deniz°8

16.6K 527 113
                                    

Annem derince bir nefes aldığında kapıyı yavaşça açtı. Tamamen refleks olarak gözlerim kapıdaki bedeni bulduğunda içimdeki duygu karmaşı öyle bir harlandı ki. Gözlerimi neredeyse bir yıldır görmediğim bedende gezdirdim. 

Onu o kadar çok özlemiştim ki, kimseye fırsat vermeden boynuna sarılıp hasret gidermek istiyordum. Bir yandan da kırgındım işte. İçimdeki çocukça hevesi bile söndürecek kadar kırgın. O kadar çok sebebim vardı ki. 

Hayatımın son sekiz yılında onu toplam on defa belki görmüştüm, telefon görüşmeleri dışında. Ve onu her gördüğümde aynı duygular tekrar tekrar zihnimi dolduruyordu. Ben de o duygu seli içinde kendimi yiyip bitiriyorum işte. Fakat daha sonra yaptığım gibi onu da boşvermiştim. Bir savaşın ortasında kalmaktansa görmemeyi, her şeyin üzerini kapatmayı tercih ediyordum.

"Hakan." dedi annem. Süren birkaç saniyelik sessizliği bozarak. "Hoşgeldin." elini tam kapının önünde durup üçümüzü de dikkatle inceleyen bedene uzattı. "Hoşbulduk Efsun." babamda aynı şekilde elini uzattığında kısa bir selamlaşma faslından sonra içeriye girdi, annemde ardından kapıyı kapatmıştı. 

Almina'nın babasını es geçip bakışlarını ben de sabitledi. O kadar çok özlemiştim ki onu. Onun gözlerinde de aynı özlemi görme sebebim belki de buydu. O özlemin gerçek olduğuna inanmıyordum eğer olsaydı gelirdi değil mi? Daha sık gelirdi daha çok gelirdi. Ve biz neredeyse ayda bir zorla yaptığımız telefon konuşmalarını daha sık yapardık. 

"Elis." dedi tereddütle bana bakarken. Belki de ilk defa onu görür görmez ona yapışmadığım içindir. Onu görür görmez şaşırmaya bile fırsatım olmadan onu sevgimle sarmamı beklediği için şaşırmıştı. Ama ben daha fazla içimdeki özlemi duymazdan gelemedim ve kendimi ona sımsıkı sarılken buldum. Kendimce bir aptallık daha etmiştim. 

Aynı şekilde sırtım sarıldığında kendimin tanıdık, güvendik o kollarda olduğunu hâlâ hissediyordum. Zaman geçiyordu araya günler, insanlar, olaylar giriyordu ama bazı duygular hiç değişmiyordu. O sıcaklık, o tanıdık güven hissi hâlâ aynıydı.

"Geleceğini neden haber vermedin?" kollarımız ayrıldığı zaman sistemle sordum. Gözlerini sevgiyle üzerimde gezdirip konuştu. "Çok ani oldu." birazcık duraksayıp devam etti. "Aslında planlarımın içinde yoktu, uçağım bile bir saat önce indi." 

"Hoşgeldiniz evimize Hakan bey." Almina'nın babası elini babama uzattığında, babamda dikkatini ona çevirmişti. "Hoşbulduk Burhan bey." babamda elini uzattığında kısaca selamlaştılar. 

Bazen birbirlerinden hoşlanıp hoşlanmadıklarını anlayamıyorum. Bir arada olduklarında medeni iki insan gibi konuşuyorlardı ama gerektikçe yapıyorlardı bunu. Birbirlerine fazladan bir kelime bile söylemiyorlardı. Tıpkı benim de yaptığım gibi.

Daha fazla kapının önünde durmayıp oturduk. "Ne kadar kalacaksın baba?" henüz kimse ağzını açmadan ben konuşmuştum. Annem sorulacak ilk sorun o mu gibi bir bakış atarken görmezden gelip bakışlarımı babama çevirdim. "Aslında belli değil." kısacık düşünüp cevaplamıştı.

 Ne demek istediğini tam olarak anlamadığım için "Nasıl yani?" diye sorduğumda annem araya girdi. "Elis, bunlar gelir gelmez sorulacak sorular mı kızım?" 

"Biraz işlerim var." dedi babam. Anneme cevap vereceğim sırada araya girerek. "Seninle tanıştırmak istediğim birisi var ayrıca." dediğinde bu defa iyice meraklanmıştım. "Bunları birazdan konuşsak olur mu?" annem babama uyarı dolu bir sesle konuştuğunda, babamın bana ne diyeceğini bildiğine emin olmuştum. 

Muhtemelen benim sinirleneceğim, üzüleceğim ya da kırılacağım bir şey olduğu için annem daha uygun bir zaman kolluyordu. 

Tam ne olduğunu soracağım sırada bu defa Almina'nın sesi duyuldu. "Geç kaldım sanırım." kalan birkaç basamağıda inip yanımıza geldi. "Kusura bakmayın Hakan amca." babama yaklaşıp elini uzattı. "Hoş geldiniz." dedi. Babamda aynı şekilde karşılık verdiğinde derince bir nefes aldım.

Almina annemin kızı olmalıydı sanırım. Benden daha çok anneme benziyordu. Zarifti bir kere. Nerede kime nasıl davranacağını biliyordu. İstemediği zamanlarda bile güler yüzlü olabiliyordu. Çok sinirlendiğinde bile bunu saklayabiliyordu. 

Babamı kibarca karşılamıştı. Ben aynısını onun annesi için yapamıyordum. Bakışlarından bile ondan hoşlanmadığımı anlıyordu muhtemelen annesi. Bu durumda olmamıza sebep olan insanları sevemiyordum, içimden gelmiyordu bir kere. 

O ikisi boşanmasaydı annem yeniden evlenmeyecekti belki de. Babamla annem boşanmasaydı yine evlenemeyeceklerdi biz bir aile olarak kalacaktık. Gerçek bir aile olarak, zorlama, mutlu görünmeye çalıştığım bir aile değil.

"Sana Fransa'dan çok güzel hediyeler getirdim." birlikte kısa bir sohbetten sonra yemek masasına geçtiğimizde babam bana söylemişti. "Otelde kaldı hepsi." çorbasından bir kaşık daha alıp devam etti. "Daha sonra getiririm." aklım az önceki konuşmada olduğu için içimi sevinçle dolduran bir durum olmamıştı bu.

Normalde olsa kalp atışlarım hızlandırdı. Babamın beni düşündüğünü bilmek mutlu ederdi. "Teşekkür ederim." dedim yüzüme yapmacık bir gülümseme yerleştirip. "Okulun nasıl gidiyor?" diye sordu bu defa da. Gerçekten merak mı ediyordu hayatımı yoksa formaliten birkaç sorumu soruyordu anlamakta zorlanıyordum. 

"Fena değil." dedim. Elimle sımsıkı kavradığım portakal suyundan bir yudum aldım. "Annen aynı şeyleri söylemiyor ama." ciddiyetle sormak yerine neşeli bir ses tonuyla sormuştu. "Bu dönemki notlarımı daha görmedi de ondan." dedim keyifle. Kendimi anne ve babamla klasik bir aile konusu konuşurken bulmak bile mutlu hissettirmişti.

"Öyle mi Elis hanım?" annem kinaye dolu sesiyle konuştu. İlk dönemki notlarımı gördüğü için inanmamıştı. "Evet." dedim. "Sınavlar başlıyor. Onların sonuçlarını bekle." keyifle ve ukalaca çıkan sesimin sebebi annemi de buna inandırmaktı. 

"Öyle olsun o zaman." tek kaşını kaldırıp onaylar bir bakış attı. Sınavlar haftaya başlıyordu ve benim tek umudum Doruk'a yakın oturup ondan kopya çekmekti. Diğer bir şey ise ki ona hâlâ inanmakta zorluk çekiyordum Denizhan'ın beni çalıştıracak olmasıydı.

"Güveniyorum ben kızıma." babam anneme dönerek konuştu. Ardından o da önündeki çorbaya döndüğün de bir yudum daha portakal suyu aldım. Bakışlarımı tam karşımda oturan Almina'ya çevirdim önündeki çorbadan bir kaşık alıp ağzına götürdü. Oldukça normal görünüyordu. Ne üzgün ne de mutlu, oldukça sıradan.

Bütün yemek boyunca oldukça gündelik ve sıradan konulardan konuşuyorduk. Genelde ben, annem ve babam arasında olsa da bazen Almina'da araya giriyordu. Ama tüm yemek boyunca en az konuşan Almina'nın babasıydı, birkaç defa söze girmiş onlarda da tamamen anneme hitap etmişti.

Yemek yendikten sonra annem yaptığı tatlıları servis etti. Tabi Almina'da ona yardım ediyordu. Ben ise babamla biraz daha konuşmak için bırakın masadan kalkmayı doğru düzgün yemek bile yememiştim. Muhtemelen babamda öyleydi. Neredeyse her defasında tabağı bitmeden diğer yemeği almıştı.

Mavi gözlerimi babamdan çekip bir saniyeliğine masada gezdirdim herkes önündeki tabak ile ilgileniyordu. Bakışlarımı önümde duran ve enfes görünen ıslak keke çevirip büyük bir parça kestim. Her şeye rağmen tatlı yemek güzel hissettiriyordu. Çatalımı ağzıma götürüp birkaç saniye sonra önümde duran su bardağında da büyük bir yudum aldım.

"Bütün yemek boyunca içimi yiyen konuya gelebilir miyiz artık?" tüm masaya hitaben şımarıkça konuştum ama en çok babama şımardım. Dirseğimi masaya dayayıp elimi anlımın kenarına koydum. Meraklı gözlerim babamın üzerinde geziniyordu. Annem ise muhtemelen tavrımdan hoşlanmamış olacak ki bunu bakışlarıyla belli ediyordu.

Masada oturan diğer iki kişiye bile bakmadım. Bunlardan birisi Almina olsa bile. Çünkü sadece üçümüz varmış gibi hissetmek istiyordum. Sadece üçümüz varız ve ben onların hala küçük şımarık çocuklarıyım. Küçükken yapamadığımı şimdi istiyordum.

"Şu mesele." dedi annem babama dönerek. Biraz tedirgin gibiydi ama topu tamamen babama atmış o da benim gibi anlatmasını bekliyordu ve muhtemelen ne olduğunu çok iyi biliyordu. 

"Elis, güzel kızım." babam şefkatle ve sevgi dolu konuştuğunda mavi gözlerimi iyice büyütüp baygın bakışlarla onu dikkatle dinliyordum. 



Mavisini Arayan Deniz (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin