Sonra bana yaklaştı ve kulağıma eğildi.
"Sadece hızlı çarpan kalp senin değil biliyorsun değil mi? Neden kaçıyorsun benden?"
Sadece gözlerine baktım, kaldım.
Ellerimi çekmeye çalıştım. İzin vermedi. Ama anın büyüsünü de bozmak istemiyordum.
"Kaçmıyorum ben."
"Kaçıyorsun!"
Ellerimi sonunda kurtardım. Hızla kapıya doğru gittim. Neden kaçıyordum ki belli ki aslında kaçmasam güzel şeyler olacaktı. Ama ben korkuyordum. Ardımdan seslendi.
"Peki, git. Peki ben artık yokum. Hemşire."
Bu ses karşısında durakladım. Arkama döndüm, başını öne eğdiğini ve çaresizce yere baktığını gördüm.
Dayanamadım, bırak kendini Evin.
Geri döndüm ve hızlıca kendimi Ali'nin kollarına bıraktım.
Sanki evrende hiçbişey kalmamış kimse yokmuş gibi. Sadece ikimiz. Hafif ışıltı, ayın ışığı. Ama sadece ikimiz. Üzerine gökyüzü sinmiş de sarıldıkça gökyüzü kokuyor gibisin sevgili. Sanki evrendeki tüm umutları sen giyinmişsin. Daha binlerce şiir yazabilirim bu sarılmamıza. Ama şimdi akışına, kokusuna, kalbinin kalbimle uyumlu olmayan atışına bıraktım kendimi.Hiçbişey söylemeden sıkıca sarıldık. Hem de dakikalarca. Bu bana o kadar iyi gelmişti ki. Terapi gibiydi. Günlerce böyle kalabilirdim onunla.
Birden ışık açıldı. Gelen Arif amcaydı.
Öksürüp özür dileyip hızlıca kaçtı. Tabi biz de hemen ayrıldık. Birbirimize gülümsedik, konuşamadık. Ve " iyi geceler" dileyip odalarımıza çekildik.
İçim içime sığmıyordu sanki, kalbim yerinden çıkacak gibiydi. En son ne zaman bu kadar serotonin (mutluluk hormonu) salgıladı bu vücut hatırlamıyorum. 10 ton çikolata yesem bu kadar olmazdı. Allahım dışarıdan salak gibi göründüğüme emindim. Melis olsaydı keşke durum değerlendirmesi yapsaydık. Ya da Berrin de olur. Yaa acaba arasam mı? Ama saat de çok geç oldu. En iyisi ben Haşim dedeye bir bakayım. Yavaşça Haşim dedenin odasına girdim. Nabızları, nefes alış verişi normaldi. Biraz daha gözlemleyip gülümseyerek odadan çıktım.
Bir dakika ya ben bu kadar seviniyorum da biz neydik ki şimdi? Noldu yani? Rüyam bozulmasın nolur!
Hadi uyu Evin, uyu. Neler yaşayacağız sabah bakalım. Ama bence bu sefer güzel şeyler yaşayacağız :))
Gözlerimi kapayıp kendimi yastığa attım. Ve çok geçmeden uyuyakaldım.Günaydın!!! 🌻
Güzelce duşumu aldım. Makyajımı yaptım. Benim için getirilen elbisemi giydim. Elbisenin kolunun uzun olması beni epey sevindirdi. Kısa kol kullanmayı sevmiyordum. Çünkü diyaliz için kullanılan kolum fistülden dolayı kötü görünüyor gibi hissediyordum. Kot elbise pek kullanmazdım. Ama olsun bugün heryer aydınlık, heryer güzel. :)Evin, kızım kendine gel. Yükseliyorsun sonra birdenbire çakılıyorsun yere!
Ama kendime gelemiyordum bu her neyse adı uyanmak istemiyordum.
Haşim dedem çoktan uyanmış kahvaltı sofrasına inmişti bile.
Herkes sofradaydı. Ama Ali yoktu. Merdivenin başında kalakaldım. Uyuyor muydu acaba, baksa mıydım? Koridordan geçiyor gibi yapsa mıydım? Evet evet bişey olmaz bir bakayım. Tam arkamı döndüm ve ah!
"Bu güzellik beni mi arıyor acaba?"
Ali belimi kavradı ve beni kendine doğru çekti.
"Aliii, yapma! Utanıyorum."
"Tamam tamam, biliyorum. Bu hareket sana fazla oldu. Hadi gel kahvaltı yapalım. Bugün sanki çok güzel, çok aydınlık. Dimi?"
Sadece gülümsedim. Benim sabah kurduğum cümleleri kuruyordu, benim gibi heyecanlıydı. Sanırım aynı hisleri yaşıyorduk. Ama söylemeden emin olamıyordum işte! Olsun herşey yinr de çok güzeldi. Fazla özel, fazla güzeldi. Beraber kahvaltıya indik. Ali nezaket gösterip sandalyemi çekti. Gösterdiği sandalyeye oturdum ve gülümsedim.
"Çocuklar barışmanıza çok sevindim."
Ben efendim der gibi baktım. Haşim dedeye.
"Hiç öyle bakmayın, gözleriniz ışıldıyor yahu! Hep mutlu olun!"
Birbirimize bakıp gülümsedik. Ali, masanın altından elimi tutmaya çalıştı. Çok utanıyordum ama ben de elini tuttum ve gülümsedim.
Haşim dede sonra bize döndü ve
"Bugün izinlisin sen kızım. Dün de mesai yaptın zaten. Hem Ali'yle dolaşın biraz kendinize gelin. Ben iyiyim zaten bir sıkıntı olursa arar Arif."
"Ama Haşim dede!"
" Aması yok güzel kızım, ben böyle istiyorum. İnanın böyle diğer ilaçlardan daha iyi olacağım."
Ben çok tereddütte kaldım. Ali devam etti.
"Evet, bence çok iyi bir fikir. Biraz bize de iyi gelir. Dolaşırız. Sürekli dedemi de ararız. En son kendin gelirsin ikna olursun. Olmaz mı?"
Aslında Ali ile vakşt geçirmeyi çok istiyordum zaten ama Haşim dede dün kötüydu. O yüzden emin olamadım.
"Ben göz kulak olurum kızım, hadi gidin siz." dedi Arif amca. İşte böyle olurdu. Sürekli birinin gözetiminde olursa kontrolu kolay olurdu.
"Peki, tamam. Ama bişey olursa hemen bana haber verin olur mu?"
"Tabi, tabi." Haşim dede resmen bizi birbirimize kovar gibiydi.
Hep beraber gülümsedik.
"Hazırlıklar tamam Ali bey" bu seferki ses Şayeste teyzeye aitti.
"Ne hazırlığı?"
"Çok meraklısın sen hadi kalk gidiyoruz!"
Elimi tuttu ve beni sürüklemeye başladı.
"Haşim dede ilaçların, ilaçlarını unutma. Arif amca gözün gibi bak. Şayeste teyze.!"
Ali beni öyle bir sürüklüyordu ki bağırmak zorunda kalmıştım. Hepsi başıyla onaylanmıştı.
Arabanın önüne kadar beni çekmişti.
"Nereye gidiyoruz Ali hem ne hazırlığı ?"
"Ahhh, Evin hanım! Az sabır. Gel bakalım sen şöyle ön koltuğa."
Emniyet kemerimi bağladı. Oturttu.
Sonra kendisi de arabaya yerleşti ve emniyet kemerini bağladı. Sonra arabasının kornasını çalıp selam verdi. Sonra yol aldık. Nereye gittiğimizi hiç bilmiyordum. Yol boyunca da söylemedi.
Ama umrumda da değildi o yanımda olsa yeterdi. Sonuçta bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete!! :))
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Herkes içinde Kimsesizlik
Teen FictionHerkesin kendini bulabileceği, hem samimi hem dramatik hem romantik bu hikayemi gelin birlikte anlamlandıralım. Evin, 22 yaşında gencecik bir hemşiredir. Bu yaşına ailesi olmadan tek başına tırnaklarını kazıyarak gelmiştir. Ailesini genç yaşında ka...