Eve geldiğimde komşumuz karşıladı bizi. Beni görünce ağlamaya başladı. Doğru ya, beni en son Selime teyze görmüştü. Belki de kucağına düşüp bayılmıştım.Çünkü yanına haş hatır sormaya gittiğimi hatırlıyorum en son. Ona doğru yönelip sarıldım.
-Selimem, üzülme bak ben iyiyim. Kötüye bişey olur mu hiç?
-Evin, kızım o nasıl söz. Sen kötüysen dünya bitmiş. Sana bişey olsaydı unutamadım o anı. Kollarıma düştün güzel kızım çok korktum.
Selime teyze gerçekten çok korkmuştu ve bana sıkıca sarıldı. Sonra fistüllü koluma dokundu.Ah, çok acımıştı. Buna şükür demekten hiçbir zaman korkmadım ve yine söylüyorum buna şükür.
Benim için hazırlanmış hasta yatağıma geçip uzandım, tek düşündüğüm şey o parayı nasıl ödeyecektim. Napacaktım. Nerden bulacaktım. Çok masraf çıkmıştı tamıtamına 128 bin lira. Çok çok fazlaydı. Sonra Selime teyze beni öpüp evine gitti. Melis de nöbete. Doğru ya, onun işi vardı en azından buna seviniyordum. Bir süre daha düşünüp uyuyakaldım.
Kapı sesi o kadar fenaydı ki, noluyordu yine kimdi gelen?
Yavaşça doğrulup üzerime ceket aldım ve kapıyı açtım. Ali Karakaya.
Ne işi vardı yine onun burda, ben unutmuştum onun varlığını.
-Girebilir miyim, Evin?
Bir süre gözgöze kaldık ve utanarak gözümü kaçırdım . İçeriye davet ettim.
-Kusura bakma, içerisi biraz dağınık.
-Sen iyi değilsin, yüzün bembeyaz. Noldu sana Evin? Diyerek yüzüme dokundu. O an nabzımı susturamadım, dişlerim titredi. Hani unutmuştun bu çocuğun varlığını, yalancısın Evin!
-Yok, bişeyim yok. Otursana. Noldu, neden geldin?
-İşinden ayrılmışsın, dedem delirdi. Heryerde seni aradı. Hem özür dilemek için hem de...
-Hem de ne?
-Dedem seni kendi yanında istiyor. Tedaviyi reddediyor, huysuzluk ediyor, seninle görüşemediğimizden beri ona ulaşamıyoruz. Sanki ruhu herşeye kapalı. Odasından çıkmıyor.
-Peki, benden ne istiyorsun?
-Ben, dedemin yanında olmanı istiyorum. Biliyorum karşılıksız çok iyilik yaptın o yüzden bu sefer para karşılığı olsun istiyorum.
-Bunu konuşmuştuk ben böyle bişeyi asla kabul edemem.
-Bak hemşire maaşını yine alırsın ama yaptığın iyilikleri de ödemek istiyorum.
-Sen herşeyi parayla satın alırsın dimi, para varsa dert yok. Para varsa herşey tamam dimi. Ama bak sağlık parayla satın alınamıyor, dedeni parayla iyileştiremezsin.
-Evet ama parayla istediği hemşireyi ikna edebilirim dimi?
Ses yankılanmıştı, attığım tokat çok güçlü bir ses bırakmıştı odamda. Ne demek parayla istediği hemşireyi ikna etmek ne demek? Terbiyesiz! Hadsiz!
-Defol, defol burdan Hadsiz,sen kendini ne sanıyorsun ha! Ne! Kapıyı çıkarken sıkı kapat! Duydun mu beni?
Yüzüme bakmadan kapıyı çarpıp çıktı. Ukala, herşeyi parayla satın alabileceğini sanan zengin bir...
Neyse sakin ol Evin, sakin ol. Ama neden kendimi tutamıyorum neden ağlıyorum bu kadar. Neden gözyaşlarıma hakim olamıyorum. Ağlayacak kadar gözyaşlarımı dökecek kadar değer verdim mi o kalpsize ben. Ama hayır, kendime ağlıyorum ben. Onu farklı sanmıştım, gerçekten farklı sanmıştım. O da parasıyla iş bitirenlerdenmiş. Geçer mi, şuramın acısı geçer mi? Canım çok yanıyor. Kahretsin Ali Karakaya. Canım çok yanıyor.
***
Sabah olmuştu ve ben hala uyuyamıştım sabaha kadar döndüm durdum. Bana nasıl böyle bişey söyleyebilirdi, ne bekliyorsun ki. Seni tanıması mı gerekiyor? Sen kimsin kızım? Hala alınganlık ediyorsun.
Tüm bunları düşünürken Melis'in geldiğini fark etmemişim bile.
-Noldu ağrın mı var, neden ağlıyorsun?
-Hayır, iyiyim bişeyim yok. Gözyaşlarımı silerek söylediğim için pek inandırıcı olmamıştı bu dediğim.
-Noldu Evin? Korkutma beni.
Herşeyi anlattım, salya sümük. Tutamıyordum bi türlü kendimi. Evin dinledi bi yandan sinirlendi ve ansızın sustu. Gözüme baktı.
-Aslında bu o kadar da kötü bir fikir değil Evin. Borcumuz var ve şu an ciddi anlamda gurur yapacak durumda değiliz.
-Şaka yapıyorsun dimi, parayı bundan mı alacağım?
-Sen kötü bişey yapmayacaksın ki hemşirelik yapacaksın ve yaptığın yardımların bedelini alacaksın. Bu ahlaksızlık veya gurur yapılacak bişey değil ki. Bir tür alışveriş bak güzelim iyi düşün ve kararını ver. Seni kaybetmek istemiyorum, sen benim bu hayattaki tek kardeşimsin. Sana bişey olursa ben naparım Evin, nolur tedavini de olursun hem kabul et.
-Melis tamam sen yorgunsun, nöbet çıkışı olur böyle. Hadi git uyu.
Ah Melis, neler diyordun öyle sen. Yapamazdım ki ben böyle büyümedim, bu bana tersti. Sonra kapı çalındı. Bu kapı da ne kadar çok çalındı bu aralar . Ev sahibimizdi karşımızdaki.
-Evin, geçmiş olsun kızım. Nasılsın?
-İyiyim Orhan amca sen nasılsın?
-Ben iyi değilim kızım borçlarım var ve 3 aydır birikmiş olan kira için geldim. Biliyorum zor durumdasınız ama ben de öyleyim aksi halde işlem yapacağım üzgünüm.
-3 Ay mı, nasıl olur?
-Evet, 3 Ay birikti kızım. Size bir hafta müddet veriyorum. Lütfen halledin beni zor kullanmak durumunda bırakmayın.
Orhan amca iyi bir ev sahibiydi aslında. Demekki o da zor durumdaydı. Yoksa idare ederdi bizi. Ama 3 Ay ne demek. Ah Melis..
-Melis, uyan..
-Noluyor ya?
-Melis 3 aydır neden kira ödeyemiyoruz ben bu ay ödemedim sadece hep ödüyoruz sanıyordum?
-Orhan amca mı geldi? Ben bir türlü parayı ona veremedim yemin ederim bendeydi para ama. Sen hasta olunca çoğunu oraya verdim, kiramız da gitti böylece.
-Neeee?. Adam bizi evden çıkarmakla tehdit ediyor kibarca. Bir de evsiz mi kalacaz? Napacaz Melis. İlk kez bu kadar çaresiz durumdayız.
-Evin, teklifi düşündün mü?
Sadece gözlerine baktım ve sanırım haklıydı. Hiçbir çaremiz kalmamıştı. Ve rehberimde Ali Karakaya'yı çevirdim ve onu sahildeki çay bahçesine çağırdım.
Çay bahçesi ne kadar güzeldi, gözlerimi simit için birbiriyle kavga eden martılardan ayıramadım. Hayat da tam buydu işte. Bir ekmek için didinen insanlar. Bitmeyen mücadele. Belki çoğu bizim kadar şanslı değildi, çocuklarını sırf geçim sıkıntısı için bırakan anneler gördüm hastanede. Sokakta donmuş halde bulunan kimsesiz çocuğu tedavi ettiğimiz günleri hatırladım. Bence hepimiz birer kahramandık hepimiz bir şeyle sınanıyorduk kimimiz parayla kimimiz parasızlıkla kimimiz hastalıkla . Ama tek suçumuz neydi biliyor musunuz? Tek unuttuğumuz şey hala nefes aldığımızı hissedip şükretmemek. Ben biliyorum kalbinizin bir yerinde bir gülümseme nedeni bir umut bir kıpırtı nedeni vardır insanın ve insanoğlu buna bile şükretmez. Öyle bir dalmışım ki adımla seslenildiğinin farkında bile değilim.
-Evin, ohoo nereye dalmışsın öyle?
-Hoşgeldin, kusura bakma dalmışım.
-Noldu? En son tokat atmıştın bana neden masaya oturacak kadar medeni olduk?
-Bana bak, düzgün konuş önce. Sonra, sonra şey.
-Ney evin?
-Özür dilerim. Ama sen de çok kabaydın. Napim çok istedin.
-Haaa, tokatı ben istedim öyle mi? Sen çıldırmışsın ben de burda oturdum seni dinliyorum.
Kolunu tuttum ve durdurdum onu.
-Dur gitme, ben teklifini kabul ediyorum. Yapacağım. Haşim dedenin özel hemşiresi olacağım. Yanında da kalacağım herşeyi kabul ediyorum.
-Kararın nasıl bu kadar hızlı değişti? Hani gururlu kız ayakların vardı senin?
-Bak şansını zorlama artık. Kabul ediyorum dedim işte. Benimle uğraşmaktan vazgeç.
-Tamam, ne kadar istiyorsun?
-Şey, ben ..
-Ne kadar istiyorsun söyle işte,iş yapıyoruz?
-130 bin. Ama en önemlisi çalıştığım süre boyunca sigorta istiyorum.
-Tamam anlaştık, zaten maaşın da orda çalıştığının iki katı olacak. Öyle konuşmuştuk başhekimle.
-Tamam.
Kendimi bu konuşmayı yaparken çok rahatsız hissettim. Para meseleleri ve pazarlık. İğrenç bişeydi bu ama yapmam gerekiyordu. Gözlerimden akan yaşa engel olamadım. O giderken gidişini izledim ve geri döndü. Hızlıca gözümdeki yaşları sildim. Bana doğru geldi kulağıma doğru eğildi.
-Seni farklı sanmıştım, dün attığın o tokattan sonra seni gerçekten farklı sanmıştım.
Bunu söyledikten sonra bana olan bakışını unutamıyordum, hem dipdibeydik. Hem çok yakındık ama artık çok uzaktık. Yüzündeki kırıklığı nedense hissettim ve anladım. Sonra ardından tekrar gözyaşlarımı saklayamadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Herkes içinde Kimsesizlik
JugendliteraturHerkesin kendini bulabileceği, hem samimi hem dramatik hem romantik bu hikayemi gelin birlikte anlamlandıralım. Evin, 22 yaşında gencecik bir hemşiredir. Bu yaşına ailesi olmadan tek başına tırnaklarını kazıyarak gelmiştir. Ailesini genç yaşında ka...