toprak°17

20.9K 572 44
                                    

"Buldunuz mu videoyu göndereni?" konuyu değiştirdiğinde derince bir nefes aldım, rahatlamıştım. "Hayır." dedim ve devam ettim. "Bulsak kesin haberin olurdu. Küçük çaplı bir savaş çıkacak çünkü." kıvrılan dudaklarımı engelleme gereği hissetmedim. "Hazırlanmışsın savaşa." kaşlarını kaldırıp yapmacık bir korku ifadesi yerleştirdi yüzüne. "Hem de nasıl." dedim yeniden o sahneyi hatırladıkça ve Almina'nın gözyaşları, Barkın'ın sanki dünyanın en masum insanıymış gibi olan tavırları kan akışımı hızlandırıyor, sinirlenmeme sebep oluyordu.

"Normale döndü mü durumlar?" bar tezgahının üzerinde olan telefonu alıp açtı. "Bir tane okuldan atılma tehlikesi geçirdim, daha doğrusu ortak geçirdik, Barkın, Kayla falan. Barkın'ın muhteşem özel hayatının detaylarını öğrendim." elindeki telefondan kaldırdığı bakışlarıyla dikkatle beni dinliyordu.

 "Birde Almina'nın canının yandığını görüyorum ama yardım edemiyorum." Almina'nın neredeyse hiçbir şey olmamış gibi davranması doldurdu zihnimi. Aynıydı ama her zamanki enerjisi yoktu üzerinde. Ya da ben o kadar aptaldım ki ne aşkını ne de canının yandığını görebilmiştim.

Denizhan birkaç dakika beni yalnız bıraktıktan sonra elinde dizlikler ve yedek kaskıyla geldi. Takmam için bana verdikten sonra bir türlü beceremediğim için dizlikleri giydirip dışarı çıktıktan sonra da kaskı kafama geçirmeme yardım etmişti.

"Ben inip koşabilir miyim?" birkaç dakikadır neredeyse bomboş olan yolda olmamıza rağmen trafikte bile kullandığından daha yavaş kullanınca artık dayanamayarak konuştum. "Birazdan da aynı özgüveni bekleyeceğim." dedi dikkatinin bende olmadığı ses tonundan dahi anlaşılıyordu.

Geçen neredeyse on dakikanın ardından sahile çok yakın, bir çeşit pistin önünde durdurdu motoru. Bir çeşit pist diyordum çünkü etrafta bir işletme ya da görevli yoktu sadece birkaç damalı bayrak bana pist atmosferini hissettirmişti. Denizhan motorun üzerinden inmeden sol ayağını zeminle buluşturdu. "Sıkı tutun." tam ağzımı açıp konuşacakken yeniden hareket ettik. 

Bomboş pistte kulaklarımı dolduran tek şey başımı döndüren motorun sesiydi. Kafamdaki kask buna engel olsa da saçlarımın rüzgarda dalgalandığını hissediyordum. O kadar hızlıydı ki yolun kenarındaki nesneleri bile görmekle görmemek arasında kalıyordum. 

Daha önce yaşadığım hiçbir şeye benzemiyordu. Adrenalinin damarlarımda gezmeye başladığını hissettiğimde önümdeki bedene iyice kollarımı doladım. Çünkü yaşadığım his kollarımı açmamı ve bacaklarımı, kollarımı yalayan rüzgara teslim olmamı istiyor gibiydi.

Özgürlük gibiydi, gerçekten özgürlük gibiydi sanki, ama bana göre bir özgürlük değildi. Belki önümdeki bedenin özgürlüğüydü sanki uçmak gibiydi, gökyüzünde uçmak gibi, manevralar yapmak ve özgürce gezmek gibiydi, rüzgarı hissetmek, uçmanın, özgürlüğün bedelini kanatlarının yorgunluğla ödemek gibiydi. Hissetmekti, damarlarındaki kanda gezen o adrenalini, o serseriliği hissetmek gibiydi. Benim henüz keşfettiğim o serseriliği.

Daha çok kendini özel hissetmek gibiydi, benim için öyleydi. Gökyüzünde kanatlanmak gibiydi. İyice kollarımı doladığım beden için neydi bilmiyordum. Hükmetmek miydi? Neredeyse hiç hissettirmeden uçtuğu asfalta hükmetmek miydi? Ya da kendini boşluğa bırakmak mıydı? Her şeyi unutmak.

 İyice hızlandığı da artık içimden bağırmak geliyordu aynı zamanda paralel bir korku. O kadar hızlıydı ki sanki çarpacak gibi, yoldan çıkacak ya da alev alacak gibi. "Çok güzel." Neredeyse boğazımı acıtacak kadar son sesle bağırdım. Sesimi duyduğunu düşünüyordum ama herhangi bir tepki vermemişti.

"İyi geliyor mu sana gerçekten burası?" karşımdaki maviliği işaret ederek sordum. Neredeyse batmak üzere olan güneş renginin kızıl, turuncu bir renge evrilmesine neden oluyordu. Başını kaldırıp sorduğum sorunun ciddiyetini kavramaya çalışıyor gibi bir ifade takınmıştı. "Ciddisin." Elindeki bira kutusunun açma halkasını açtıktan sonra büyük bir yudum aldı. 

Benden başka herkese çok iyi gelecek bir yerdi. "Galiba saçmaydı." hafifçe kıkırdayıp yanımda duran bira kutusunu elime aldım. "Bana genelde kasvetli gelir deniz." gözlerimi gün batımı manzarasından oturduğum bankın hemen önünde yerde bağdaş kuran bedene çevirdim. "Bir de gün batımıyla birleşince daha da ağır gibi." 

Bakışlarını gün batımından ayırmadan elindeki kutuyu yeniden ağzına götürdü. "Bana genelde huzurlu gelir." duraksayıp devam etti. "Romantik, pastoral." Denizhan konuşmaya devam ederken elimle sardığım kutuyu açıp küçük bir yudum aldım. "Genelde herkesin hissettiği duygular işte."dedi, bu defa büyük bir yudum daha alıp kafamı salladım. 

"Bilinçaltımda kötü hisler uyandırıyor." hissettiklerimi kelimelere dökmeye çalışarak bu defa ben konuştum ve  istemsizce kıkırdadım. "Boğulma tehlikesi falan mı geçirdim acaba." bu defa daha büyük bir kahkaha attığımda Denizhan yeniden kafasını kaldırıp kısa bir bakış attı.

"Bilinçaltın beklediğimden masummuş." yüzünde sabahki bomboş ifadesi yoktu, ya da eğlendiği keyifli ifadesi, gergin ruh hali de yoktu. İlk defa dümdüzdü. Gökyüzünün etkisiyle bir parça kızıllık barındıran bakışları, olabildiğine normaldi. "O kadar da değil." ses tonumdaki alaylı ifadenin aynısını yüzümde de barındırıyordum muhtemelen. 

Onaylayıp ve bir şeyler mırıldanıp  yeniden önüne döndü muhtemelen bitmiş olan kutuyu kenara koyup yenisini açtı. Bacaklarımı kendime doğru çekip oturduğum bankın üzerinde bağdaş kurdum.

"Bugün için teşekkür ederim. Hayatımın en güzel günlerinden birisi falan olabilir." devam ettim. "Anlamlı, heyecanlı, daha güzel." istemsizce kıkırdadım. Alay ettiğimi düşünmemesi için. "Ciddiyim." diyerek ekledim.

Motoruyla aşırı derecede hız yapmıştık, sonra piste gelen diğer motosikletlere küçük bir yarışa bile girmiştik, daha sonra da sahil kenarında bir mekanda öğlen yemeği yemiştik. Ödediğim hesap günün tüm güzelliklerini gölgede bırakacak cinsten olabilirdi ama kendim etmiş yine kendim bulmuştum. Daha sonra motoru bırakıp yürümeye, gezmeye, keşfetmeye başlamıştık. Sonrası da olduğumuz yerde elimizdeki biralarla günbatımını seyrediyorduk.

"Bir tane daha alabilir miyim?" önümde oturan bedenin omuzlarına tutunup yerdeki yerdeki bira kutularından birine ulaşmaya çalışıp başarısızlığa uğradığında sormuştum. Bir kutuyu alıp yukarıya doğru uzatırken konuştu. "Sarhoş olayım deme." elindeki birayı alıp açtıktan sonra büyük bir yudum içtim. "Merak etme." bir yudum daha içip devam ettim. "Çikolata mı oradaki?" ellerimle poşetin içini işaret ettiğimde az önce yaptığı gibi onu da alıp yukarıya doğru uzattı. 

"Açsana." aldığım çikolata paketini açamayınca Denizhan'ın kucağına doğru atıp elimdeki kutudan iki küçük yudum daha aldım. Tadı iyice hoşuma gitmeye başlamış, az önceki kasvetten neredeyse üzerimde eser yoktu. Daha çok içimden koşmak, zıplamak, kahkaha atmak gibi eylemler geliyordu. Elimdeki biradan bir yudum daha aldığımda Denizhan kafasını bana çevirdi. "Sarhoş mu oldun sen?" kafamı hayır anlamında salladığımda kıkırdadım. "Sadece hoş oldum. Hoş, sar yok." bu defa da dediğim şeyin saçmalığına gülerken devam ettim. "Çikolata?" elimi önüne doğru uzattım.

Birkaç saniye içinde paketi açıp elime tutuşturup önüne döndü. Bir ısırık aldığımda bitmek üzere olan kutuyu salladım. "Bir kutu daha." oldukça ciddi görünen ifadesiyle ters bir bakış attı. "Hayır." gözlerimi devirip omuzlarından tutundum. Yerdeki kutulardan birini daha almaya çalışırken kolumdan tutup engelledi.

Son bir yudum daha alıp biten kutuyu yere fırlattım. Sahilde oturuyorduk ama neredeyse kimse yoktu sadece birkaç kişi görmüştüm onlarda oldukça uzaktaydı. "Hiç aşık oldun mu ?" sorduğum soruyla hızla bana dönüp korkunç bir ifadeye bürünmüştü ya da iyice kararan havadan ben öyle görüyordum. "Merak etme, yavşamak gibi bir niyetim yok." derin bir kahkaha attım. "Hayır." oldukça keskin bir şekilde reddettiğinde yeniden önüne döndü. Yeniden bir sessizlik oluşurken bu defa Denizhan bozmuştu.

"Sen?" sorduğu soruyu beklemiyordum ama küçük çaplı bir sevinç yaşayıp konuştum. "Oldum." kollarımı omuzlarına koydum. "Bir kutu daha verirsen anlatırım." boynunu çevirip gördüğüm en ters bakışlardan birisini gönderdikten sonra eline aldığı kutuyu yukarıya doğru uzattı. "Eve gidemeyecek duruma geldiğinde, yardım edeceğimi düşünme." elindeki kutuyu alıp açtım. "Üç tane biradan sarhoş olmam." 





Mavisini Arayan Deniz (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin