Bir yerlerden tanıdığım bir şarkı çalarken şarkının Pera'ya ait olduğunu hatırladım. Müzik bitip sözler bittiğinde hatırlamaya çalışıyordum. Sözlere dikkatimi veremeyecek kadar başım ağrıyordu ama ağrıyı yok saymaya çalıştım. Gözleri öyle derindi ve bilmiyordu onda nasıl da kaybolduğumu; Belki değil hiç tanımıyordu beni kaybolup da kendimi onda bulduğumu bilmiyordu. Çok eski değildi. Altı yıl olmuş olması lazımdı. Pera'nın o zamanlar yayınlanan albümdeydi. Sevdiğim bir şarkıydı ama benim için hiçbir şarkıları üç yıl sonra çıkardıkları 'Sevgilim İyi ki Doğdun' kadar güzel değildi. Fakat bunu neden dinlediğimi bilmeden kafamı kaldırabildim. Müziğin sesi aniden kesilirken önümde ışıklara vardı. Büyük bir karanlığın içindeki düz bir çizgi gibi devam eden ışıklardan gözlerimi ayırabildiğim de yanımda nefes alana baktım. Sinan'ı, Sinan Hocayı gördüğümde ise istemsizce yerimde daha dik bir konuma gelirken neler olduğunu hatırladım. Hatırlamak istemediğim halde bunları hatırlamaktan da ondan da kurtulamayacaktım.
"Ayıldığında korkma diye bekledim. Ben sana yiyecek bir şeyler almaya gidiyorum. Arka koltukta temiz spor kıyafetlerim var. Ben gelene kadar onları giy ve beni bekle, bir yere gitme gibi bir düşünceyi aklından geçirme. Montu giymeyi de sakın unutma. Hasta olursan Melek'e bakacak kimse olmaz." Korkuyla başımı sallayıp onu onayladım. Hiçbir zaman itirazı kabul etmeyecek bir şekilde göründüğü halde bu defa daha da sert bir sesle konuşmuştu. Eline yine ve yeniden düşeceğimi bildiğimden eziyetimi uzatmamayı tercih ettim.
Arabada yalnız kaldıktan sonra hızla çantasından söylediği şekilde bir eşofman altı ve basit bir üst aldım. Onu kızdırmak isteyecek bir durumda değildim ama kıyafetleri çok yoğun bir şekilde parfüm kokuyordu. Aşırı kokulardan her zaman nefret ederdim. İçinde bulunmak zorunda olduğum kıyafetlerin kokusundan da hoşlanmamıştım. Ölçülü kullanılmış olsa sorun olmazdı ama her nefeste kokusunu duymak iyi hissettirmiyordu. Kokuyu önemsememeye çalışıp montu giydim. Dar alanda işkence çekerek istediklerini yapsam da bu onunla çok uzun zaman geçirmek için değildi. Bir an önce eziyetinden kurtulmak için uslu olmaya çalışıyor ve birde teşekkür etmem gerektiğini biliyordum.
Zaman geçip Sinan Hoca gelmezken aklıma buna benzer bir arabada uzun bir yolculuk yaptığımız o gün geldi. O günden bugüne onda değişmeyen şeylerden biri hep aynı markanın aynı model arabasını kullanmasıydı. Yıl bazındaki değişimleriyle arabalarını değiştiriyor gibi görünse de başka bir şey denemiyor gibiydi. Parfümü de görünümü de değişmeyen bir adam için pek şaşırtıcı değildi. Ama internetteki birkaç fotoğrafından sakalsız ve daha kısa saçlı olduğu zamanlar olduğu anlaşılıyordu. Lakin bu görünüm bana denk gelmemişti. Denk gelse ne olurdu bilmesem de en azından ona karşı daha az önyargılı, daha çok hoşgörülü olabilme ihtimalim vardı. Melek gibi bende sakallı tüm insanlardan kaçmak istiyordum. Yolumu onlar ile karşılaştığımda değiştirdiğim gibi bir gerçek olsa da Sinan'dan kurtulamıyordum. Tekrar Sinan Hoca demem gerektiğini düşündüm. Geçmiş ve bu gece olanlar yoktu, unutulacaktı. O benim sadece hocamdı ve diğer hiçbir şeyin, Melek ile ikisinin özel durumunun önemi yoktu. Melek'in onunla bir bağlantısı olduğu gerçeğini düşünmemeliydim. Anlamaması içinde her şeyi yapmam gerekliydi.
"Bir şeyler ye, bayılacak gibisin." Kapım açılıp kucağımda aniden bir paket bulduğumda korktum. Sessizce ortaya çıkma konusunda çok korkunç bir ustalığı vardı. Pakete ve içinde olan şeye bakarken mutlu değildim. Noodle ile aram iyi değildi ve tüketmeyi tercih etmem için açlıktan ölüyor olmam gerekirdi. Ki pekte aç sayılmazdım ama şu an bunu yemek istemiyordum. "Lütfen, kendin için değilse bile kızın için bunu yap. Birkaç haftada ne kadar zayıflamış olduğunu muhtemelen anlamıyorsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELEK MASALI
General FictionEn çaresiz kaldığın anda kendini çare yap. Seni, sevdiklerini senden başkası kurtaramaz.