ÖN PATİLERİ ÜZERİNDE YÜRÜYEBİLEN KÖPEK HERKESİ ŞAŞIRTIYOR
Haberin başlığı beni neredeyse yok edecekti. Hayatım öyle boka batıyordu ki, artık yalnızca bunun gibi okunmadan geçilen haberler yapabiliyor, daha doğrusu editörüm Eddy başka içerikli bir haber yapmama izin vermiyordu.
Bunların hepsi bir cezalandırmaydı aslında.
Başbakan Boris Johnson' un genelevde birkaç kadınla birlikte olduğu fotoğrafları çektiğimde fotoğrafları yayımladan önce Eddy' e danışmış ve o da fotoğrafların mutlaka kamuyla paylaşılması gerektiğini söylemişti. Her ne şekilde başımız belaya girerse birlikte girecekti ancak burada kurban olan daha çok bendim.
Fotoğraflar dünyada kasırga etkisi yaratmıştı. Halk tarafından saygısını yitiren Johnson' u karısı da terk etmişti ve hatta kraliçenin bu olaydan hiç memnun olmadığı dedikoduları ortaya çıkmıştı. Ve sonra Johnson gazetemize dava açtı. Özel hayata müdahale ettiğimden dolayı işimin bittiğini düşünüyordum ancak Eddy her zaman rahat olmamı söylemişti çünkü biz gazeteciydik. Bizim işimiz buydu.
Eddy' nin avukatları, karşımızda ülkenin başbakanı olmasına rağmen bizi öyle iyi savunmuştu ki -hakimin Johnson' dan pek hoşlanmadığı da ortadaydı- hukuksal yönden herhangi bir ceza almadık. Ama Eddy, bir süre okunmayacak türden haberler yaparak kendimi unutturmam gerektiği belirtmişti. Çünkü Boris' i destekleyen herkes benden nefret ediyordu.
Bu durum çoğu zaman takip edildiğimi hissettiriyordu bana. Belki de bir araba çarpmasından son anda kurtulmam, yüzü maskeli birisi tarafından saldırıya uğramam -tanrıya şükür oradan bir polis geçiyordu- ya bir keresinde gece vakitlerinde penceremin taş atılarak parçalanması... İçimden bir ses bunları o sikik başkanın yaptığını söylüyordu. Benden intikam almak istediğini biliyordum. Ama ona bu zevki vermeyecek ve bir şekilde yaşayacaktım.
Ekranı kapatıp kıçımı ağrıtmaya başlayan koltuktan kalktığımda montumu giydim. Giyinirken aynı zamanda pencereden dışarıya bakmış ve yağan yağmuru görmüştüm. Sabah evden çıkarken şemsiyemi almalı, İngiltere' nin güneşli havasına aldırmamam gerekirdi.
Bir küfür mırıldanıp çantamı ve telefonumu da aldıktan sonra odamı terk ettim. Çıkışa kadar karşılaştığım herkesle vedalaştım ve iyi olduğumu göstermek adına her zamanki esprilerimi yaptım. İyi değildim. İçimde anlamlandıramadığım bir şeyler vardı.
Binadan dışarıya çıktıktan çok kısa bir süre sonra tamamen ıslaktım. Ellerim ceplerimde ve hızlı adımlarla eve doğru yürüyordum. Vakit geç olduğundan sokaklar pek kalabalık değildi. Bu da gözlerimin daha dikkatli etrafı izlemesine neden oluyordu. Çünkü takip ediliyor hissi tekrar kendisini göstermişti.
Omzumun üzerinden arkama baktım. Daha sonra sağa ve sola. Kimse yoktu. Öyleyse bu his neden böylesine güçlüydü?
Ana caddeden tenha bir sokağa saptığımda -bu sokak evime giden en kestirme yoldu- artık arkamdaki adım seslerini gerçekten de duyabiliyor ama dönüp bakmaya cesaret bulamıyordum. Zayıf bir sesin "Mariah." diye seslenişini duyana kadar.
Olduğum yerde durdum. Kalbim ağzımdan fırlayacak kadar hızlı çarpıyordu. Arkamdaki adamdan başka burada kimse yoktu ve...
Yavaşça ona döndüm. Tıpkı benim gibi her yanı ıslanmış olan adam benden yaklaşık dört metre uzakta, karşımda kıpırdamadan duruyordu. Uzun siyah saçları yüzüne yapışmış olsa da o saçlar gözlerindeki acıyı saklayacak kadar güçlü değildi. Belki de ağlıyordu.
"Kimsin sen?" dedim ellerimi ceplerime daha da bastırarak. Geçen seferki adam gibi maske takmaması aklımı karıştırdı. Ve bana böyle... Sevgi dolu bakması?
Sanırım şokta. Konuşmayı bırak, nefes alamayacak kadar zayıf görünüyordu. Gözleri hala yüzümdeyken omuzları çöktü, dudakları bir şey söylemek istercesine aralandı ama konuşamadı.
"Neden konuşmuyorsun?"
"Mariah." dedi aynı titrek sesiyle. Üşüyordu. Zaten üzerinde çok ince ve birbiriyle alakasız, eski kıyafetler vardı. "Ben..."
Bana doğru bir adım attığında ürkekçe geriledim. Bunun üzerine hareket etmeyi kesmişti.
"Boris' in adamlarından birisi misin? Bana zarar vermek için mi geldin?"
Başını iki yana salladı. "Sana zarar veremem. Hiçbir zaman vermedim."
Sözleri aklımı daha çok karıştırdı. "Tanışıyor muyuz?"
"Evet. Hayır, ben seni tanıyorum."
"Gazeteden mi? Bak, yaptıklarım için pişmanım. Anladın mı? Editörüm-"
"Seni her şeyden çok sevmiştim."
"Ne?" Bana doğru birkaç adım yaklaştığında bu sefer olduğum yerde kaldım. "Ne saçmalıyorsun?"
Bana açıklama yapacaktı ki, gözleri arkama kaydı. Neler olduğunu anlayamadan "Hayır!" diye haykırdı ve beni kolları arasına alarak yerlerimizi değiştirdi, bana siper oldu.
Korkunç bir patlama sesi duyduğumda kollarımdaki bedenin şiddetle sarsılışını hissettim. Dudaklarımdan bir çığlık kopmuştu. Korkuyla onun kollarına büzülüp başımı göğsüne yaslarken gözyaşlarımı tutamıyordum. Bir silah sesi daha duyuldu. Bedeni tekrar sarsılmıştı.
Polis sirenleri yankılandığında birisinin koştuğunu işittim. Bunu her kim yaptıysa kaçıyordu. Ama şu an bunu düşünecek bir durumda olamadım. Bana sıkıca sarılan ve iki ölümcül kurşundan hayatımı kurtaran bu adamla birlikte dizlerimizin üzerine çöktük. Dayanamayan bedeni yere yığılmıştı. Yüzü acıyla çarpılırken ağzının kanla dolduğunu gördüm. Buna rağmen gözlerini benden çekmiyordu.
"Neden bunu yaptın?" diye sordum ağlayarak.
"Sensiz bir hayat istemiyorum." Nefesi kesildi. "Bana söz ver. Söz ver."
"Ne için?"
"Küçük kapıdan geçme."
"Hangi küçük kapıdan?"
"Söz ver. O kapıdan uzak dur. Bana güven. Her zamanki gibi. Güven." Öksürdüğünde etrafa kan sıçradı. Nefes alışı gittikçe zorlaşırken sirenlerin yükselen sesi polislerin yaklaştığını haber veriyordu.
"Söz ver." Bir gözyaşı yavaşça akıp saçlarının arasına karıştı. "Lütfen."
Neden bahsettiğini bilmiyordum. Ama onu rahatlatmak için "Söz veriyorum. Kendini zorlama. Şimdi 999' u arayacağım." dedim.
Cebimdeki telefonu alacakken bileğimden yakaladı. Bu durumda bile normalinden çok güçlü oluşu beni şaşırttığında "Hayır," dedi zorlanarak. "Benim zamanım sona erdi."
Bileğimdeki parmaklarını aşağıya kaydırarak titreyen elimi tuttuğunda bir his yüreğimi sardı. Çok sıcak, çok tanıdık ama bir o kadar da yabancı bir his.
"Özür dilerim." dedi acı onu tamamen ele geçirdiğinde.
"Ne için?"
Bir daha konuşmadı. Benimkilerde sabitli olan gözlerindeki hayat söndüğünde tanımadığım bu adam için kalbim parçalara bölündü. Hala tuttuğum elini hiç bırakmadan, polisler gelene dek, orada ağlamıştım.
#zariah

ŞİMDİ OKUDUĞUN
the reaper • zm
FanficYabancı, küçük kapıdan geçmemesini söylediğinde Mariah onu dinlememiş ve kendisini on yedinci yüzyılın korsanları arasında bulmuştu.