erken saatlerinde Tom ve Henry'den başka birine söylemeden alkol getirmesini istemiştim. Sorgulasalar da fazla uzatmadan gizli bir şekilde bana ulaştırmışlardı. Dün gece olanları bilse yaparlar mıydı sanmıyorum. Çıkışta direkt eve yanlarına gideceğime söz vermiştim ama bunu istemiyordum. Cebimde ki metale dokudum soğuktu cebimde iki matara vardı ve büyük bir ağırlık yapıyordu. Ellerim başıma çıktı iyi değildim derince nefes aldım ve kapı açıldı. Bir kadın ve erkek girdi odaya gülümsediler ve karşıma geçtiler. Kadın elini uzattı elim zorlukla havaya kalktı ve elini tuttun.
"Ben dedektif Ashley Thomson." kafamı olumlu anlamda sallayıp çektim. Benim kim olduğumu zaten biliyordu yanında ki adama döndüm elini tuttum.
"Chris White psikolog." elimi çektim karşıma oturdu kadın ayakta bekliyordu.
"Siz yalnız konuşun ben konuşmamın ileri ki yerlerinde dâhil olacağım." Yalnız mı kapıdan çıkınca bizi odanın dışından izlemeyecekmiş gibi konuşuyordu gözlerimi devirdim ve kapıdan çıktı karşımda ki adama döndüm.
"Nasıl hissediyorsun?" acaba nasıl hissediyor gibi gözüküyordun kanlanmış gözlerimle gayet iyi hissediyordum canım. Dün arkadaşım ölmemişti görmemiştim ben onu. Öldüreni de bilmiyordum. Bir şeyler yapma ihtiyacı hissetmeyip bu ağrılığın altında ezilmiyordum. Gerçekten iyiydim
" Çok iyi gözükmüyor muyum?" adam bir şey demedi.
"Dün ki olay hakkında konuşmaya başlayalım mı?" önünde ki dosyayı açtı.
"Hangisi?" kaşımı kaldırdım.
"Kendini öldürmeye çalışmandan bahsediyorum." Zihnim bir kaç saat öncesi yaşananlara gitti.
Bir çığlık sesi yükseldi. Aşağı baktım bir kadın görmüş ve çığlık atıyordu. Neden izin vermiyorsun ki. Kapının açılması ile daha çok öne ittim kendimi ama belime kollar sarıldı. Bırakın beni nolur. Yapabileceğim en iyi şeyi yapmaya çalışıyorum nolur bırakın. Pencereden uzaklaştırıldı bedenim.
"Napıyorsunuz!" muhtemelen kapımın önünde ki polisti. Yapabileceğim en onurlu davranışı yapıyordum. Suçluyu itiraf etme şansımı elimden aldınız ama. Ağlamaya başladım konuşacak gücüm yoktu ki anlamazdı ki.
"Kendinizi öldürmek bir çözüm değil." hayır çözümdü beni yatağa oturttu. Eğer yarın itiraf etsem başkalarına zarar verecekti bunu bile bile itiraf edebilir miydim ne kadar zordu bir fikri var mıydı?
Sevdiğim herkesi ona olan nefretim yüzünden ölümle burun buruna mı getirecektim. Onun cezasını çekmesi lazımdı. Âmâ ben yaşarsam olmazdı ki bu. Ağlamam şiddetlendi kollarını sardı ben ne yapacaktım şimdi, nasıl yapacaktım. Bileğime değen soğuk metal hissiyle gözlerimi araladım napıyordu diğer ucunu yatağın ucuna takmıştı hıçkırıklarım iyice yükselirken beni bırakıp gitti. Kafayı yiyeceğim. Beni neden kimse bırakmıyordu. İstemiyordum. Devam etmek istemiyordum. Bileğimi çekiştirdim çıkmayacağını bile bile. Etrafa baktım. Muhtemelen azalan sakinleştiricinin etkisi birazdan yine artacaktı ve ben yine hiçbir şey yapamayacaktım. Belki de elimde olan tek şansım uçup gitmişti. Yatağın önünde ki kâğıda uzandım. Bunu okuyamazdı şimdi kimse değil mi katladım ve öyle bakmaya devam ettim. Ya ben yaşadığım sürece yakalanmazsa o zaman ne olacaktı. Kâğıdı koyacak bir yerim yoktu yatağın altına sıkıştırdım kimsenin şuan için görmesi iyi olmazdı. Çünkü yaşarken daha fazlasına katlanamazdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Palyaço
Teen FictionÖzel numara arıyor... Hayatta bazı önemsiz gibi gözüken anlar vardır. Her gün her saniye yaptığımız o eylemlerin o anlarda hayatımızı değiştireceğini bilmeyiz. Adım atarız ama yanlış anda atılan bir adım kazaya sebep olur. Severiz ama yanlış kişiyi...