◇Bağ◇

1.2K 121 34
                                    

"Neden burada olduğumu merak ediyorum doğrusu?"dedi Rose, koskoca malikanenin içine bakarak. Büyük evler hiçbir zaman umrunda olmamıştı, hayatı boyunca yetimhane'de yaşayan biri olarak.

"Bazı saklı gerçekler için..." dedi Bellatrix kaşlarını çatarak, ne anlatacağını düşünmüş sayılmazdı. Sadece Rose ile konuşması gerektiğini hissetmişti.

Merdivenlerden gelen ayak sesleri ile ikiside o yöne döndüler.

"Anne..." dedi Andrew Lestrange, yüzünde belirgin bir şaşkınlıkla. "Selam, Rose!"

Rose gözlerini devirip, Bellatrix'e döndü. Onun, Mr Longbottom'a yaptıklarını unutmamıştı ama içinde ki güven duygusu her şeyi hiç ediyordu.
"Drew, Rose'a odasını gösterir misin?" dedi Bellatrix. "Yarın sabah seninle konuşmam gerekiyor, ama önce dinlen olur mu? Bir şeye ihtiyacın olursa, ev cinine fısıldaman yeterli." Rose'a karşı çok içten konuşuyordu. İçten içe özenmişti Andrew, annesi kendisine bu kadar yumuşak davranmazdı asla. Ama melez bir kıza gerçekten içtenlikle bakıyordu. Annesinin, öz annesinin bu davranışları onu kırıyordu doğal olarak. Şimdi Esta Longbottom'ı daha iyi anlıyordu, neden Rose'u hiçbir zaman sevmek istemediğini. Ailesini çalıyordu...

"Gel," dedi Andrew yapmacık bir gülümseme ile. Rose delici gözlerle çocuğa bakarak yürüdü. Merdivenleri çıkıp iki kapılı bir koridora geldiler. Andrew sağdaki kapıyı açarak geri çekildi. Arkalarından bir ev cini küçük bir çanta taşıyarak içeri girdi.

Rose odaya adımını attı. Gayet büyük bir odaydı, genel olarak siyah takımlar kullanılmıştı, halı, yatak, masa, dolap...

"Bir şeye ihtiyacın olursa, ev cininden istersin, iyi geceler..." dedi Andrew odadan çıkmak için bir adım atarken.

"Andrew," dedi Rose aniden. "Üzülme."

"Ne?"

"Hissediyorum hissettiklerini... Üzgünsün ve muhtemelen benimle alakalı. Her neyse takma kafana, özür dilerim." Üzgün değildi, kırıktı, paramparçaydı ve Rose bunu gayet net hissediyordu.

Andrew kapıyı kapatarak uzaklaştı.

Rose, yatağına kuruldu ve gece boyunca beyaz tavanı izledi. Saat sabah üç gibi gözleri kapanmış, kendini uykunun kollarına bırakmıştı.

*

Sabah kahvaltıyı yaptıktan hemen sonra Bellatrix ve Rose evin kütüphanesi olarak kullanılan alt kata indiler.

İkiside karşılıklı koltuklara oturdular.

Bellatrix nasıl başlayacağını bilmiyordu.
K

ıza söylenen yalanı bozmadan gerçekleri nasıl anlatacağını düşünürken, "Yüzünde ki izin nasıl olduğunu hiç merak ettin mi?" diye sordu.

"Evet," diye cevapladı Rose. "Ama hiç öğrenemedim."

Bellatrix sağ kolunu açtı ve bileğinde ki yara izini gösterdi. Yara kapalıydı fakat hiç geçmeyen izi vardı. Sağ elini yumruk yapıp sıktığında kapalı olan yaradan damla damla kan akmaya başladı.

Rose'un gözünde canlandı yaşadığı anı.

Rose, bir kaç saniye Drew'e baktı. Neden? Tüm sınıfın önünde, neden?

"Bayan Lewis, lütfen müdürün yanına gidin." Öğretmenin sözüne gülenler birden sustular. Rose'un sağ yanağında kan vardı. Yara izinden akan kanlar. Rose yüzünde ki sıcaklığı hissedince elini yanağına götürdü. Geri çektiğinde, parmağından kan damlıyordu. Tüm Sınıf nefesini tutmuştu. Sanki birazdan ölecekmiş gibi bakıyorlardı. Rose, sıranın üstünde ki kitapları umursamadan çantasını eline alıp hızla sınıftan çıktı.

