Günlerden perşembe..
Yine bugün tüm hastalardan rutin kan alma günüydü. Tam doktor Zeynep hanımın bastığı kan barkodlarını yapıştırırken günün süpervizöri Yeşim hanım servisin kapısında telaşlı bir biçimde hemşire deskine doğru geliyordu. Anladım, yine başımıza bir iş gelecek!
Yeşim hanım, gündüz süpervizörümüzdü. Süpervizör demek, biz hemşireler için, hastanede bulunan hemşirelerden sorumlu kişi demekti.
Yeşim hanım; mavi gözleri, aslında sarı ama ısrarla kestane rengine boyattığı saçları ile yumuşacık kalbi olan her ne kadar süpervizör desek de abla gibi ablamızdı. Belki de bu özel hastanenin çekilir tek yanıydı.
"Evin, acil, acil sana ihtiyacım var. Vip serisindeki hemşire fenalaştı. Ve özel bir hastamız gelecek şimdi, bugünlük sen gelir misin? "
Tahmin ettiğim gibi, joker elemanlıkta bugün!
Oflayarak yanıt verdim.
" Acaba koskoca hastanede bir ben mi kaldım Yeşim hanım? Sevmiyorum orayı, kaprisli hastalar. Minnetsiz bakışlar. Tamam bazıları aşırı iyimser oluyor ama bazıları da beni bu meslekten soğutuyor."
Yeşim hanım yalvarıcı bakışları ile,
"Biliyorum Evin, ama napayım sen söyle. Sen en hoşgörülü hemşirelerden birisin. Ayrıca rica etmiyorum. Süpervizör olarak bu bir buyruktur."
Deske yönelip kalemlerimi aldım.
"Of neyse, tamam. Ben çıkıyorum Arzu hemşire!Servis sana emanet"
Servisten ve Yeşim hanımın minnet dolu bakışlarından ayrılıp Vip servisine yöneldim. Ordaki fenalaşan hemşireden telefonla gerekli bilgileri aldım ve yeni gelecek olan hasta için hazırlattığım özel odanın eksiklerini tamamladım. Ve evet, kapıdan 58645 (!) tane korumayla bir sedyede yaşlı bir beyamca göründü. Düşündüğümün aksineiip ne kadar tontoş tatlı görünüyordu. 70-80 yaşlarında güleryüzlü beyaz saçlı hafif kilolu bir beydi. Daha servise getirilir getirilmez bana gülümseyerek "Merhaba güzel kızım." dedi. Açık söyleyim çok şaşırdım ve odasını gösterdim. Zaten yanında birçok kişi yerleşmesini sağlayacak gibi duruyordu o yüzden girmedim. Sonra kaba saba bir adam dosyasını verdi elime. Bu bey amca Haşim Karakaya, 74 yaşında 92 kg Akciğer kanserinin ilk evresinde solunum sıkıntısı nedeniyle gelmişti. Birkaç buhar tedavisi alıp taburcu olacaktı. Ve yazılana göre kemoterapiyi reddetmiş. Odasına girdim ve "Merhabalar hoşgeldiniz Haşim dede. Nasılsınız?"
Dede mi, ahhhh!! Bunu hep yapıyorum bir türlü hastalara profesyonel olarak bey hanım olarak seslenmeyi öğrenemedim. Dede nedir kızım ya, amca desen neyse. Bir de vip hastasına.
Ama neyse ki beklediğim tepki olmadı aksine Haşim dede daha çok mutlu oldu.
" Deden sevsin seni." diyip gülümsemekle yetindi. Ama yanındaki izbandut gibi adam biraz sinirlendi. Sanki bana ne hakla dede dersin gibi baktı, çok da tın..
"Şeref oğlum, torunuma haber verdin mi?"diyerek o kaba saba adama sordu Haşim dede.
" Evet, efendim yolda geliyor. "
" Ah ah, kerata bugün beni kız arkadaşıyla tanıştıracaktı halbuki. Bir ayağım çukurda malum, ondan tez elden biriyle evlenmesini istedim o da zaten bir arkadaşım var tanıştırayım demişti. Bu hastalık ona bile izin vermedi, ama inşallah gelinimi de yanında getiriyordur. Şeref. " derken ben çoktan damar yolunu açmıştım bile." Geçmiş olsun Haşim dede, umarım çok acıtmadım. " dedim korkarak.
" yok kızım hissetmedim bile. "dedi.
Odadan çıktım. Dosyalarıma yaptığım işlemleri kaydettim. Ve ahhh, işte yine başladı o ağrı. Bir türlü dokta gitmemekte ısrar ettiğim sol yan sancım yaklaşık bir haftadır şiddetini artırmıştı. İdrar yollarımda enfeksiyon vardır diye düşünerek hep öteledim. Hastanede çalışanların genel sorunu idrar yolu enfeksiyonu. İlaç odasına gidip bir ağrı kesici bulursam bugünlük idare eder, yarın da doktora giderim. Ahhhh! Ama bu dayanılmaz acı beni artık rahatsız etmeye başlamıştı. Tam Deske oturup derin solurken doktor Yasin geldi.
"Neyiniz var Evin hemşire?, kötü görünüyorsun."
"Sormayın yasin bey bir haftadır şiddetli yan ağrısı ile uyanıyorum ve artık rahatsız ediyor."
"E doktor ne dedi?" Cevap vermedim. Bir süre duraksadı ve anladı.
"Ah böyle ağrılar şakaya gelir mi. Sen aşağıdan girişini yaptır ve şu kağıda yazdığım kanları istet sekreterden kanlarını bir görelim duruma göre ultrason isteyelim."
Ben gülümsedim. "Yok artık!"
"Evin hemşire,itiraz istemiyorum."
Sonra vip doktor şeflerin geldiğini gördüm. Ve doktor Yasini de aralarına alıp yeni gelen hastanın yani Haşim dedenin odasına girdiler. Bir kaç test isteyip order verdiler ve gittiler.
Ben de bir fırsatını bulup girişimi yaptırıp kanlarımı aldırdım.Sonuç 2 saat sonra çıkar dediler.
Haşim dedenin yanındaki adamlar da birden odayı boşalttı. Şeref dediği adam bana yaklaşıp "Hemşire hanım, beyim size emanet. Bizim birkaç işimiz var "diyip gittiler. Ben kafamı sallamakla yetindim. Yarım saat sonra Haşim dedenin odasına girdim ve çok üzüldüm. Haşim dedenin yemeği gelmişti, yemek dağıtan personel tabağı uzağa koymuştu. Haşim dede almaya çalışıyordu ama her seferinde başaramıyordu. Yanına gittim ve yardımcı oldum, yemeğini yedirdim. O mutlu oldukça ben daha çok mutlu oldum. Şu dünyada en en sevdiğim grup belki de yaşlılardı, neden bilmiyorum ama çocuklardan bebeklerden bile daha çok seviyordum yaşlılara bakmayı. O yüzden yaşlıların çok olduğu ve çoğunluğun çalışmak istemediği Palyatif serviste severek işimi yapıyordum. Belki meslekte çok yeniydim daha okulum biteli bir sene olmuştu ama özel sektörde çalışanlar çok değişir o yüzden bir senede kıdemlenmiştim. Aslen Adanalıydım ama ailemi kaybettiğimden beri arkadaşımın tavsiyesi ve işe ihtiyacım olduğu için İstanbul'a bu özel hastaneye işe girmiştim. Küçük bir dairede ev arkadaşım Melis ile yaşayıp gidiyordum. Melis benim üniversiteden arkadaşımdı. Beraber aynı yolda şimdilik mutluyduk.
Ve yaşlılar, onlar bebekler gibi değildi. Onlara bakmak istemeyen, onları hatta sokağa atan öyle çok gaddar evlatları, torunları vardı ki.
Ve düşündüğümde hepsi gençken bizim gibiydi, güzel bir genç kız, yakışıklı bir delikanlı. Zeki bir bilim adamı, becerikli bir ev hanımı. Hepimiz onlar gibi olacakken neydi bu kibir? Neyin kavgası bu dünya!
Hepimiz yaşlanırken benim bakış açım yardımseverlikle kalbimizi donatıp güzel ölmekti. Ve ben mesleğimi çok seviyordum. İnsanlara yardım etmeyi, ağrılarını dindirmeyi ölüm anında bile onlara kaliteli şekilde eşlik etmeyi.. Daha bir çok şeyi. Hemşirelik çok ama çok kutsal bir meslektir. Bir tanımı yoktur, abidir, abladır, anadır, babadır. Hemşire bir hasta için herşeydir. Sevmeyen yapamaz. Ama ben çok seviyorum. O yüzden liseyi de üniversiteyi de hemşirelikle bitirdim. Kendimi bildim bileli de hemşire olarak çalışıyorum..
Ben bunları düşünürken Haşim dede bana döndü ve teşekkür etti. Ben de tam odadan ayrılacakken bir koku geldi burnuma. Pis bir koku. Haşim amca utanarak bana baktı. Anlamıştım, lavabosunu yapmıştı altındaki beze. Ve yanında onu değiştirecek kimse yoktu. Yardımcı oldum, hem minnet duydu hem üzüldü hem de birkaç damla gözyaşını da gördüm. Umrumda değildi Haşim dedem mutlu olsun, yeterdi.
Odadan çıktığımda Yasin doktor yanıma geldi. Telaşlı gibiydi. Ve sadece bana bakıp,
"Konuşmamız lazım." dedi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Herkes içinde Kimsesizlik
Ficção AdolescenteHerkesin kendini bulabileceği, hem samimi hem dramatik hem romantik bu hikayemi gelin birlikte anlamlandıralım. Evin, 22 yaşında gencecik bir hemşiredir. Bu yaşına ailesi olmadan tek başına tırnaklarını kazıyarak gelmiştir. Ailesini genç yaşında ka...