Sinan ile Melek yapbozlarının başına gittiklerinde masayı toplama işini yine bana yıktıklarını görmezden geldim. Son bir haftadan, buraya geldiğimizden beri ortaklaşa çalışma, görev paylaşımı kuralları unutulup gitmişti. Kurallar hakkında yeniden konuşmamız gerektiği gibi unutanlara karşı da bir takım yaptırımlar bulmak zorunda kalacaktım. Yapboz ya da film eğlencelerini ellerinden almakla tehdit etmemin onlar üzerinde işe yarayacağını biliyordum. Tabakları almak için masaya dönerken de bundan daha iyisini bulamayacağım konusunda emin olurken karşımda Sinan'ı buldum. Melek'i masa başında sehpa başında bırakıp gelme nedenleri çok çeşitli olmadığından amacını anlamam güç değildi.
"Her gün hakkında yeni bir şey öğrenmeye ne kadar devam edeceğim acaba?" Kolları beni sararken karşılık vermemek için kendime engel oldum. Doğum günü mevzusu araya girmiş olsa da hala kızgındım. Onunla uğraşmaktan da asla vazgeçmeyecektim. Özellikle bugün beni kara gömmelerinden sonra ona bir süre rahat nefes aldırmama konusunda kararlıydım. "Kaç oluyorsun şimdi? Yoksa hâlâ reşit olamadın mı?"
"Yirmi dört. Ve bence sen benim reşit olmamla pek ilgilenmemelisin. Zira geçmişe yönelik suç kapsamında olabilirsin." Bu yalan değildi. Hamile kaldığım zamanının ne zaman olduğu konusunda benden daha bilgili ve suçlu olduğunun farkındaydı. Benim rızam olup olmaması bu durumda pek önem teşkil etmiyordu. Tabii onun içinde pek önemli değildi. Tehdidime rağmen yüzündeki sırıtış gitmediğinden bir darbe daha vurmaktan kaçınmamaya karar verip onu yine yaş üzerinden sinirlendirmeye karar verdim. "Hem yaşlı olduğunu düşünürsek sen hapishanelerde çürürken kendime daha gencini arayabilirim."
"O öyle pek kolay olmaz. Üstelik daha otuz iki oluyorum. Bu pek artık yaşlı anlamına gelmiyor."
"Sakallar olduğunda genç görünmüyorsun Sinan Amca. Yoksa dede mi demeliyim?" Öpüp onunla uğraşmamı böldüğünde karşılık vermek istemesem de kendime engel olamadım. Yarın doğum günü olduğu için biraz şımartılma ve şımarma hakkı olabilirdi. Hatta belki Melek ile ona bugünkü yaramazlıkları yüzünden bir af çıkarmalıydım.
"96 doğumlu birinin bunu demesi fazla saçma. Sen kaşınıyorsun." Ne olduğunu anlayamadan ısırdığında ondan kurtulmaya çalıştım ama tekrar öptüğünde kurtulamayacağımı anladım. O bana göre biraz fazla uzun ve güçlüydü. Onunla birebir mücadeleye girmeye kalkışmadığım her seferde olduğu gibi teslim bayrağını çektim ama bir anda durup yüzüme baktığından ters giden şeyin ne olabileceği konusunda hiçbir fikrim yoktu. "Bir saniye!" Masaya doğru birkaç adım gerilediğinde aklına takılan şeyi anlamaktan uzaktım. "Sen 3 Şubat 1996 doğumlusun."
"Günaydın. Senin anlama hızın biraz yavaşladı sanki? Bir yaş daha almadan hafıza sorunları yaşar hale geldin." Dalga geçmek için söylediğim şeyi bir an duymadığını düşündüm. Kafasına bir şey takışmışa benziyordu. Bir anda ortaya çıktığı gibi onun gerçeklikten kopmasına neden olmuştu. O gün ne olabileceğini düşünürken Masal'ın annesiyle beraber onun doğum gününün ertesinde öldüğünü anımsadım. Ve bu ölüm tarihi tam olarak benim doğduğum güne denk geliyordu.
"Bir hastanede aynı gün kaç çocuk doğar? Bunların kaç tanesi kız olur? Aynı gün aynı yerde doğan kaç bebeğin adı Masal olabilir?" Beni duymadan konuşurken kafasında kendine cevap veriyordu. Orada olduğumun, nerede olduğunun farkında değil gibiydi. Onun bu haline bir çözüm bulup Melek'i endişelendirecek bir şey olmasını engellemeliydim. Yapılabilecek en iyi şey onu konuşturmak, aklındakinin kendi kulağıyla duymasını sağlamaktı.
"Sinan sen iyi misin? Kafana takılan ne? Belki konuşursak beraber bir yanıt bulabiliriz." Bir cevap vermesini, aklındakini söylemesini beklerken bir anda gözlerini gözlerime diktiğinde aklından geçenin bir delilik olduğunu düşündüm. Aklında beliren düşünce her neyse bunun akıllıca bir şey olmamasından korktum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELEK MASALI
General FictionEn çaresiz kaldığın anda kendini çare yap. Seni, sevdiklerini senden başkası kurtaramaz.