Biri daha?

567 61 52
                                    

Ada'dan

Berkan, arkasını dönüp beni kolumdan tutarak hızla ayağa kaldırdı. Hareketiyle farkında olmadan canımın daha da fazla yanmasına neden olmuştu ama şu an bunu düşünmeye hakkım yoktu. Benim yüzümden tüm planın alt üst olmasına izin veremezdim.

Adım seslerinin yaklaştığını duymamızla Berkan, kolumu bırakmadan beni ağacın arkasındaki duvara yasladı. Heyecandan çığlık atmamak için kendimi zor tutuyordum. Güvenlik, bu tarafa doğru yaklaştığında bana daha da yaklaşıp aramızdaki mesafeyi kapattı.

Adam, elindeki feneri bu tarafa doğru tutuyordu.

"Kim var orada?" Bizi fark edebilme olasılığı çok yüksekti. Nefesimi tutup Berkan'ın yüzüne baktım. İşaret parmağını dudaklarına götürüp sessiz olmamı işaret etti. Boşta kalan elini de bana güvenmediğinin işareti olarak dudaklarıma bastırmıştı.

Ona gözlerimi devirerek duvara mümkünmüşçesine daha da sindim. Benim geri atmamla sanki özellikle yapıyormuşçasına Berkan da bana yaklaştı. Artık nefes alışverişini tenimde hissedebiliyordum.

Bakışlarımı gözlerinin içine diktiğimde bana bakmadığını fark ettim. Kahverengi gözleri güvenliğin üzerindeydi.

Yutkunup kalbimin sesinin dışarıdan duyulmaması için bildiğim bütün duaları okumaya başladım. Böylece sonsuz bir bekleyişe girmişken siyah bir kedinin bacaklarımın arasından kayıp güvenliğin olduğu tarafa kaçması bir oldu.

"Kediymiş." Adam, kendi kendine söylenerek uzaklaşırken tuttuğum nefesimi bıraktım. Berkan, elini ağzımdan çeker çekmez duvarla onun arasında kalan bedenimi kurtardım.

Vücuduma maksimum seviyede adrenalin ilave edilmişçesine kalbim hâlâ delicesine çarpıyordu.

Çapkınca gülümseyip bana döndü. Gerilme sebebimin sadece yakalanma hissine bağlı olmadığını anlamıştı ve bu durumun hoşuna gittiği fazlasıyla aşikârdı.

"Gidelim mi artık? Bir daha yakalanma korkusuyla yüzleşecek enerjim kalmadı." Konuyu değiştirdiğimde yüzündeki gülümseme silinip yerini ciddi bir ifadeye bıraktı.

"Haklısın, Emre ve Gül çoktan odaya ulaşmıştır."

Gül'den

"Emre hadisene artık!" Kısık tonda konuşsam da bıkkınlığım sesime yansıyordu.

Emre, söylenmemden usanmış gibiydi. Sinirle bana dönüp kaşlarını çattı.

"Oyun oynamıyorum herhalde." Tekrar kapıya dönüp anahtarlardan birini daha yerleştirip çevirdi. Yaklaşık 17. anahtar deneyişimizdi.

"Sonunda! Bu kadar anahtar nereyi açıyor olabilir amına koyayım?" Kapıyı açıp içeri geçtiğinde ettiği küfüre karşılık omzuna vurdum.

"Yanında benim olduğumu unutuyorsun." Söylediklerime karşılık alayla güldü.

"Gören de seni iyilik meleği sanacak," duraksayıp gözlerimin içine baktıktan sonra devam etti. "yalan makinesi."

Gözlerimi kısarak aynı şekilde ona baktım. Bir süre öylece kaldıktan sonra pes edip bakışlarını ilk çeken ben olmuştum.

"Geçelim hadi. Zaman kaybetmeyelim artık." Onun gibi içeri geçtiğimde etrafımı inceleme fırsatım olmuştu. Ortam bilim kurgu filmlerinden fırlamışçasına bir atmosfere sahipti.

Ona yakın son teknoloji bilgisayarların ekranlarında okulu izleyen kameraların görüntüsü vardı.

Yapmamız gereken belliydi. Kutu olayının patladığı günün kayıtlarını bulacaktık.

RİSK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin