"Benim meleğim neredeymiş bakalım?"
MongSang'ı da kucağıma alıp mutfak masasının altına girdiğimde elimin biriyle ağzımı kapatıp kıkırdadım. MongSang'da aynı şeyi yaptığında minik parmaklarını tutup dudaklarımı bastırdım.
Minik erkeğimiz altı yaşındaydı ve şuan saklambaç oynuyorduk.
"Babam bizi bulacak mı? Bulursa kesin ısırır beni babacığım, lürfen bulmasın beni."
Hala bazı kelimelere dili dönmüyordu ve bu bende poposuna vura vura sevme isteğini körüklüyordu.
"Sangie, nerdesin oğlum? Acaba nereye saklandın?"
Jungkook'un sesi buraya yaklaştığında masanın örtüsünü biraz daha aşağı çekiştirdim. Ama üstündeki plastik kapları hesaba katmamıştım ve gürültüyle yere düşmüşlerdi.
"Acaba mutfaktalar mı?"
MongSang'a iyice sarılıp kendime yapıştırdım ve yanaklarından öptüm.
"Baba seni bulunca kesin ısıracak Sang. Sen burda dur, ben kendimi feda edeceğim tamam mı? Baba senin yerine beni ısırsın da yorulsun, sana bir şey yapamasın tamam mı?"
Kafasını sallayıp orda kaldı ve ben masanın altından çıkar çıkmaz Jungkook ile karşılaştım.
" Buldum sizi. "
Belimden tutup alnıma bir öpücük bıraktığında kollarımı boynuna sardım.
" Sayın Hakim, itiraz ediyorum. Tarafımca kontrol edilmiş bu suç alanı ilan edilmiş Jeonların evinin mutfağında, hiçbir ize rastlanmamış olunup zanlı Jeon MongSang'dan kati suretle haber alınamamıştır."
Büyük bir kahkaha atıp dudaklarıma yapıştığında gülümseyerek karşılık verdim.
Küçük bir öpüşme sonrasında mutfaktan çıkarmıştım onu.
" Sang'a onu ısıracağını söyledim, bir süre çıkamaz korkudan. Biraz öpüşelim, özledim. "
Koltuğa ittiğim bedenin kucağına çıktım ve dudaklarına asıldım.
Otuz altı yaşında olsa bile hala aynıydı, sadece daha da güzelleşmişti.
Jungkook çok güzeldi.
Bir buçuk yıl önce hakimlik savcılık sınavının sonuçları açıklanmıştı ve bebeğimin kazandığını öğrenmiştik. Kore Adalet Sarayı'nda görev yapıyordu.
Derin öpüşmemize ara verip saçlarına doladığım parmaklarımı yavaşça çekmiş, kucağından kalkıp mutfağa gitmiştim. MongSang' a baktığımda hala masanın altında beklediğini görünce kıkırdayıp kucakladım minik frezyamı. Sırf babasının kokusunu çok sevdiği için çiçek aromalı sabunlarla yıkanmak istiyordu ve çiçek bahçesi gibi kokuyordu. Başımı boynuna gömüp teninin kokusunu çektim içime. Hareketleri aynı Jungkook gibiydi. Beni kimseyle paylaşamıyordu ama babası geldiğinde Jungkook'un bana sarılıp öpmesine de bayılıyordu. Arada sırada ikimizin de elini tutup bizi bir araya getiriyor, öpüşmemiz için adeta yalvarıyordu.
Ama bizimle paylaşmadığı tek bir kişi vardı, HaNeul.
Minik erkeğim HaNeul'ı Nam Shin Hyung'dan bile kıskanıyordu. Bize geldiklerinde önce küçük kıza sıkıca sarılıyor, sonra da ona aldığımız çikolataların hepsini HaNeul'a veriyordu. Sonra HeNeul'ın ona gülümseyip öpmesiyle yerinde put kesiliyordu. Hyunglar gittiğinde ise evde çığlık çığlığa koşturuyor, bize sataşıp boğuşmamıza sebep oluyordu.
Öyle güzel, öyle huzurlu bir altı yıl geçirmiştim ki...
Hayatımın baharı Jungkook'tu. Baharın çiçeği ise MongSang'dı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lullaby×Taekook ✓
Fanfiction"Taehyung... Aşığım sana. Yemin ederim ölüyorum senin için. Hayallerimi gerçekleştirmeye devam ediyorsun. Ben, ben içimdeki hisleri nasıl anlatacağımı kavrayamıyorum bir türlü." Kahveyi sehpaya bırakıp kucağına oturdum. Gözlerinin kenarlarında dura...