Sabaha kadar yarı uyur yarı uyanık bir şekilde kucağımda kızımla geceyi bitirdiğimde tamamen uyanmamı sağlayan şey çalan telefonumdu. Saatin dokuza geldiğini bile anlamamış olduğum için bir ara gerçekten uyuduğumu anladım. Kendime gelemeden telefonu açarken kucağımda kıpırdanan kızımı sıkıca tutup konuşmaya çalıştım. Arayanın bir başvurum için dönüş yaptığını anladığımda rahatladım. Hemen gelebileceğimi söylerken sadece bu işe alınıp en azından bir sorunumdan kurtulmak istedim. Gün içinde bir ev, kalacak bir odayı da bulup bu çaresizliğe bir son vermek tek dileğimdi. Ama sabah güzel başlamışken halledemeyeceğim bir şey şey olmadığına inandım.
Melek'i uyandırıp yemesi için bir şeyler bulurken büfeden tost almaktan başka bir seçenek görmedim. Etrafta daha dağlıklı görünen hiçbir şey yoktu. Kötüler arasındaki en iyiyi seçerken benim canımsa hiçbir şey istemedi. Melek için kendime de iyi bakmam gerektiğini biliyor olsam da aklımdaki sroun yok olmadan bir şey yiyemeyeceğimi biliyordum. Görüşme bitip işe alındığımda ancak rahatlayabilecektim. Öncesinde hiçbir şey beni rahatlatamazdı.
Yol boyunca yanımda kızımla içeri girip giremeyeceğimden emin değildim. Onunla bir görüşme yapmam profesyonellik açısından pozitif bir not vermez, aksine elimdekini de alırdı. Bu nedenle otobüsten indiğimde onu yakında başka bir kafeye bırakmaya ve onu bir süre oyalama amaçlı en sevdiği pastadan almayı uygun buldum. Dar sokaklardan geçip kafeyi görevildiğimde yakınında, tam karşısında olan kafeyi gözüme kestirdim. Melek orada güven içinde pastasını yerken bende görüşmeyi yapıp belki de oradan yeniden bir iş sahibi olarak çıkabilirdim. Düşündüğüm şeyi yapıp bavulumla kızımı bırakırken o çoktan beni unutmuştu. Mozaik pastayı gördüğünde tüm dünyayı unuttuğundan bunu üzerime alınmadan garsona ona kısa bir süre göz kulak olmasını rica ederken diğer kafeye geçtim. Sonunda yapacağım ilk iş görüşmesi için heyecanımı bastırdum.
"Merhaba, ben iş görüşmesi için geldim." Karşıma çıkan ilk garsonla konuştuğumda samimi bir şekilde gülümseyip benim önümde ilerlemeye başladı. Kafenin sağ köşesindeki masa da oturan adama götürdüğünde hayatımın kararlarından birini verecek kişiye karşı gülümeseyip onun konuşmasını, bir hamle yapmasını bekledim
"İsminiz?"
"Beren Masal Yılmaz."
"Maalesef, sizinle görüşmemiş iptal edildi." Anlamsızca adama bakarken daha bir saat önce hemen gelmemi söyleyen kişi olabilecek bu adamın neden fikir değiştirdiğini bilmek, beni bu şekilde buraya getirip sonra da göndermelerinin nedenini öğrenmek istedim. Olsaydı bu bir iş görüşmesi olacaktı, çocuk oyuncağı değil. Bana bu nedenle gerçeği söylemek zorundaydılar.
"Neden?"
"Çünkü senin gibi kötü bir çalışanın burada çalışıp yine karşıma çıkmasına ve bana hakaret etmesine izin veremem." Sese, arkama döndüğümde günler sonra yine onu gördüm. Şaşırmam gereksizdi. Bunu yapacağını zaten söylemişti. Fakat bunu bir gösteriye, eziyete çevireceği hakkında en ufacık bir fikrim yoktu. Vermek istediği mesajı alıyordum. Ama onun eline ne geçtiğini de merak ediyordum. Bana eziyet etmek ona hiçbir şey sağlamayacaktı.
"Bilerek yapıyorsun. Bir haftadır gittiğim her yerde bu oluyor. Eline ne geçiyor?"
"Öfkemi soğutuyorum."
"Soğuduysa artık beni rahat bırakır mısın?"
"Özür dilemen gerekiyor."
"Özrü gerektiren bir şey yapmadım." Ben ondan özür dileyecek hiçbir şey yapmadım. O kadın için onunla konuşmam bir suç değildi. Ona söylediğim şeyler ise hakarek değil ona dair gerçeklerin dile getirilmesiydi. Kendisi ile barışamıyorsa bu benim değil, onun sorunu olabilirdi. "O kadını o halde görmezden geldiğin için özür dilemeyeceğim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELEK MASALI
General FictionEn çaresiz kaldığın anda kendini çare yap. Seni, sevdiklerini senden başkası kurtaramaz.