İçerde Ne Var?

365 97 670
                                    

Sarah açık olan kapıya tereddütle baktıktan sonra elinde silahla dikkatli bir şekilde içeri girdi.

Karşıda duran oymalı ahşap masa ve arkasında duran masayla aynı renk beyaz deri sandalye, kapının sağında bulunan ve köşede duran siyah deri koltuk içeri girildiğinde dikkat çeken ilk şeylerdi. İçeride bunların dışında, masanın solunda ve arkasında bulunan, masa ile aynı renkte ve kalitede, çokta büyük olmayan bir kitaplık vardı.

Odadaki mobilyalar bunlardan ibaretken içi sıkış tepiş olan kitaplık elindeki tek ipucu gibi görünüyordu. İçindeki mavi kapaklı dosyalar ve üst raflarda bulunan annesinin favorisi dünya klasikleri boy gösteriyordu.

Sarah etrafına bir kez daha baktı. Açıkçası orada bir şey çalınmışsa bile bunu bilemezdi çünkü oraya ilk defa giriyordu. Ensesinde diken diken olmuş tüyleri görmezden gelerek,

"Hey oradaki! Dışarı çık! Kimsin sen?" diye bağırdı aniden.

Sarah, bunu birini gördüğü için yapmamıştı. Orada herhangi biri varsa, onu gördüğünü sansın ve konuyu uzatmadan çıksın diye yapmıştı ama fazla düşünmeden yaptığı bu hareketten hemen pişman oldu. Çünkü bakıldığında, temelde zekice bir fikir olsa bile orada gerçekten herhangi biri olsaydı büyük ihtimalle eli silahlı olurdu ve ani bir korkuyla onu vurabilirdi.

Sarah, aklından geçen bu düşünceler doğrultusunda birilerinin olmadığına sevinse mi? Üzülse mi? Bilemeyerek, tedbiri de elden bırakmamak adına gidip dolabın arkasını ve masanın altını kontrol etti. Yine kimse yoktu.

Sarah, hayal kırıklığıyla dolu derin bir nefes aldı. Hiç kimsenin olmaması çok... çok saçmaydı. Neler oluyordu? Tüm bu olanlar ne demekti ve neden oluyordu?

Sarah'ın aklı çok karışmıştı. Çok korkuyordu ve sığınacak kimsesi yoktu. O an bulunduğu çaresizliğe isyan etmek istese de bundan vazgeçti. Kime isyan ediyordu ki? Ya da edince düzelecek miydi sanki her şey?

Sarah, fazla büyük olmayan odanın ortasında elindeki silahın namlusu yere bakacak şekilde ve omuzları düşmüş bir vaziyette durdu. Kahverengi gözlerini yere dikmiş, tepesinde at kuyruğu yaptığı çokta uzun olmayan, kestane rengi saçları dağılmış, yanakları al al olmuştu. Pijamasının paçaları ve terlikleri  çamur olmuş ve tozlu gri ahşap zemini daha da kirletmişti. Üzerindeki ayıcıklı, pembe pijama takımı olmasa korkutucu göründüğü söylenebilirdi.

Yere dikmiş olduğu gözlerini kaldırdı ve etrafına iyice bakarak tekrar düşünmeye başladı. O odayı hep farklı hayal etmişti. Deney şişeleri, tehlikeli canlılar vesaire bekliyordu ama ortada tehlike arz eden hiçbir şey yoktu. Hatta genç kıza göre hiçbir şey yoktu. Annesi neden buraya girmesine izin vermemişti ki? 

Sürekli kapalı olan jaluzileriyle ve annesinin endişeli baskılarıyla burası hep onda korkunç bir merak uyandırmış ama korkusu, merakına her zaman galip gelerek onu buradan uzak tutmuştu. Korktuğu burada bulacakları değil, giripte annesine yakalanmasından ki çok kızacağını ve ona çok yaratıcı cezaları zevkle vereceğini biliyordu ama yine de bunlardan kaynaklanmıyordu. Onun işini bozmaya çekinmesinden kaynaklanıyordu. Annesi zaten çok çalışıyordu ve eğer burada yaptığı herhangi bir işi bozarsa, annesi daha çok çalışacaktı ve bu riski sırf merakı için göze alamamıştı ama şu an bile anlayamıyordu. Neden buraya gelemiyordu!? Hele de içinde hiçbir şey yokken.

Burası klasik bir ofis odası gibiydi. Oymalı ahşap bir masa ve sandalye. İçi kitaplarla dolu bir kitaplık ve köşede duran tekli bir koltuk. Bu kadarcık şeyden ibaretti ve bu sinirlerini bozuyordu. Olan bir şeyin çalınmış olma ihtimali aklına geliyordu ama herhangi bir şeyin varlığının izini bile görmüyordu. Burası da tıpkı evin içi gibiydi. Hiçbir şey yerinden oynatılmamıştı. Kitaplıktaki ve masanın üzerindeki tozlar bile yerli yerindeydi. Kalem oynatılsa belli olacak o tozların zerresi bile yerini yadırgamıyordu.

Tuhaf Hayatımdaki Küçük SırlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin