Kehanet sınıfının bayıltıcı etkisi altında uykuya dalmak ve dalmamak arasında gidip geliyordu. Gözlerini açık tutmak için çaba göstermeye çalışsa da buna bile gücü yoktu.
"...Rüya Tabirleri kitabından anlamına bakın ve birbirinizin rüyalarını yorumlayın." Trelawney'nin sinir bozucu sesi kulağının dibinde öttüğünde gözlerini açabildi ancak.
Şöyle bir silkinip kendine gelmeye çalıştı. Hâlâ uyku akan gözlerini yanında oturan Pansy'e çevirdi.
"Hadi ilk sen anlat rüyanı." dedi Pansy. Rose kaşlarını çatarak düşündü. Son zamanlarda dört siyah duvarın arasında durmaktan başka rüyasını hatırlamıyordu.
"Sadece siyah?" dedi ne cevap vereceğini bilemeyerek.
"Ölüm!" dedi Pansy, gözlerini devirdi, önünde açık duran tabirler kitabını sertçe kapattı. "Kader öldürmezse ben öldüreceğim!"
"İyi hadi, sen söyle?"
"Pekâlâ... böyle bakımsız bir yerdi. Mezar taşları vardı ki muhtemelen orası bir mezarlıktı ve.. bir taşın üstünde bir isim yazıyordu... senin ismin."
Bir an heyecana kapılan Rose, son iki kelimedeki alayı duyunca, yüzünü buruşturdu, fark etmeden eğildiği masadan uzaklaştı. "Bir an ciddisin sanmıştım. Çünkü ben ciddiydim."
"Ben ciddi değildiim," dedi Pansy şarkı söyler gibi. Dersin bittiğini belirten sesler hiçlikten yükseldiğinde iki kız kitaplarını toplayıp boğucu kehanet sınıfından çıktılar.
Öğrenci sesleriyle dolu koridorlarda ilerlerken gözlerini ovuşturdu Rose. Daha önlerinde iki ders daha vardı ve bu iki dersin Sihir Tarihi olduğunu hatırlayınca derin bir nefes çekti içine. "Bu derste uyumak dileğiyle..." diye mırıldandı.
*
Uyuyabilmiş miydi? Hayır.
Dersi dinlemesi için zorlanmıştı.
Gözleri kapanmak için savaş verirken Rose sırasında kıpırdandı. Gözlerini ovuşturdu, sırtını dikleştirdi ve tüy kalemini eline alarak Sihir Tarihi profesörünün dediklerini not almaya başladı.
Ara sıra derin nefesler alıyordu ki uyku bastırmasın. Fakat işe yaradığı söylenemezdi. Derin nefesleri bile bir zamandan sonra düzenli ve yavaş bir hale gelmişti. Çenesi, dayadığı elinden yavaşça kayıyordu. Kendisi bütün yetkiyi kaybetmiş, gözleri kapanıyordu.
Başını bu sefer sıranın üstüne koydu. Bir elinde tüy kalemini hâlâ tutmaktaydı, hatta yazmaktaydı. Bir şeyler karalıyordu ve bunun ders notları olduğunu sanıyordu.
Biraz sonra tamamına yazılar yazılmış parşömenin üstüne düştü elindeki tüy kalemi. Kendiside karanlık bir uykuya.
*
Akşam yemeğinden sonra Ortak Salonlara dağılan öğrenciler çoğunlukla kendilerini yatakhanelerine atmışlardı çoktan.
Bir kaç beşinci ve altıncı sınıf kalmıştı ortak salonda, bir de Rose, Draco, Pansy, Andrew ve de aralarına sonradan katılan Blaise di kalan.
Yaptıkları şey ise eleştirilerdi. Kimi profesörleri, kimi öğrencileri çekiştiriyordu.
"Okulda neden hayalet bir öğretmen var ki? Ölmüş işte salın adamı!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
slчthєrín kαlвí / hαrrч pσttєr İkíz /
Fiksi PenggemarArkadaslar simdi tikladiginiz bu kitaptan yavasca cikiyosunuz "Benim değer görmek için bir yara izine ihtiyacım yok! Hiç bir Potter'a da saygım yok!" Potter ikizlerinin hikayesidir. Bazı kısımlar orjinal hikâyeden (çok) farklı ilerlemektedir. ======...