Sırtı duvara sertçe çarptığında buradan kaçamayacağını biliyordu. "Ne yaparsan yap..." dedi çığlıklardan dolayı parçalanmış boğazından çıkan hırıltılı sesiyle. "İstediğini yapmam."
Boğazından yükselen kanı boşaltamadan tekrar çarpmıştı lanet bedenine.
"Crucio!"
Tam düşünemiyordu fakat burada öleceğini bilmesi için düşünmeye ihtiyacı yoktu.Yıllarca susuz kalmış bir çiçek şimdi biri üstüne bastı diye mi ölecekti.
Hayır... belki... evet...
Öleceğim, dedi kendi kendine. Karanlık onu sıcacık huzurla sarmaladı. Gözünden akmaya çabalayan damla amacına kavuşamadan bedeni gibi başı da yana düştü kızın. Gözleri odağını kaybetmişcesine yamuk bakıyordu boşluğa. Son damla da amacına kavuştu Peter kıza yaklaşırken.
"Öldün mü, Potter? Hayır... ölmedin, sadece bayıldın ama burada bitmedi. Şimdi gideceksin, fakat sonrasında kendi ayağınla geleceksin. Sana bunu yapan ben olmamalıydım, yazık." Peter asasını yavaşça kızın boynuna yerleştirdi. Laneti mırıldandığında değişimi izledi. Rose'un bütün damarları, içinden geçen kara lanet gibi siyaha boyanıp düzeliyordu. "Geçmiş olsun,"
*
Boğazı metalimsi tattaki sıvı ile dolarken gözlerini açıp yanına eğildi. Bedeninde ki bütün kanı boşaltırcasına uzun süren bir kan kusma sürecinden sonra, tüm bedenini yakan acıyla bir kez daha boşalttı içindekileri.
Bu sefer yanında bir yerlerde bir hareketlenme hissetti.
"Rose?"
Rose cevap vermek yerine, tırnaklarının battığı avcunun acısını bile fark edemeden bir kez daha acıyla kıvrandı. Çığlık atmak istiyor ama atamıyormuş gibi yüz ifadesi onu izleyene bile acı verecek kadar kötüydü.
"Burdayım," dedi Sirius kızının elini tutmak için tırnaklarını avcundan ayırarak.
Madam Pomfrey, odasından çıkıp terden sırıl sıklam olmuş kıza bir bakış attıktan sonra tam yanına baktı. Kanla karışmış siyah sıvı zemine yayılmıştı.
"Hâlâ düzelmedi! Neler oluyor?" diye sordu Sirius Madam Pomfrey'e.
Kadın, bir şey demeden önce asasının tek hareketi ile yerdeki kanı temizledikten sonra kızın kapalı gözlerini zorla aralayıp inceledi. Normalde zümrüt yeşili parlayan gözler, bir ölünün gözleri gibi renksiz ve hateketsizce duruyordu.
Hastane kanadının kapısı çarparak açıldı,"Acı çekiyor!" diye patladı Bellatrix, tüm sesi odada yankılanırken. "Bir şey bulun artık! Acısını dindirin..."
Madam Pomfrey tek kelime edemeyecek kadar çaresizdi. Bu zamana kadar her laneti düzeltmeyi başarmış, fakat kızın bu gizemli laneti onun gözünde bir sır gibiydi.
"Ne kadar yanıyor canı?" diye sordu Sirius kahrolmuşlukla. "Sen hissediyorsun acılarını, ne kadar yanıyor canı?"
"Çok yanıyor," dedi Bellatrix. "Her şeyden çok ölmeyi isteyecek kadar yanıyor canı." İkilinin arasında ki bağ sayesinde alçak seviyedeki acıları olmasa da birbirlerinin yüksek seviyedeki acılarını hissedebiliyorlardı.
Lanet olsun, diye geçirdi içinden Bellatrix. Bu aptal bağ olmasaydı, kızı umursamayacaktım bile. Belki de evimde rahat rahat uyuyor olacaktım.
"Cruciatus lanetine kesin gözle bakıyorum. Fakat siyah bir madde kusmasına anlam veremiyorum." dedi Pomfrey. "Dün gece bulunduğundan beri 20 saat geçti. Ve her saat bu maddenin kendini yenilemesini anlamıyorum.""Kim yapmıştır?" dedi Belkatrix. "Kim okula kadar girip ona zarar verebilir?!"
"Şey..." dedi kapıdan bir ses. Üçüde kapıda ki siyah saçları fazlasıyla dağılmış, gözleri acılı bakan Harry Potter'a çevirdiler. "O nasıl?" Sesi ise hiçbir türlü uyumamış olduğunu haykırıyordu.
"Bir değişiklik yok," dedi Sirius, bakışlarını çocuktan çekerek.
Harry yavaş adımlarla ikiz kardeşine yaklaştı. Yanında ki boş sandalyeye kendini bırakınca titreyen elini onun elinin üstüne koydu. "Keşke uyansan?" diye fısıldadı kimsenin duymayacağı kadar kısık sesle. "Sen beni sevmesende ben seni seviyorum, kardeşim. Kan bağını inkar ediyorsun; Et. Kardeş olmamız için kan bağına ihtiyacımız yok zaten."
En azından küçük bir kıpırtı görmek için bekledi. Fakat tek bir hareket bile olmadı.
İçten içe kırılırken dışına yansıtmamaya özen gösterdi. "Olsun, yeter ki uyan. Beklerim." Yerinden kalktı hızla. Burada kalamayacak kadar değişik hissediyordu. Sanki kendi suçuymuş gibi hissediyordu, kardeşine sahip çıkması gerekiyordu belki de?
"Lütfen haber verin." dedi koşar adımlarla kapıdan çıkarken.
*
Gözlerini açtığı gibi uyuşmuş bedeninin ağırlığını hissetti. İçten içe onu yakan bir şey vardı fakat anlamlandıramadan yanına baktı.
Sirius koltuğa yayılmış, uyuyordu. Karanlık hastane kanadında başka kimseyi göremedi.
Boğazında, onu konuşturmayacak kadar büyük bir yumru hissediyordu.
Aniden karnına yumruk yemiş gibi nefessiz kalıp iki büklüm olurken, her bir damarının parçalanarak içlerinde akan maddeyi sızdırdığını hissediyordu. Acısını düşünmeye zamanı olmadan ise bir sıvının boğazında yükseldiğini hissetti. Hızla yanına eğilip boşluğa siyah bir maddeyi çıkarırken bir ateş tarafından yakılıyormuş hissindeydi.
"Rose?" diye mırıldandı Sirius gözlerini aralayarak.
Rose'un acılı hisleri saniyeler içinde toz olmuşcasına yok olurken, eliyle dudağının kenarını silip babasına döndü. Sirius beklemeden karanlıkta parlayan Zümrüt gözlerin sahibine sarıldı sıkıca. "Uyandın!" diye fısıldıyordu kendine.
"Çok kötüydü baba," dedi Rose kısık sesle, küçük bir çocuk gibi bacaklarını kendine çekerek babasının kollarına sığındı. Göz yaşları durmadan gözlerini terk ediyordu.
"Geçti... buradasın... güvendesin..." diyerek teselli etti kızı.
"Ölmek bile daha tatlı geliyordu. Her an ölmeyi istedim, öyle yanıyordu ki canım! Bağıran Barakadaydı... aptallık ettim! Gitmemeliydim!"
"Kimdi?"
"Yüzünü hatırlayamıyorum."
*
Kısa ve güzel olduğu konusunda büyük şüphelerim olan bölüme hoş geldiniz!Sanırsam oy sınırını geçemedik önceki bölüm, fakat bu oy sınırı olmayan bölüme atar mısınız bir oy?
Teşekkür ederim!
Anlamadığınız kısımları belirtmeyi unutmayın lütfen.Görüşmek üzere!♡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
slчthєrín kαlвí / hαrrч pσttєr İkíz /
Fiksi PenggemarArkadaslar simdi tikladiginiz bu kitaptan yavasca cikiyosunuz "Benim değer görmek için bir yara izine ihtiyacım yok! Hiç bir Potter'a da saygım yok!" Potter ikizlerinin hikayesidir. Bazı kısımlar orjinal hikâyeden (çok) farklı ilerlemektedir. ======...