Sabah tanımadığım bir odada uyanırken hafızam hızla yerine geldi. Ömer'in söylediği oteldeydim. Yanımda uyuyan kızımı gördüğümde bir gün daha başlamak üzereydi. İş bulma hakkında hiçbir ihtimalimin, öngörümün olmadığı bir gün daha başlıyordu. Üstelik bugün okula gütmem gerekiyordu. Suzan Hoca'nın telefonunu açmam yapabileceğim en büyük hata olarak mazime yazılırken derse de girmem gerecekti. Her ne olursa olsun okula gitmem için baskı yapmıştı ve ben en çok istediğim şeye hayır diyememiştim. Yapacak bir şeyim yoktu. İş bulamayacağımı zaten biliyordum. Onun kolunun uzandığı hiçbir yer bana iş vermeyecekti. Ki bende onun kolunun nerelere uzandığını bilmesem de tahmin ediyordum. Derse girmek, okula kızımla gitmek hem gururum hem moralim için tek nefes alabileceğim çareydi. Belki ders arasında birileriyle konuşurken ev arkadaşı arayan birilerini, ya da girebileceğim bir iş bulabilirdim. Okul dönemi yeni açılmışken kolay olmayacağını biliyordum ama her zaman bir ihtimal olurdu ve buna güvenmeliydim.
Melek'i uyandırıp kahvaltı ettiğimizde okula gidecek olmak onu mutlu etmişti. Belki benimle aynı yolu seçmeyebilirdi ama ileride okulu seveceğini bilmek de güzeldi. Taksim Meydanı'na çıkarken gün yeni aydınlanmamış, şehir henüz ısınmamış olsa da sessizlikte yürümek, kızımın adımlarının sesini dinlemek güzeldi. Yolda gördüğü tüm kedilere selam vermese daha hızlı olabilirdik ama onu en sevdiği canlılardan uzak tutmam söz konusu bile olamayacağından onun mutlu olmasını izledim. Henüz tam gelmemiş sonbaharın kendini belli etmeye çalıştığı ağaçlar arasından geçtik. Gezi Parkı her zamanki gibi güzel ve sabah için fazla mahsundu. Bir zamanlar onun için savaşanlar varken olduğu gibi değildi. Canlılığını, özgürlüğünü kaybetmiş gibiydi. Özgürlüğünü kaybeden, özgürlüğünü internette makyaj videosu izlemeye vererek gözünü kırpmadan yok eden, devrimden, direnişten haberi olmayan, hakları için savaşmayan genç bir nesil varken, altı yılda her şey tersine dönmüşken Gezi Parkı'nın da böyle görünmesi kaçınılmazdı. Taksim bile aynı değildi. Kadıköy İskele'ye planlanan gösteriş camisinin bir benzeri buradaydı. Her yerde Araplar, kırmızı kafalı keller, Türkçe değilde Arapça olan ilanlar vardı. Suriyeli, kendi vatanını savunmaktan acizlerin yılbaşı kutladığı, şehrin sahiplerinin saklandığı bir Taksim vardı. İstiklal ise artık kendisi gibi değildi. Kaliteli her şey yok olup avamlar tarafından esir alınıyordu. Arter, Borusan gibi sanat destekçileri, eski Pera'lılar, herkes bu Araplaşan caddeden uzaklaşıyordu. Basitliğin, bilgisiz ve seviyesizlerin takip edildiği bu günlerde sanatta özgürlükte raflarda bulunmuyordu. Bir iktidar gitse de yenisinin eskiyi silmesi yüzyıl sürebilirdi. On yedi yılda bin yedi yüz geri gitse daha iyi olabilecek ülke haziran erken seçimini daha uzun süre atlatamayacaktı. Ama birgün düzelecekti. Cemaatlerden, eli kolu uzun adamlardan, şeriatçılardan son padişah gibi ülkeden kaçan son cumhurbaşkanının kaçıyla kurtulan ülke bundan da kurtulacaktı. Yıllar önce iflas eden Yunanistan bile belini doğrultmaya başlamıştı. Uzun yıllar kaçılan paralardan, sömürme konusunda durulmayan bu ülkede bir şekilde kendine gelecekti.
Haftasonu geri kalan eşyalarımızı o ucuz otel odasına getirmeyi düşünerek metroya inerken ders sürecinde kızımla ne yapacağımı merak ettim. Onunla özellikle bu derse giremezdim. O yaşlı ve muhtemelen huysuz profesörün dersine bir çocukla girmem söz konusu bile olamazdı. Onu en iyi yöntemle okuldaki arkadaşlarımdan birine en kötü Orhan Ağabey'e bırakabilirdim. Veznecilerden yüzeye çıkarken bugünün başıma ne getireceğini ya da daha kötü ne yaşayacağımı düşünmemeye çalıştım. Kızımı sevimli kantincimize emanet ederken saati görene kadar da acele etmeden yürüdüm. Fakat fark ettiğimde ilk dersimden bir süşman edinebileceğini anladım. Sinan İntem eğer dakikse bu beş dakika bana beş yıl kadar uzun bir süre azap verebilirdi.
"Geç kaldığım için özür dilerim." Kapıyı kapatmaya çalışırken hocanın yüzüne bakamadan özür diledim. Amfi 5'in kapısını bu sene yine yapmamış oldukları için sakin kalmaya çalışma girişimim pek başarılı değildi. Ferit Hoca'nın dersinde olduğu gibi bir rüzgar ya da bir kedi bu kapıyı açarsa yine dar bir dersliğe taşınmayacağımızı umarak kapıyı sonunda kapatabildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELEK MASALI
Ficción GeneralEn çaresiz kaldığın anda kendini çare yap. Seni, sevdiklerini senden başkası kurtaramaz.