10.Bölüm İyileşen yaralar

33 11 0
                                    

Günler günleri kovalamıştı. Haşim dede büyük bir ilerleme katetmişti.
Tedaviye de yanıt veriyordu. Kan değerleri iyiye gidiyordu. Evet yanlış duymadınız Haşim dedem tedaviyi de kabul etmişti. Az kalmıştı tekerlekli sandalyeden de kurtulacaktı. Fizik tedaviye güzel yanıt veriyordu. Ben de rutin diyaliz programımı uyguluyor, ilaçlarımı alıyordum.
Borçlarımı bitirmiştim, kiramı ödemiştim. Herşey şimdilik güzeldi. Sadece nakil bekliyordum. Belki annem olsaydı gözünü kırpmadan verirdi bir böbreğini  ya da kardeşim. Ama benim şu hayatta Melisten başka kimsem yoktu. Güzel dostum dememişti ama kanımız uyumsuz olunca onunki de uymamıştı. Şimdilik sıkıntı yoktu. Diyaliz aldığımı Melisten başkası bilmiyordu onu da sıkı sıkı tembihlemiştim. Kimsenin bana acımasını istemiyordum. Herşey sanki daha güzele doğru gidiyordu. Haşim dede benim için çok değerli olmuştu artık, Melis bir Haşim dede ikiydi. Hep bir umutsuzluğa kapıldığımda Haşim dede elimden tutuyordu. Hastalığımı bilmemesine rağmen elimden sıkı sıkı tutuyordu.
Ve Ali Karakaya... O gaddar adam artık bana tekrar Evin diyordu. Haşim dedeye de ayrıldığımızı söylemiştik. Eskisi gibi sevgili numarası yapmamıza da gerek yoktu. En çok bu mutlu ediyordu beni. Ama hala Deniz'dim. Olsun bunu da aşacağıma adım kadar emindim. Hem Haşim dede" Deniz "diye seslenmiyordu bana hep "güzel kızım" diyordu. Bu beni çok mutlu ediyordu. Birinin bana "kızım"demesi beni çok mutlu ediyordu. Derken gülümseyerek yalıya girdim.
-Günaydın Arif amca.
-Günaydın hemşire kızım. İşin bitince benim bir ara tansiyonuma bakar mısın? Dün ölçtüğünde yüksekti.
-Ah Arif amca kaç kez dedim ilaçlarını almayı unutma diye, hem sen diyetine de uyumuyorsun dimi?
-E napim kızım ot yemek istemiyorum ben. Şu dünyada beni tek mutlu eden şey lezzetli bir yemek.
-Arif amcam iyisin hoşsun da, bizi kendinden neden mahrum bırakıyorsun? Sana bişey olmasın Allah korusun. Çok az sıkacaksın dişini bak bugün bakıcam ne yediğine olur mu?
-Tamam tamam kızım. Sana hayır diyemiyorum ki.
Gülümseyerek içeriye girdim. Haşim dedem kahvaltı masasının başında diyetine uygun kahvaltısını yapıyordu. Eskisi gibi mırın kırın etmiyordu, az yiyordu sağlıklı besleniyordu. Epey yol katetmişti. Bu benim değil onun başarısıydı. Onu böyle kendimden emin sağlıklı görünce çok gururlanıyordum. Bugün kontrolü vardı. Beraber kan değerlerine bakacaktık. Şöfor Ziya bey içeriye geldi ve arabasının hazır olduğunu söyledi.
İki aydır şu evde tek sevemediğim bu adamdı. Bana nedense hep samimiyetsiz ve sinsi geliyordu. Banane canım diyip her seferinde halı altına atsam da bu fikrimi. Ama bu adam beni aşırı ajite ediyordu. Üstelik son zamanlarda beni almaya geldiği için iğneleyici lafları hareketleri beni rahatsız ediyordu. Haşim dedeye ben kendim gelirim dediysem de hep bu adamı yolladı neymiş eğer otobüsle gidersem yalıda kalma fikri tekrar gündeme gelecekmiş. O yüzden susuyordum o yalıda Ali Karakaya olduğu sürece ben olamazdım. Kahvaltı masasından kalktık ve iyi insan mı desem? Karşımdaydı işte. Hep kaçmaya çalıştığım adam. Ali Karakaya.
-Günaydın. Biraz konuşabilir miyiz?
Başımla onaylayıp diğer odaya geçtik.
-İyi misin, son bir kaç gündür görmüyorum seni.
-İyiyim. Teşekkür ederim. Sen nasılsın?
-Ben iyiyim ama sen solgun ve halsiz görünüyorsun. Dedem mi yoruyor seni?
-Hayır estağfurullah. Bu aralar biraz halsizim sanırım üşüttüm. Mevsimsel.
-Sen kötü olursan kim bakacak bize? Hemen gittiğin hastanede muayene ol olur mu?
-Hayır, teşekkür ederim sorun yok.
Sağlığımı düşünecek kadar beni düşündüğüne inanamadım. Ama haklıydı bu aralar çok halsizdim. Nefrologum bir an önce böbrek bulunmasını söylüyordu ama bulunamıyordu. Sonra birden başım karardı. Elimi tuttu. Belime sarıldı.
Yapma Ali Karakaya, işte yapma bunu. Dokunma bana. Bu iki ayda ona daha fazla alışmıştım ve korkuyordum. Önceleri bir hayranlık diye düşündüm içimdeki hissi. Ama hayır ben bu adamı tanıdıkça seviyordum. Üstelik göstermeden yaptığı iyilikleri tesadüfen öğrendikçe ona daha çok bağlanıyordum. Geçen gün yardım gecesi düzenlenmişti. Zenginler çeşit çeşit kıyafetlerle katılmıştı o geceye. Haşim dede gitmedi ama çok gitmek istedi. Ali ise arkalarından attı tuttu. Yok gösteriş meraklısı bilmem neler... Sonra geceye rekor bağışla ismini söylemeyen bir zengin damgasını vurdu. İsminin kesinlikle açıklanmasını istemeyen bu bağışçı kurumunu Çocuk Esirgeme Kurumundan yana kullanmıştı. Bense tesadüfen o telefon konuşmasını duymasaydım bilmezdim bile onun olduğunu. Telefonda biriyle sessizce kavga ediyordu, kimliğinin açıklanmaması gerektiğini defalarca tekrarladı ve meblağı söyledi. Ben de akşamına o gece o meblağ ve isimsizlikten Aliyi tanıdım. Ve gözlerim doldu. Cidden pamuk gibi bir kalbi vardı ama belli etmiyordu.
Sonra Aliyi Haşim dedeye sormaya başladım bazen sormadan bile anlatıyordu. Ali annesini hiç tanımamıştı. Annesi başka bir adamla ikinci evliliğini gerçekleştirmişti. Ve Aliyi kim arayıp sormamıştı. Babası ise ihale için gittiği yurt dışında hayatını kaybetmişti. Kimi gazeteler bunu cinayet olarak yazsa da Haşim dede trafik kazası olduğunu söyledi. Zaten başka kardeşi de yoktu. Haşim dede ve eşi bakmıştı, büyütmüştü onu. Haşim dedenin eşi de bundan 4 yıl önce vefat etmişti. Allah rahmet eylesin. Haşim dede ondan hep iyi söz etti. Ne kadar güzel kalpli olduğundan, fedakar olduğundan. Ali yurt dışında  tıp bitirmiş uzmanlığını da kalp damar cerrahisi üzerine yapmış. Türkiyede Kalp cerrahı olarak döndüğünde babannesini kaybetmiş bir süre derinden sarsıldığı için mesleğine ara vermiş. Ne gariptir ki  magazinde cenaze haberi üzerine keşfedilen Ali zaten yurt dışında da tiyatroyla ilgilenmiş. Ve gelen teklifleri değerlendirmiş. Oyunculuğu ilgi görüp dizileri reyting yapmış. Şu an çok başarılı bir oyuncu. Ama  onun başarılı bir cerrah olduğunu bilen de nadir insan var. Ekranların aranan yüzü olduktan sonra mesleği hakkında da hiç konuşmamış. Haşim dedenin anlattığına göre de babannesini kalp kapakçığı rahatsızlığından vefat etmiş. Ali'ye Haşim dede her ne kadar işletme okuyup fabrikaların şirketlerin başına geçmesini söylese de o sırf babannesini iyileştirmek için tıp okumuş cerrah olmuş. Bulduğu yöntemi Türkiye de babannesini ameliyat etmek için kullanmaya gelmiş. Babannesinin ameliyat hazırlıkları tamamlanmış ama Ali hocalarıyla  daha vakaya alamadan babaannesi hayatını kaybetmiş. Ali hep kendini suçlamış. Geç kaldığını, yetişemediğini. Haşim dede her ne kadar onu suçlamasa da o mesleği bırakmış. Ali'nin de enteresan bir hayatı olmuş gerçekten. Yaşadığı çok acı. Ben olsaydım ben de mesleği bırakıp kendimi suçlayabilirdim. Onun acısını Haşim dede anlattığında hissetmiştim. Ve artık anlatılanlardan olsa gerek ona hep naif davranmaya çalışıyordum.
Ali'nin elini çekip teşekkür ettim.  Tansiyonumun düştüğünü söyleyip biraz dinlendim. Sonra o sevmediğim şöforle hastaneye kontrole gittik. Ve beklediğimiz haberleri aldık. Haşim dede günden güne iyiye gidiyordu...

Herkes içinde Kimsesizlik Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin