12. Bölüm İtiraf

22 11 8
                                    

Yeni bir güne Günaydın.
Bugün benim diyaliz günüm. Bu günlerde işe iki saat geç gidiyordum. Haşim dede nedenini sormadan izin veriyordu.
Kapıma kadar gelen diyaliz arabama bindim. Ve Diyaliz Ünitesinde indim. Gelene kadar uyuyuvermiştim.
Sonra hemşirenin bana gösterdiği sedyeye uzandım. Sol kolumu uzattım. Diyaliz hemşireleri beni çok severdi. Epey beraber konuştuk.
4 saatlik diyalizim sohbet havasında biraz da Ali'nin dizisinin son bölümünü izleyerek sona erdi.
Hemşire hanım, koluma sıkı sıkı yumrukla bastırıp diyaliz sistemini kolumdan çekti. Uzun bir süre koluma bastırmaya devam etti. Sonra koluma sıkı bir bant yapıştırdı.
Teşekkür edip Diyaliz Ünitesinden ayrıldım.
Evime döndüğümde şöfor çoktan gelmişti. Gizlice evden çıkıyormuş gibi yapıp arabaya bindim. Yalıya doğru yol aldık.
Yalıya geldiğimde beni neşesine hayran olduğum Arif amcam karşıladı. Tansiyonunun uzun süredir iyi gittiğini belirtti. Ona çok mutlu olduğumu söyleyip, ellerini sıktım. Sonra şöfor Ziya beyin o anlamsız bakışlarına takıldım.
"Ziya bey, sizin sağlığınız nasıl ?"
"İyiyim, ama sizi Haşim dedeyle ilgilenmek için para alıyorsunuz diye biliyorum."
Bu gereksiz laf beni çok sinirlendirmişti. Bu adamdan gerçekten hoşlanmıyorum.
"Evet, ama ben ücretsiz psikolojik destek de veriyorum Ziya bey! Her zaman beklerim."
Arif amcanın gülüşlerinin ardından yalıya girdim. Haşim dedem kahvaltı masasının başında oturuyordu.
"Ah günaydın benim güzelliğim."
"Günaydın, dedem.."
Ona dedem demeyi çok seviyordum. Beni kimsesiz hissettirmiyordu. Sonra Ali'nin kokusunu hissettim. Ardından merdivenden indi.
"Günaydın, şey biraz konuşabilir miyiz?"
"Tabi". Gözlerimle resmen Haşim dededen izin istemiştim. O da başıyla ve gözüyle onaylamıştı.
Diğer odaya geçtik. Sonra gözlerine baktım. Bir süre sessizlik oldu.
Ali konuya başladı.
"Dün hayal meyal hatırlıyorum. Sana saygısızlık ettim mi bilmiyorum ama ettiysem."
"Etmedin, dileme. Özür dileme."
İkimiz de birbirimize gülümsedik. O an daha da heyecanlandım. Ne diyeceğimizi bilemedik. Ama sanki aramızda anlamlandıramadığımız bir çekim vardı.
"Şey, tamam o zaman ben . Ben. Şey. Ben sete gideyim. Zaten geç kaldım. Ancak ayılabildim. "
" Tabi. Tabi. Sen git. İyi çekimler. Şey yani iyi oynamalar. Yani iyi işler. Ya kolay gelsin işte."
Allahım ikimiz de aptal aptal konuşuyorduk. Neden böyle oluyorduk ki. Neden iki cümleyi bir araya getiremiyorum ki.
" Bu arada Evin, battaniye için teşekkür ederim. Üşümüştüm. Gerçekten. " gülümsedi.
" Rica ederim. ".
Rica mı ederim, battaniye mi? Benim örttüğümü o odaya girdiğimi nerden biliyordu ki o uyuyordu. Yani uyuyor gibiydi. Allahım ben onun yüzüne dokundum okşadım. Sevdim. Sevdim mi? Evet, sevdim. Hem de çok sevdim.
Ah Ali Karakaya. Unutmak için çabalıyordum ben seni!
Derin nefes aldım. Sonra Haşim dedenin yanına geçtim. Kahvaltıya beraber devam ettik. Kahvaltıdan sonra alması gereken serumlar için bir damaryolu açtım ve tedavisine başladım. Serum damlarken ben Ali'yle ikimizin aptal konuşmalarını anımsadım. Ve gülümsedim. Aklıma getirirken bile heyecanlanıyordum. Ne çabuk unutmuştum. Bana "Parayla istediğim hemşireyi ikna ederim dimi?" diye ettiği söz uzun süre beynimde yankılanmıştı. Ama sonra bu söz için defalarca özür dilemişti. Ben de attığım tokat için. Sonra aramızı baya düzeltmiştik.
Hatta ben ona karşı arayı fazla düzelttim. Adama resmen aşık olmuştum. Önceleri bunu hep inkar ettim. Melis dile getirse de Melis'e kızdım. Ali'nin adı anılınca hızlanan kalbime kızdım. Onu görünce kelebekler uçuşan mideme hesap sordum. Ama hayır ben bu sınavdan geçemedim. Ali artık benim bir parçam olmuştu. Ona karşılıksız aşık bir sürü dizi fanı vardı. Ben de onlardan biri olmuştum. Bunu bile bile her geçen gün onu daha da sevdim. Onu görünce yumuşacık olan yüreğime asla söz geçiremedim.
Ama sustum. Kimselere diyemedim. Melis'e bile. Ona bile diyemedim. Kendime zor itiraf ettim. Ama evet, ben sevmenin de ötesinde Ali'ye aşıktım. Onun sinirlendiğinde kaçırdığı gözlerini, farketmeden eliyle sürekli düzelttiği saçlarını, gülünce yanağında oluşan o gamzelerini...
Ona ait herşeyi çok seviyordum. Ama en önemlisi de sürekli iyi olan ama bunu belli etmeyen yufka yüreğini. Ah Ali..
"Kızım, Deniz. Serumum bitti."
Haşim dedenin konuşmasını bile duymamıştım..
"Nereye daldın sen öyle.? İyi misin güzel kızım"
"Ah, iyiyim özür dilerim dedem. Dalmışım. Hemen çıkarıyorum."
Serumu çıkardım. Ve biraz da utandım. Nasıl derdim, torununu düşünüyorum diye. Sonra hemen başka bir konudan sohbet açtım. Çıkar artık aklından Ali'yi. Hayatına devam et Evin. Aptal aptal düşüncelerdesin kendi kendine!. Sonra birden Haşim dedenin rahatsızlandiğını gördüm. Yüzünde bile kızarıklıklar oluştu. Hemen doktoru aradım. Acil getirmesini söyledim. Şöfor Ziya beyi aradım. Ama beyefendi ortalarda yoktu. Hemen taksi çevirdim. Arif amca ile beraber bilinci git gide giden ve nefes almakta zorlanan Haşim dedeyi hastaneye doğru götürdüm.
"Haşim dede, dede. Beni duyuyor musun? Uyuma! Uyan dede!"

Herkes içinde Kimsesizlik Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin