◇Sır◇

1.3K 130 54
                                    

"...asasını ona doğrultmuş. Tabii Bulanık annesi-" Draco sertçe yutkundu birden. "annesi, ikisinin arasına girince ölmüş. Asasını bir kez daha Potter'a doğrultup öldüren laneti ona da göndermiş ama lanet Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen'e geri dönmüş. Çocuk yaşıyor ve Karanlık Lord da bir kez daha görülmemiş ortalarda. Bütün sersemlerde onun ünlü olduğunu söylüyorlar. Yakında okulda imza dağıtmaya başlarsa bana hak verirsin. Eminim sende onu sevmeyeceksin." diye son verdi konuşmasına, dudağının kenarı yukarı doğru hafifçe kıvrılmıştı.

"Ben... Potter'a karşı garip hissediyorum. Yani- ne bileyim... sevmiyorum onu. İtici ya da garip geliyor bana. Yanında durmak eziyet gibi..." dedi Rose. Doğru kelimeleri bulmaya çalışıyordu ama bir türlü o boşluğu dolduramıyordu.

*

"Pans! Kalk hadi, ders vakti..." dedi Rose Black,  aynada saçlarına çeki düzen verirken. Son zamanlarda Parkinson ile araları hiç beklenmeyecek seviyede iyiydi.

Parkinson, arada " hı," diye mırıldansa da uykusuna tam gaz devam etti. Rose, kolunda ki saate baktığında geç kalacaklarını fark etti. Birazcık eğlenmek onun da hakkıydı...

"Sana gerçekten imreniyorum. Şahsen benim yatağımda kocaman bir örümcek gezinse ben daha fazla yatmazdım. Ama sen uykunu bile bölmüyo-"

"Aaaa!" Pansy Parkinson çığlıklar atarak yatağında zıpladı üstünde ki yorganı süper bir güçle aşağı fırlatırken ayaklandı. Kocaman açılmış gözleri ile yatağına bakıyordu.

"N-nerede?" diye sordu titreyerek.

"Bilmem, nerede bulunabilecekleri konusunda hiçbir fikrim yok. Ama Muggle araştırmacılar biliyor olabilir, sormak lazım." dedi Rose umursamazca.

Pansy anlamaz bakışlarla Rose'a döndü. Burnundan sinirli bir nefes verdiğinde, önüne düşen saç tutamı havalanmıştı.

"Biliyor musun? Saçlarını kesip sana yedireceğim gün için sabırsızlıkla bekliyor olacağım." diye tehditini savurdu kız. Rose ile arkadaş oldukları dönemde saçlarının uzunluğunun bir nedeni olduğunu öğrenmişti. Yani Rose Black için saçları, onun en için en büyük tehditti.

"Palyaço olup rüyalarına girerim." dedi Rose. İkisi de birbirlerinin zayıf noktalarını biliyorlardı. "Aslında yemeğe biraz daha geç kalırsak sonsuza kadar girebilirim."

"Umarım Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersinde bir lanet daha öğreniriz ve laneti senin üzerinde deneme şansım olur..." diye mırıldanıp cübbesini hızla üstüne geçirdi.

Birbirleriyle atışarak Büyük Salona doğru yol aldılar. Koridorlarda yürürken Rose'un hiç konuşmak istemeyeceği o şahıs yanlarına gelmişti.

"Selam kızl-"

"Ne istiyorsun?" dedi Rose Andrew'in konuşmasını bölerek. "Konuşmak."

"Sen ve Malfoy, benden ne sakladığınızı anlatmadığınız sürece sizinle konuşmayacağıma söz verdim."

"Ama şuan konuşuyorsun." dedi Andrew kaşlarını çatarak. Rose derin bir nefes verip önüne döndüğünde,  Pansy, "Gitmeni istiyor, hemde hemen!" diye cırladı.

İki kız Andrew'i arkada bırakırken yollarına devam ettiler. "Senden ne sakladıkları hakkında bir fikrin var mı?" diye sordu Pansy, büyük salona adım atarlarken.

