"Vah vah, kızımız sihir falan da yapıyormuş. Nereden öğrendin bunları? Ölü ailenden mi?" dedi Anna.
Rose, konuşan kızı ve etrafında anlamadıkları sözlere gülen salakları umursamadan, omzunu sertçe birine vurarak oradan uzaklaştı.
"Hep susar mısın sen böyle?" dedi bir oğlan.
"Bak! Ne sen, ne de o aptal arkadaşın umrumda bile değil, duydun mu beni? Hem, ben sizin yapamadığınızı yapıyorum diye kıskandığınız o kadar açık ki!" diye bağırdı Rose sinirle. Drew yaslandığı duvardan ayrıldı ve önünde buluşturduğu kolunu havaya kaldırdı. Parmağını bir kez şıklattığında yanında ki ağacın tüm yaprakları yere serildi. Bir kez daha şıklatınca yapraklar havalandılar ve Rose'un başından aşağı döküldüler. Rose'un gözleri apaçık kalmıştı.
"Derslerde üstün olabilirsin, ama bu konuda asla!" diye fısıldadı Drew. Sonra da okulun içine geri girdi.
"Bak bende ne diyordum Ucube, kesin lanetinle aileni de öldürmüşsündür. Yoksa neden ölmeyi seçsinler ki?" dedi Anna arkadan. Rose tekrardan Anna'ya döndü yüzünü.
"Bence... senin gibi beyin yoksunu bir gerizekalı ile aynı dünyayı paylaşıp, aynı havayı solumak istemedikleri için ölümü tercih ettiler." Rose'un sözleri ile bahçede bulunan herkesden bir 'Ooo' sesi çıktı. Ve tüm gözler Anna'ya döndü. Ama Anna sadece sustu. Dişlerini sıktığı da çok belli oluyordu. "Herkes sınıfına gitsin! Bu iş burada bitmedi, Ucube!" diye bağırdı birden.
"Oo. Öğrenciler, siz ne zamandan beri 10 yaşında ki bir kızdan emir almaya başladınız?" dedi Rose, yavaş yavaş dağılan kalabalığa bakarak. Bir kaç kişi döndü. Hatta herkes.
"Sanki sen daha büyüksün, ha Ucube?"
"Biliyor musun? Şu an kurallara aykırı davranıyorum. Sadece... Düşünebilen ve 'insan' olarak adlandırılan canlılarla konuşmama izin veriliyor. Yani sen bunların dışında olduğun için, gitmem lazım. Görüşmemek üzere Beyinsiz." Rose hızla bahçeden çıkıp okula girdi. Onu izleyen Siyah Köpeğe dikkat bile etmemişti.
Rose, sınıfına girince, sırtındaki çantasını sırasına attı. Kendide sinirle yerine oturdu.
Bir kaç dakika sonra Anna denilen kızda sınıfa gelip, Rose'un arkasında oturan Drew'in yanına oturdu. Drew, Anna'ya kısa bir bakış atıp önüne döndü.
Rose omzunda hissettiği dokunuş ile arkasını döndü hızla. Drew elinde ki yaprak parçasını havaya kaldırarak, "Sadece bunu aldım. Al saklarsın. Yakışıklı bir çocuktan hediye diye." dedi. Elinde ki yaprağı da Rose'un açık defterinin üstüne attı. Kız da sakin kalmaya çalışıp yaprağı aldığı gibi buruşturdu ve yere attı.
Rose, bu iki salak ile aynı sınıfta olduğuna bir kez daha lanet etti.
*
Drew birden kolundan çekilip duvara yapıştırıldığında istemsizce irkildi. Ama bu kızın Rose olduğunu görünce tuttuğu nefesini geri verdi. Kolunu kızın ellerinden kurtarıp konuştu. "Ne var? Ne istiyorsun?""Bu kadar kaba olma. Öküz! Sana sadece o şeyi nasıl yapabildiğini soracaktım. Ağaç, yapraklar..." dedi Rose.
"Bunu hâlâ anlamayacak kadar saf mısın? Bunu herkes yapamadığına göre bu seni ne yapar?" dedi Drew gözlerini devirerek.
"Ben - ucube - değilim."
"Maalesef."
"Maalesef mi? Drew, bu sadece ikimizin yapabildiği bir şeyse, o zaman ben ne oluyorum, Tanrı aşkına?"
"Bir Cadı?" dedi Drew kaşlarını kaldırarak.
"Cadılar kötüdür aptal. Ben onlardan değilim." Rose, bunun bir şaka olduğunu biliyordu.
"Her cadı kötü değildir. Sen cadısın, ben büyücüyüm ve bu yaptıklarımız normal! Ve sana uyarı; Sakın bir daha bana dokunma." dedi Rose'un tuttuğu kolunu okul kıyafeti ile silerken.
"Sana da gerizekalı olduğunu söylemiş miydim? Bu da ne böyle. İnsanlara alerjin mi var? Kimseyle konuşmuyor, kimseyle temas etmeye gelemiyorsun. Kafadan sorunun mu var?" dedi Rose. Sinirlenmişti ve haklıydı.
"Melezlerin ve Bulanıkların bana dokunmasını niye isteyeyim ki? Onlar kendi kanlarında boğulsunlar yeter. Mümkünse bir daha konuşmayalım." dedi ve gitti Drew.
Ders zili çalmıştı ama bahçeye çıktı Rose. Bahçede ağaçların olduğu yere gelip çimenlere oturdu. Sırtını da ağaca vermişti. Bacaklarını kendine doğru çekti ve gözlerini sıkıca kapattı. Bir kaç gözyaşı da kendini serbest bıraktı.
Bulanık... Melez... Bunlar ne demekti? O bir melez miydi? Neyin meleziydi acaba? Drew'in söyleyiş tarzına bakılırsa kötü anlamlar içeriyordu. Rose kırıldığını hissetti.
En fazla bir dakika sonra bir sürtünme hissetti kolunda. Gözlerini açıp yanına baktı. Kocaman siyah bir köpek çimenlere kıvrılmış yatıyordu. Gözleri ise Rose'daydı. "Köpeklerin okula girmesi yasak diye biliyordum." dedi Rose kaşlarını çatarak. Köpek gözlerini kapatıp yatmaya devam etti. Rose'un eli istemsizce köpeğin başına gitti. Tüyleri yumuşacıktı. Bir sokak köpeğinden beklemezdi. Yine istemsizce gülümsedi. Köpek ona yakın geliyordu. Başından beri tanıyormuş gibi.
----------
Yeni bir kurgu ile karşınızda mıyım bilmiyorum. Yine bir ikizler hikayesi daha! Bunda, diğer ikizler hikayesinde yaptıklarımın bir çoğunu değiştireceğim. Yani öyle umut ediyorum. Heyecanlıyım. İnş okunur. Sorularınız varsa sorabilirsiniz.Yeni Bölüm eğer okunursa ve istenirse gelecek. Yeni bölümün gelmesini isterseniz buraya yorum bırakabilirsiniz.
İyi okumalar...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
slчthєrín kαlвí / hαrrч pσttєr İkíz /
FanfictionArkadaslar simdi tikladiginiz bu kitaptan yavasca cikiyosunuz "Benim değer görmek için bir yara izine ihtiyacım yok! Hiç bir Potter'a da saygım yok!" Potter ikizlerinin hikayesidir. Bazı kısımlar orjinal hikâyeden (çok) farklı ilerlemektedir. ======...