"Benim izim gibi..." diye mırıldandı Rose.

"Evet... daha yeni doğmuştun. Annen öldükten sonra ben aldım seni-"

"Babam vardı." dedi Rose aniden.

"Evet, ama bir Ölüm Yiyen olduğumu unutup yanıma aldım seni. Lord da bunu öğrenmişti. Benimle birlikte büyüyeceksen karanlıkta büyüyecektin. O seni kendine işaretledi, ikimizi de birbirimize bağladı. O zamanlar onun gözde Ölüm Yiyeni sayılırdım, senide küçüklükten yetiştirirse gerçekten iyi bir Ölüm Yiyen olabilirdin. İkimize Anne-Kız bağı verdi ki, bir şey olduğunda en iyi işi çıkarmamız için birbirimizi tehdit olarak kullanabilecek ve gücü ve başarıyı hep elinde tutabilecekti..."

"Peki... oğlun?"

Andrew yaslandığı duvardan ayrılarak merdivenlere geldi ve can kulağı ile dinlemeye devam etti.

"Oğlun varken neden beni de yanında tutmak istedin? Lord neden oğlunu değil de beni kullandı?"

"Rose... Üzgünüm. Bunun cevabından bende emin değilim."

"Ama önemli olan asıl soru bu! Neden ben?" dedi Rose. Kafası olabildiğince karışmıştı artık.

Biraz düşündü Bellatrix. "Çünkü... daha birkaç günlükken bile büyü yapabiliyordun. Lord, seni  güçlü olduğunu düşündü, büyü yapma iradenin olduğunu, ve gerçekten bunu büyük bir güce çevirebileceğini düşündü."

Aralarında uzun bir sessizlik oldu.

"Lord geri gelse..." dedi Rose, dalgın gözlerle halıya bakarken. "... beni ona verir misin?"

Bellatrix'in gözleri hayretle açıldı. "Yani... yaparım." dedi en sonunda.
Lord'a aşk dercesinde bir bağlılığı vardı, isterse kızı verirdi, onu öldürmezdi ya!

"Ama artık onun gözde ölüm yiyeni olduğunu sanmıyorum. Longbottom'a işkence ettikten sonra Azkaban'a gönderilmemiş olman, Ölüm Yiyen'liğini reddettiğin anlamına gelir. Ve böylece kendisine bağlılığı olmayan biri gözdesi olamaz, öyle değil mi?" dedi Rose Bellatrix'in gözlerinin içine merakla bakarak.

Bellatrix'in önce dudağının kenarı yukarı kıvrıldı, yavaşça sırıtmaya başladı, en sonunda kocaman gülümsedi.

"Yine gözdesi olurum, emin ol. Çünkü ben Lord'un emrini yerine getirdim. 'Ne olursa olsun, Azkaban'a girme ve Rose'u gözle.'" diye fısıldadı. "Ve seni de gözledim. Andrew o Muggle okuluna boşuna gitmedi." Ardından kocaman kahkahasını saldı. "Hâlâ Lord'un Ölüm Yiyen'iyim."

"Peki ben neden Ölüm Yiyen ailesinin yanında kalıyorum?" dedi Rose, kaşlarını kaldırarak.

"Ah, şu lanet bağ işte. Melez olabilirsin ama Rose Black'in melez olması umrumda değil, çünkü aramızda lanet bir bağ var. Şu durumda birimiz ölse diğerimiz kahrolur... Kahrolurum... Kahrolursun..." Sarhoş gibi bakıyordu gözleri, acı çekermişcesine bir hali vardı.

Bellatrix uzandı ve sağ elini Rose'un yanağına, yara izinin hemen üstüne koydu. Hemen ardından Rose'un yara izinden akan bir damla kan, Bellatrix'in aniden kolunda beliren kanıyla birleşip yere damladı. Düşerken de bir ışık topuymuşcasına parlamıştı. Sert zemine çakılan kan damlası yine bir ışık parlaması eşliğinde hiç iz bırakmadan kayboldu.

---

Selam!

Bu bölümü ReineRosier 'a hediye ediyorum. Nedenini bilmiyorum sadece bu bölümü ona söz vermişim gibi hissettim. Yararı da yok zararı da...

Bölümde anlamadığınız bir kısım varsa sormayı unutmayın→→→
Aklınızda soru işareti kalsın istemem.

Öpüldünüz!
♡♡♡♡

slчthєrín kαlвí / hαrrч pσttєr İkíz /Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin