Haşim dedenin günden güne iyileştiği haberi evde bayram havası yaratmıştı. Haşim dede akşam yemeğinde bunu kutlamamız gerektiğini söyledi. Ben de kıramadım ve akşam yemeğine kaldım. Benim sevdiğim yemeklerin sorulup hazırlandığı bir sofra kurulmuştu. Şayeste teyze evin emektar aşçısıydı. En lezzetli sofraları kurardı. Hem güzel yürekli hem de çok becerikliydi. Bir tane kızı vardı, Berrin. Berrin de Şayeste teyze ile müştemilatta kalıyordu. Çok akıllı çok güzel huylu bir kızdı. İstanbul üniversitesi psikoloji bölümü okuyordu. Biraz içine kapanıktı. Ama benimle sohbet etmeyi seviyordu. Bence beni gerçekten arkadaşı olarak görüyordu yoksa bana hoşlandığı delikanlıyı betimleyip huylarını anlatacak kadar bana güvenmezdi. Berrin okulunda adının Sefa olduğunu bildiğim, uzun boylu esmer hafif kilolu ama çok espritüel bir gençten yani Sefadan bahsederdi.
Ama Sefa sanırsam Berrin'e o kadar ilgi duymuyordu eminim Berrin den iyisini de bulamazdı. Neyse nerden nereye, kendime Şayeste teyzenin bakışlarıyla geldim. Tabağıma koyduğu bezelye ile annemi hatırladım. Bezelye yemeyi uzun yıllar bırakmıştım. Çünkü annem bana o yemeği pişirmek için hazırlık yaparken babam demeye utandığım adam tarafından vahşice katledilmişti. O günleri uzun yıllar atlatamamıştım ama artık bezelye yiyebiliyor, annemi gözüm dolmadan artık mutlu günleriyle hatırlayabiliyordum. Güzel annem, rahat uyu. Mekanın cennettir inşallah. Gözlerim bu sefer doldu. Sonra Haşim dedem devreye girdi.
"Kızım yemeğine daldın gittin?"
"Annem çok güzel yapardı bu yemeği. Onu özledim sanırım."
"Sahi ailen konu olunca hep bir söz giriyor araya kızım, ailen nerdeler?"
"Şey ailem, ailem.. Yurt dışındalar efendim."
Neden yalan söylüyorsun Evin ah, nasıl derdim ki babam annemi katletti küçükken. Nasıl derim! Yutkundum ve Haşim dede devam etti.
"Aaa öyle mi sen burda tek başına yaşıyorsun?"
"Evet aslında Melis diye bir ev arkadaşım var. O da hemşire. Eski çalıştığım hastanede. Birkaç yıldır yolumuz beraber. En değerlim en güvendiğimdir Melis. Her zaman yanımdadır."
"Ne güzel. Daim olun."
"Sağolun, belki sizinle tanıştırırım sizi. Bir gün. Sizi çok anlatıyorum merak ediyor. "
"Ben çok isterim bir gün davet et, yemek yiyelim. Şayeste'nin meşhur yemeklerini bir gün de o tatsın."
Şayeste teyzenin utangaç bakışları hepimizi güldürdü. Sonra Ali Karakaya geldi.
"Ooo meclis toplanmış. Selam millet."
Sanırım alkolluydu. Evet evet fazla sarhoştu. Yerinde bile duramıyordu. Şöfor bey ona yardım etti. Sonra bana baktı. Uzun uzun baktı. Sanki bişey söyleyecek gibi uzun uzun...
Yanıma yaklaştı. Ben alkolden nefret ederdim. Hiç iyi anılarım yoktu o yüzden uzaklaştım farkında olmadan.
"Yapma. Uzaklaşma benden. Hemşire. Sende bişey var. Sende çok farklı bişey var."
Yanıma yaklaşmaya devam etti ben uzaklaşmayı bıraktım. Sonra ayağıma eğildi ben de eğildim. İkimiz de yerdeydik. Bana bakmayı sürdürdü. Sonra işaret ve orta parmağını birleştirip öne düşen saçlarımı arkaya düzeltti. O anda çok çekindim. Napıyordu böyle. Herkes bize bakıyordu. Ama ben o anın büyüsüne kapılmıştım. Çıkamadım. Olduğum yerde kıpırdamadan kaldım.
"Hemşire. Hemşire. Sen farklısın. Hiç gitme böyle kal burada. Evin. Duydun mu gitme!"
Evin mi? Allahım! Ne diyordu, tamam sahte sevgililiğimizi ayrıldık diyerek savurmuştum ama Haşim dede beni hâlâ Deniz olarak biliyordu. Hemen Haşim dedeye baktım ve ayağa kalktım. Sonra Şöfor onu odasına götürdü. Neler dediğini anlayamadım. Neden bana öyle şeyler söylemişti. Gitme demişti. Yanımda kal demişti. Uzunca düşünecek vaktim yoktu. Haşim dedeye şu asıl ismimle ilgili konuyu o sorarsa ancak açıklardım diye düşündüm. Haşim dede beklediğim soruyu soracaktı işte bana döndü.
"Seni çok benimsemiş hâlâ deliler gibi seviyor. Çok pişman. Baksana seni o kadar sevmiş ki buraya evin senin evin dedi.".
Haşim dede gerçekten olayı böyle mi anlamış cidden çok sevinmiştim. Çünkü şu an bunu açıklayacak kadar dinç hissetmiyordum kendimi. Ali yeterince bulandırmıştı aklımı. Birden başım döndü. Sonra lavabo için izin istedim. Yukarı kata çıktım, lavaboya girdim. Elimi yüzümü iyice yıkadım. Havluyla kuruladım. Haşim dede, Ali için " Seni hâlâ deliler gibi seviyor." demişti. Ama Ali beni hiç sevmemişti ki. Kafamı salladım, kendimi silktim. Sonra lavabodan çıktım. Tam aşağı inecekken Ali'nin odasının açık olduğunu farkettim. Bir anda Ali'yi görmek istedim. Saçmalama Evin, kendine gel kızım. Ama görmem gerekiyordu, bugün bana çok enteresan konuşmuştu ne demek istemişti ki...
Odasına girdiğimde Ali üzeri açık, sırtüstü yatıyordu. Yanıbaşına oturdum sonra televizyonda dizilerde gördüğüm o özenli saçtan geriye savrulmuş bozuk saç kalmıştı. Gülümsedim. Sağ yanağındaki gözüne yakın küçük benini gördüm. Bazen ondan şikayetlenirdi. Ama dizideki rol arkadaşı, senaryo bile olsa yüzüne dokunduğunda ben kanalı değiştirirdim. Evet önceden hiç televizyon izlemezdim. Artık onun dizisini hiç kaçırmıyordum. Hatta bir keresinde bana " Sen televizyon izlemeye başladığın için reytinglerde rakibimiz kalmadı" demiş ve gülmüştü. Gülerken yanağında oluşan çukurlukları görünce dikkatim hep o yöne doğru çekiliyordu. Dayanamadım, ellerimle yanağına dokundum. Resmen ellerim titriyordu. Sonra gözünün altındaki küçük bene dokundum. Sonra elimle saçını yavaşça düzelttim. Tüm bunları yaparken kalbim resmen ağzımda atıyordu. Sonra üşüdüğünü farkettim ve yatağın sonunda bulunan battaniyeyi üzerine doğru örttüm. Kokusu burnumda yankılandı. Tam yönümü çevirip gidecekken elimi tuttu. Korktum ve döndüm. Sayıklayarak "Gitme Hemşire" diyordu. Yanına oturdum ve tekrar dalmasını bekledim. Sonra elini yavaşça yastığın kenarına koydum. Odasından hızlıca çıktım. Kalbim küt küt atıyordu. Resmen durduramıyordum. Sonra güzel bir günün geçtiğini söyleyip herkese teşekkür ettim. Kendisinden pek hoşlanmasam da gecem şöfor beyin beni eve bırakmasıyla son buldu.
Yastığa kafamı koydum. Aklımdan Ali'nin yüzü, kokusu hiç gitmiyordu. Olmayacak dualar ediyordum sanki. Peki ya o neden öyle konuşmuştu?
Off, yeterince yorulmuştum. Uyu Evin, lütfen. Uyu, hadi iyi geceler...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Herkes içinde Kimsesizlik
Dla nastolatkówHerkesin kendini bulabileceği, hem samimi hem dramatik hem romantik bu hikayemi gelin birlikte anlamlandıralım. Evin, 22 yaşında gencecik bir hemşiredir. Bu yaşına ailesi olmadan tek başına tırnaklarını kazıyarak gelmiştir. Ailesini genç yaşında ka...