-1.6-

2.3K 173 26
                                    

JUNGKOOK

Duyduklarım beni mahvetmişti.

Gözlerimden istemsizce yaşlar boşalırken duyduğum silah sesihle kendimden geçmiştim. Soobin yanımdayken dehşet bir çığlık atıp sevgilimin acı dolu inlemelerini dinliyordum.

Dünyayla bağlantım kesilmişti sanki. Arabama koşarken Soobin'in de peşimden geldiğini bile hatırlamıyordum. Ya da saatte iki yüz kilometre hızla caniçimin evine sürdüğümü de.

Eve geldiğimizde aralık kapıyı gördüğümde kalbimin çarpıntısı canımı acıtmaya başlamıştı.

Kapıyı açıp içeri girdiğimde kan damlalarıyla karşılaşınca hıçkırdım. Gözlerim doldu. İzleri takip edip caiçimin huzur kokan odasına girdiğimde hazırladığı eşyalarını ve kan içinde kalmış beyaz halısını gördüm.

Soobin küfür ederek koluma girmişti ve beni evden çıkartıp direksiyonun başına geçmişti.

Karakola gidip ifade verdiğimizde de, eve gelip herkes toplandığında da sessizdim.

Fırtına öncesi sessizlik gibiydi.

Telefonuma mesaj geldiğinde ruhsuzca mesajı açtım ve kanım dondu.

Benim değerlimi, yaşama sevincimi bir sandalyeye bağlamışlardı ve müdürüm olacak orospu çocuğu sürekli vuruyordu. Beyaz gömleğinin sol tarafı tamamen kan içindeydi, canımın parçasını omzundan vurmuşlardı.

Yanımdakiler de videoyu izleyince Jimin elimde sıktığım telefonu almıştı ve ben tam o sıralarda krize girmiştim işte. Saçlarımı yokuyor, bağıra bağıra ağlıyordum. Bay Kim, NamJoon, SeokJin, Yoongi, hepsi beni durdurmaya çalışıyordu. Jimin önümde eğildi ve yanaklarımı elleri içine aldı.

"Hyung,Hyung bana bak! Bulacağız onu tamam mı? Eşini, caniçini bulacağız. Ona hiçbir şey olmayacak. Taehyung güçlüdür, senden vazgeçmez. Ağlama, bu videoyu komisere gönderelim. Onlar bulacaklar tamam mı? Korkma, ağlama, Taehyung böyle görmek istemezdi seni. O senin ağlamandan nefret eder bilmiyor musun? "

Kafamı salladığımda kollarını boynuma doladı ve bana sıkıca sarıldı. Başımı omzuna koyup ağlamaya devam ettim.

Sakinleştiğimde beni çöktüğüm yerden kaldırmışlardı ve NamJoon'un göğsüne yaslanmış, öylece boşluğa bakıyordum. Can dostum ise saçlarımı okşayıp her şeyin yolunda gideceğini söylüyordu.

Ben, yapamazdım. Onsuz olmazdı. Günümün şen sesi olmadan olmazdı. Sabahları güneşim, geceleri yıldızım olmadan olmazdı. O deli eden sıcaklığı olmadan olmazdı. Dillere destan, dilimi mühürleyen, gözlerimi ondan başka herkese kör eden kokusu olmadan olmazdı. Attığım adımım, içtiğim suyum, yediğim yemeğim o olmadan eksik kalırdı.

SeokJin elindeki su bardağını bana içirmişti ve alnıma küçük bir öpücük bırakmıştı. Gözleri ağlamaktan şişmişti ama ortamı daha da dağıtmamak için ağlamıyordu şimdi.

Ama biliyordum ki ben benden bile çok içi yanıyordu onun.

Aradan saatler geçtikçe tükeniyordum. Yanımda olmadığı, acı çektiğini düşündüğüm her an kavruluyordum ateşlerde.

Sevigilim yaralıydı, canı yanıyordu ve ben yanında yoktum.

Kapı çaldığında Hoseok kapıyı açmaya gitmişti ve babam endişeyle içeri girmişti.

Onu gördüğümde gözlerim doldu yine ve boynuna atladım hemen.

"Oğlum, ağlama. Sakin ol, bulacaklar onu. Hem Min Gyu'ya haber verdim, o yürütecek bu işi. Sana sağ salim getireceğiz damadımı. O senin üzülmeni istemez, sil gözyaşlarını. Seni mutsuz eden her şeyi yok ederim demişti, bak yapma."

Lullaby×Taekook ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin