Hayat.
Benim bir hayatım var mıydı ?Hayatta olmak.
Nefes almak yeterli miydi bunun için ?Eğer öyleyse evet ben hayattaydım. Değilse yaşamakla yaşamamak arasında kalmıştım. Çünkü buna yaşamak denmezdi.
Etrafta gördüğüm insanların yaptıklarını yapabilmekti yaşamak ve en önemlisi bir ailenin olmasıydı.
Bu hayata annenin yaptığı yemekleri yemeden babanın nasihatlerini dinlemeden başlamak olabilecek en kötü senaryoydu benim gözümde. Çünkü onlar olmadan ne başını sokacak bir evin oluyordu ne de karnını doyuracak yemeğin.
Her gün denk gelirdim birbirleri ile kavga eden insanlara. Bir arada oldukları halde ve buna sevinecekleri yerde ayrılmak için binbir çabaya girenlere. Ne kadar da nankörler derdim içimden. Sonra kendimle kavga eder, hayır nankör değil cahiller yokluğun ne olduğunu bilmiyorlar çünkü deyip son noktayı koyardım.
Ben jeon jungkook 17 yıldan beri kimsesizim. Kendimi bildim bileli sokaktayım. Her bir kaldırım taşı, büyük küçük her ağaç, yanan her bir sokak lambası şahit benim varlığıma. Küçük ömrümü verdim bu şehrin her bir köşesine. Olmayan evim saydım burayı. Gökyüzünü çatım, güneşi yorganım.
Hiç okula gitmedim mesela. Yaşıtlarım çantalarını takıp seke seke okulu adımlarken ben o gün nereden yiyecek bulup karnımı doğuracağımı düşünürdüm çünkü.
Çetenin elindeyken yiyecek derdim yoktu evet ama zorla hırsızlık yapmaktan ve dayak yemekten bıkmıştım, bende kaçtım. Yakaladı çetenin lideri bir daha dövdü, yine kaçtım. Yine buldu beni. Tanıdık senaryo yeniden yaşanacak diye düşünürken o geldi ve aldı elinden.
Min yoongi. Benim bu boktan hayatımın ilk güzel şeyi.
Evden kaçıp yeni bir hayat kurmak istemiş ama umduğu gibi olmayıp sokakta bulmuş kendisini. Gururunu ayaklar altına alıp ailesine de gitmemiş, kendi başına çekmiş kader çizgisini. O çizgi çok da iyi bir yere gitmemiş ama olsun.
Birlikte takılmaya başladık o günden sonra. Fiziken aç kalıp yorgun düşüyordum belki ama ruhumu doyuruyordum sevgisi ile. İlk kez ağlamıştım mutluluktan. Sebebi ise ilk kez birinin bana adımla seslenmesiydi. Yoongi hyung adımla seslenip beni kanatlarının altına almıştı. Ve tanrım, güneşten daha sıcaktı.
Araba kazasına şahit olduk bir gün. Sürücü bir an bile durmamış kaçmıştı ve yerde boylu boyunca yatan adam hiçbir ses vermiyor öylece yatıyordu. Öldü sanıp korktuk ama gerçek bu değildi. O yaşıyordu ama ruhen ölmüştü. Tıpkı bizim gibi.
Kim namjoon, yiten hayatını geri istemeye bile gücü yoktu. Kalmamıştı. Bitmişti. Zengin bir ailenin tek çocuğuydu. Ne tür olaylar nasıl gelişti Tanrı bilir gidecek hiçbir yeri yoktu. O an ilk defa kendimden başka birine acımıştım. Ve bu hissin berbat bir şey olduğunu da o zaman fark ettim.
O gündü benim tamamlanışım. Tutunacak dallar bulmuştum kendime. Üşüdüğümde benim için ateş yakabilecek birilerinin olması güzeldi. Ya da akşama kadar çalışıp aldığı parayla bana dondurma alan birilerinin olması paha biçilemez bir şeydi.
İlk kez güzel bir şeyler oluyor değildi ama ilk kez bu kadar devamlı olmuştu mutluluğum. Onlar gitmiyordu hiç. Hep yanımdaydı. Bu da demekti ki ben hep mutluydum.
O gün mutluluk denen bu kavramı iliklerime kadar hissettiğim gündü.
Yoongi hyung çalışmıyordu ki bu hep gözümün önünde olacağının göstergesiydi, bende aylak aylak dolaşmayı bırakıp fırına girdim. Normalde her zaman bizler için ayrılmış bir bölüm olurdu, biz oradan alırdık ekmeğimizi. Dünden kalmış olanlar çöpe gitmesin diye bedavaya veriyordu bize amca. O gün öyle olmadı. Bana da bir tanecik taze ve sıcak olanından bir ekmek verdi. O an iyi insanların hala var olduğunu anladığım ilk seferdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Homeless | Jikook
FanfictionBen jeon jungkook 17 yıldan beri kimsesizim. Kendimi bildim bileli sokaktayım. Her bir kaldırım taşı, büyük küçük her ağaç, yanan her bir sokak lambası şahit benim varlığıma. Küçük ömrümü verdim bu şehrin her bir köşesine. Olmayan evim saydım burayı...