"Tek bildiğim Potter ile ilgili olduğu, ha bir de senin de bildiğin bir sır olduğu." Rose'un sözleri üzerine Pansy şoktan yerinde kaskatı kesilmişti. "B-ben bir şey bilmiyorum." dedi zorlukla. "Umarım..." diye mırıldanarak, Draco Malfoy en uzak köşeye oturdu. Yemek boyunca kimse ile göz teması kurmadan kahvaltısını yaptı ve derslerin başlamaya yaklaşmış olması ile ayaklanıp sınıfa gitti.

*

"Ah, Potter, biraz daha düzgün nefes al, belki Profesörler daha fazla Puan verirler Gryffindor'a." diye söylendi Rose, yan sırasında oturmaya hazırlanan Harry Potter'a. Dirseklerini sıraya, başını da ellerine yaslamış, onun hareketlerini izliyordu.

"Tamam bir dahakine dikkat ederim." dedi Potter, Ron Weasley'nin yanına kurulurken. Rose iğneli bakışlarını Harry'e gönderirken önüne geçen kişi onu yana ittirerek yerine geçerken, Pansy Parkinson boşluğa atılmıştı. Draco Malfoy, Pansy'i yanına otuttururken Andrew Lestrange'e döndüm yine.

"Ko-nuş-ma-ya-ca-ğım. Anlaman için hecelemem mi gerekiyor?"

"Tamam konuşma, ama dinle." dedi Andrew.

"Anlatacakların benden sakladığınız şey ile ilgili değilse, sıramdan ikile,  Lestrange!"

"O konu ile ilgili değil, çünkü senden sakladığımız bir şey yok!" dedi Andrew inatla. O sırada gözü, sınıfa girmiş olan Profesör Quirrell'da idi.

"O zaman git-"

"Profesör!" Esta'nın sesi sınıfta yankılandı. "Lestrange, Black'i rahatsız ediyor..." Rose anlamazlıkla, Andrew şaşkınlıkla Esta'ya dönerken o ifadesizliğini koruyordu.

Quirrell'ın bakışları üzerine kalkmıştı Andrew, Rose da, Pansy'i Draco'nun yanından çekerek eski düzenine kavuştu. Bir kez daha Esta'ya döndüğünde, Esta Rose'a gülümsemişti hafifçe. İlk kez.

Son ders çıkışlarında Rose, uyuklayan Pansy'i ortak salona bırakıp, bahçeye çıkmıştı. Bahçeyi de aşıp Hagrid'in evinin önüne geldi. Kapıyı yumruklarken evde olmasını diliyordu.

Kapı aralanırken Hagrid'in dev silüeti belirdi.
"A-ah, Rose, hoş geldin. İçeri gelsene!" dedi güler yüzle.

Rose içeri adım atarken bir an önce konuya girmek istiyordu. "Hagrid ben şeyi soracaktım... Harry Potter'ın ailesi... tanıyor muydun onları?"

Rose'un ani sorusuyla biraz afallasada çabuk toparladı, "Tanırdım elbette, neden soruyorsun ki?"

"Potter'la ne gibi bir ilgim var, onu anlamaya çalışıyorum."

"Aslına bakarsan..." dedi söyleyeceklerinden emin olamayarak. Yalan söylemek zordu, "baban- yani Sirius Black ve James Potter iyi anlaşırlardı, okul zamanı. Hiç ayrılmazlardı. Bence bunu babana sorsan daha iyi olur, ne diyeceğini bilir."

Ne yalan söyleyeceğini bilir...

×××××

Selam! Uzun zamandır bölüm gelmiyordu çünkü yazacak konu bulamamış, şimdi tek tük bir şeyler kurdum kafamda.

Eğer görmek istediğiniz sahneler varsa çekinmeden yazabilirsiniz, böylece sizde güzel bir kurgu okumuş olursunuz.

Hepinizi seviyorum, desteklerinizi bekliyorum canlarım!

♡♡♡♡♡

slчthєrín kαlвí / hαrrч pσttєr İkíz /Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin