◇İksir Dersi◇

1.5K 153 138
                                    

Dersleri Gryffindor ile İksir'di. Bu dersin öğretmeni olan Profesör Severus Snape, sınıfa girdiği an, havada ki olumsuz enerjiyi hissetti Rose. Snape, yağlı, Siyah saçlarıyla ve Simsiyah eteği yerlerde sürünen cübbesi ile gayet katı duruyordu.

Hemen  masasına geçti ve yoklama aldı. Sıra Rose Black'e geldiği zaman duraksadı ve Rose'a baktı. Sonra devam etti ve sıra Harry Potter'a geldiğinde yine durdu. "Harry Potter, Yeni yıldızımız." dedi Alayla. Rose'un yanında oturan Draco ve iki arkadaşı ellerini ağızlarına kapatarak kıkırdadılar. Snape, yoklamayı bitirip ayağa kalktı.

Sınıfa küçük bir göz attığında  siyah gözleri, iki çift yeşil gözde takılı kalmıştı. Gözleri Harry Potter ve Rose Black arasında gidip geliyordu.

"Bilimin püf noktalarını ve iksir yapma sanatını öğrenmek için buradasınız." diye söze başladı Snape. Fısıldarcasına konuşuyordu, ama her sözcüğü anlıyorlardı. Snape'de, Profesör McGonagall gibi, kendini hiç zorlamadan sınıfı sessiz tutma hünerine sahipti. "Burada öyle saçma sapan asa sallamak olmadığı için,  çoğunuz bütün bunların büyüyle ilgili olmadığını sanacaksınız. Buğular saçarak usul usul fokurdayan kazanın güzelliğini, beyni büyüleyerek, duyguları tutsak ederek insan damarlarından süzülen sıvıların ince gücünü anlamanızı beklemiyorum... Size ünü şişelemeyi, zaferi imbiklemeyi, ölümü bile durdurmayı öğretebilirim- tabii karşıma öğrenci diye geçen mankafalardan değilseniz." Bu küçük söylevi uzun bir sessizlik izledi.

Snape, "Black!" dedi ansızın. Rose, sırasına yönelmiş olan gözlerini Snape'e kaldırdı. "Öğütülmüş Çirişotu kökünü, pelinotu demine eklersem ne elde ederim?" Hermione Granger'ın eli hızla havaya fırladı.

Rose düşündü. Yaz tatilinde babası ile birlikte okumuştu ders kitaplarını. Bunu da hatırlıyordu. Çirişotu kökü... Pelinotu demi... cevap hemen aklına gelmişti. "Yaşayan Ölüm İçkisi?" dedi Rose.

Snape birazcık bozulur gibi oldu ama belli etmedi. Yüzünü Harry Potter'a döndü, ve bir sonraki sorusunu ona sordu. "Potter, bezir getirmeni istesem nereye bakarsın?"

Hermione elini havaya kaldırdı yine, ama Harry'nin bir fikri varmış gibi görünmüyordu. Rose ise cevabını biliyordu, yine okuduğu kitabın aklından uçmamış olması onu bir anlık şaşırttı. Gözleri, sıranın en arkasında tırnaklarıyla oynayan Esta'ya kaydı. Esta derse karşı umursamaz görünüyordu ama her kelimeyi dinlediği de barizdi. Rose, Esta ile konuşmak istiyordu. Bir iki kez karşılaştığı koridorlarda yüzüne bile bakmamıştı Esta. Slytherin'e seçilmesi onu, var olan tek arkadaşından ayırmıştı sanırım.

"Bilmiyorum, efendim." dedi Harry. Snape alayla dudak büktü. "Cık cık, demek ünlü olmak yetmiyor. Buraya gelmeden önce hiç kitap okumadın ha, Potter?" dedi Snape. Harry Potter'a dikilen siyah ve buz gibi soğuk gözlerin bu kadar ürkütücü olması normal miydi? Snape,  Harry'nin suskunluğunun bir sonu olmayacağını anlayıp yeni sorusunu sordu,

"Düğünçiçeğiyle küpeküpe arasındaki fark nedir, Potter?" Dayanamayan Hermione ayağa fırladı. Elini öyle bir kaldırıyordu ki tavana değmesi an meselesiydi.

Harry, "Bilmiyorum." dedi usulca. "Ama galiba Hermione biliyor, neden ona sormuyorsunuz?"

Rose gülümsemesini bastıramadı. Gülen bir çok kişi de vardı zaten. Ama Snape'in yüz ifadesini görünce, başını eğip örgülü saçlarının ucuyla oynamaya başladı. Snape onu korkutuyordu. "Otur!" diye bağırdı Hermione'ye. "Öğren diye söylüyorum Potter, Çirişotuyla Pelinotunu karıştırırsan, Yaşayan Ölüm İçkisi denilen güçlü bir uyku iksiri elde edersin. Bezir keçilerin karnından çıkarılır, Panzehir olarak kullanılır. Düğünçiçeğiyle Küpeküpe gelince, ikisi de aynıdır, bir adı da kurtboğandır. Eee? Niye yazmıyorsunuz bunları?" Herkes parşömen ve tüy kalemlere saldırı açarken, Rose yavaşça tüy kalemini alıp, önünde ki parşömen'e not aldı. O gürültü arasında, "Potter," dedi Snape, "küstahlığın için Gryffindor'dan bir puan silinecek."

İksir dersinin geri kalanında, Snape herkesi ikişer ikişer ayırdı ve çıbanlara karşı basit bir iksir hazırlamaklarını istedi. Rose, Draco Malfoy ile eşleşmişti.

Uzun siyah cübbesiyle sıraların aralarında dolaşan Snape, öğrencilerin kurutulmuş ısırgan otlarını, ezilmiş yılan dillerini tartmalarına bakıyor, pek sevdiği anlaşılan Malfoy dışında herkesi azalıyordu. Bir tek Rose hariç. Snape kızın yanına gelip iksiri yapışına bakıyor ve hiçbir şey söylemeden gidiyordu.
-Arada sırada, az kalsın yapacağı hataları hatırlatmak dışında konuşmuyordu- Rose, kendine bulaşmadığına seviniyordu  tabii ki ama rahatsız olmuyor da değildi, neden ne Malfoy gibi övülmüyor, ne de diğer öğrenciler gibi azar işitmiyordu?

Rose, kazanındaki iksirin içinde kütle halinde bir şey gördüğünde ne olduğunu anlamamıştı. Daha o bakamadan kazanın dibine çöktüğü için, kepçesiyle karıştırarak yakalamaya çalıştı. Hafifçe görünüyordu ama kepçeye gelmiyordu. Rose, sinirlenmeye başladığında ayağa kalkıp kazana eğildi. O sırada kazanın içine düşmek üzere kendini bırakan saç tutamını yakalayıp kulağının arkasına geri sıkıştıran kişiye döndü. Draco Malfoy.

"Saçın..." dedi Draco ne diyeceğini bilemeyerek. Rose da bir teşekkür mırıldandı ama sesi çıkmamıştı. Boğazını temizledi ve şansına lanet etti. Geri kazanının içinde ki şeyi aramaya devam etti. En sonunda Draco'nunda yardımıyla o şeyi yakaladılar. Rose, kazanın içinde bir türlü erimeyen maddeyi yanındaki bir peçetenin üstüne koyup kuruladı. Kurumuş haline baktığında gözleri şokla açıldı ve eli boynuna gitti. Zincir vardı ama ucu yoktu. Yaz tatilinde babasının, Sirius Black'in hediyesiydi, bir kolye... kaybetmeyeceğine dair bir söz vermişken, iksirin fokur fokur kaynadığı bir kazana onu düşürmek kalbinin hızlanmasına neden olmuştu. Gözlerini kapatıp derin bir nefes verdi. Gözlerini açtığında Snape onlara doğru dönüyordu, bu yüzden hâlâ ayakta olduğunu fark edip yerine oturdu.

"Neymiş o?" diye sordu Draco merakla.

"Hediye bir kolye." dedi Rose. Draco'nun elinden kepçeyi alırken elleri birbirine değdiğinde kalbi yine değişik bir ritim tutturmuştu. Ama az önce yaşadığı kolyeyi kaybetme korkusu, bunu düşünmesini engelledi. Sonuçta, hayattaki tek ailesinden, babasından bir hediyeydi öyle değil mi? Değerliydi.

Yeni bir olay patlak verdiğinde, Neville Longbottom, Seamus Finnigan'ın kazanını eriterek, tüm sınıfı eriten bir iksiri serbest bırakmıştı. Herkes iksirden korunmak için taburenin üstüne çıkarken, kazanı devrilince her yanı iksire bulanmış olan Neville, kızgın kırmızı sıvı kollarını bacaklarını dağlarken, acıyla inledi.

Snape, yerlere saçılmış iksiri asasının bir hareketiyle temizlerken, "Sersem çocuk!" diye homurdandı. "Kirpi dikenlerini kazanı ateşten indirmeden önce attın herhalde!"

İksir Neville'ın burnuna doğru ilerlemeye başlamıştı. "Onu hastane kanadına götür." diye buyurdu Seamus'a. Seamus ve Neville kapıdan çıkarken, Esta da sessizce ayağa kalkıp ikisinin arkasından çıktı. Snape ise iksiri temizlemekle meşgul olduğu için fark etmemişti.

*

"Kolyenin sen için büyük değeri olmalı." dedi Draco, yanından geçen bir muggle-doğumlu'ya ters bir bakış atarken. "Kalbinin sesini duydum desem inanır mısın?"

Hafifçe gülümsedi Rose, neden gülümsediğini bilmiyordu ama gülümsemeye devam ediyordu. Biraz öne eğilip onun yüzüne bakan Draco da sırıtmaya başlamıştı. Rose, yüzünü kaldırıp Draco'ya baktığında birbirlerinin yüz ifadeleri çok komik gelmişti. Upuzun koridorda ikisinin kakahaları yankılandı.

Gülmek için bir sebebe ihtiyaçları da yoktu...

=========================
Bu aralar yazdığım hiçbir bölümü beğenmediğim gibi bunu da  beğenmedim tabii ki. Moralimde sebepsiz bir çöküntü mevcut. Ben şahsen bir Ruh Emici olduğundan şüpheleniyorum.

Sizden istediğim şey, karakteri sizin yönetmeniz. Yorumlara Rose'un nasıl bir hayatı olmasını istediğinizi yazarsanız ufak bir Kes Parçala Yapıştır yaparak, hikayeyi daha güzel hâle getirebiliriz.

Bölümü bu saatte atmak ne kadar mantıklı... bilmiyorum. Ama atıyorum. Ve nedense içimdeki bir ses, oy sınırı koy diyor. Belki dikkate almam ama koyuyorum, hadi Bismillah...

Oy sınırı: 15 oy!

Eyw...

slчthєrín kαlвí / hαrrч pσttєr İkíz /Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin