Bölüm 3 - Kocaayak

1.9K 145 0
                                    


"Yiğit affedersin, son dediğini kaçırdım ne demiştin?"

"Aferin Öykü, sen beni dinlemiyor musun? Dağ evimden bahsediyordum, hani şu şehire sadece üç saatçik uzaklıkta olan... Bu akşam benimle oraya gitmeye ne dersin diyordum. Söz, seni yarın tam saatinde yetiştiririm her ne davan varsa."

Öykü'nün yumuşak gülüşü telefon hattının diğer ucundaki esmer genç adamın kulağına ulaştı.

"Çok naziksin Yiğit, gerçekten. Gelmeyi çok isterdim ama bu akşam en yakın arkadaşım evleniyor ve ben nikâh şahidiyim."

"Pekâlâ. Ama benim yılmaya niyetim yok haberin olsun."

Öykü neşeli bir şekilde kıkırdadı. "Farkındayım."

"Güzel, o halde- iki gün sonraya ne dersin?"

"Tamam, olur." Başını iki yana salladı. "Senden hiç kurtulamayacak mıyım ben?"

"Heey, insan en azından yüzüme yüzüme söylemez. Sayende kalbim şu an paramparça."

"Aww, affedersin kalbini kırmak istememiştim. Tamir etmek için bir şeyler yapmalıyım sanırım."

"Evet, yapsan iyi olur."

"Pekii, dağ evi kaçamağını iki güne çıkartabiliriz desem, kalbini onarmaya yeter mi?"

"Belki."

Öykü, Yiğit'in dudak büktüğünü adeta görebiliyordu. "Bence şansını zorlama."

"Peki, peki. İki gün yeter. Şimdilik." dedi Yiğit küskün bir sesle.

"Yiğit artık kapatmam lazım, daha elbisemi kuru temizlemeciden almam ve arkadaşımla kuaförde buluşmam gerekiyor. Eğer geç kalırsam Doğa beni ne yapar bilmiyorum."

"Tamam, tamam kapatıyorum. Seninle başbaşa kalamadan ölmeni istemem."

"Sağlığımı bu kadar düşünüyor olman gözlerimi yaşarttı."

Yiğit kocaman bir kahkaha attı. "Sonra görüşürüz."

"Görüşürüz." dedi Öykü de gülerek ve telefonu kapadı. Konsolun üzerindeki çanaktan anahtarını alıp kapıya yöneldi, aynı anda zil çaldı.

"Allah Allah, kimseyi de beklemiyordum ama... Her kimse umarım uzun süre oturmayı planlamıyordur."

Öykü kapıyı açıp karşısında koca bir buket çiçekle dikilen kuryeyi görünce şaşırdı zira uzun zamandır, hem de çok uzun zamandır kimseden çiçek almamıştı. Çiçekleri gönderenin kim olduğunu bulması çok uzun sürmedi çünkü kırmızı güllerin ortasına kocaman bir de kart yerleştirilmişti.

Fazla ısrarcı olduğumun farkındayım ama söz konusu sen olunca kendimi tutamıyorum.

Yiğit...

Öykü inanamazlıkla başını iki yana sallarken gülümsedi.


"Yiğit... Ben seninle ne yapacağım?"

.................................................................................

"Hayatım- Beni tebrik et, çünkü-"

Doğa gözlerini kıstı. "Arsayı almayı başardım deme sakın."

Deniz gülümsedi. "A-hah. Aynen öyle."

"İnanılmazsın biliyor musun?" dedi Doğa kahkaha atıp başını, hayretini vurgularcasına iki yana sallayarak. Ardından yerinden kalkıp Deniz'e sarıldı. "Senin başaramayacağın şey yok değil mi?"

"Sence?" dedi Deniz sağ kaşı havaya kalkarken.

"Seninle evleneceğim için dünyanın en şanslı kadını olmalıyım."

"Öylesin. Ve kıymetini de bilmelisin."

Doğa, genç adamı kolları arasında sıkıca sarıp kendine çekti ve şakağına bir öpücük kondurdu. "Biliyorum." dedi. "Biliyorum."

Bir süre öyle kaldıktan sonra geriye çekildi ve bir şey için heyecanlı olduğu zamanlardaki gibi iki elini birbirine vurduktan sonra masa telefonuna uzandı.

"Tamam, mademki geriye hiçbir pürüz kalmadı hemen Tekin'i arayıp proje onayını veriyorum."

Deniz nişanlısının elindeki telefon ahizesine uzandı, alarak yerine koydu.

"Seni bıraksam nikâh masasında bile iş görüşmesi yapacaksın değil mi? İşkolik seni. Ama hayır, bugününü yalnızca düğünümüze ayırmanı istiyorum senden. Bunu benim için yapabilir misin?"

"Sanırım." diye gülümsedi Doğa uysalca.

"Güzel. O halde-" Doğa'nın masasına uzanıp Blackberry'sini aldı. "Cep telefonlarımızı akşam düğün vaktine kadar kapatıyoruz, anlaştık mı?"

Cep telefonunu kapattıktan sonra masaya geri koydu ve ceketinin cebinden kendi telefonunu çıkarıp kapattı. "Bak, söz ver ama-" dedi Doğa'ya işaret parmağını sallayarak. "Telefonunu ne olursa olsun açmayacaksın." Durdu. "Söz mü?"

"Söz." dedi Doğa gülerek.

"Tamam, sana güveniyorum." Genç adam kolundaki saate baktı. "Benim hemen çıkmam lazım hayatım saat ikide berber randevum var."

"Benim de kuaföre gitmem gerekiyor zaten, beraber çıkalım."

Genç kadın dışarıdan yükselen bir gürültü duymuş ama daha ne olduğunu anlayamadan odasının kapısı patlayarak açılmış ve içeri Doğa'nın o ana kadar gördüğü en uzun boylu adam girmişti, ki Doğa, nişanlısı bile ortalamanın üzerinde bir boya sahipken karşısındaki varlığın boyunu tahmin bile edemiyordu.

En fazla otuzunda gösteren genç adamın üzerindeki, belinde büyük tokalı kemeri olan koyu renk kotunun paçaları, uzun sivri uçlu kovboy çizmelerinin içine sokulmuş; açık mavi, kareli gömleğinin kolları dirseğine kadar sıvanmıştı.

Doğa, özel berberi tarafından kısa kesilmiş ve düzgünce yana taranmış nişanlısının saçlarını düşününce adamın uzun ve dağınık saçlarının karşısında elinde olmadan irkildi.

Kumral adam kocaman ellerini tehditkâr bir şekilde sallayarak Doğa'ya doğru yürümeye başladı.

"Demek buranın başındaki sensin."

"Bir dakika beyefendi, size giremezsiniz dedim!"

Doğa'nın sekreteri Sırma aralarındaki devasa boy farkına rağmen genç adamı kolundan tutup çekmek istedi ama elbette adam kolunu kolayca Sırma'nın minik ellerinden kurtararak Doğa'ya döndü.

Doğa, sekreterine onun suçu olmadığını söyleyen bir bakış atıp gidebileceğini söyledi. Yani, 1.63 boyundaki sekreterinden odasına dalan bu kocaayak büyüklüğündeki adamı engelleyebilmesini istemek minik kadına bir parça haksızlık olurdu değil mi?

---------------------------------------------------------

Herkese merhaba 😀 Bu bölümde Öykü ve Yiğit çiftiyle tanıştık. Yani yan çiftimizle. Bir hikaye yazarken kendimi esas çift haricinde bir de yan çift yazmaktan alıkoyamıyorum maalesef 😀🙈 Onların kim olduğunu çook yakında öğreneceksiniz. Yan çift olduklarına bakmayın hikayemizin gidişatı için oldukça önemli rolleri var ikisinin de.

Bir sonraki bölüme kadar (Çarşamba) bir sürü güzel hikayeyle ve sağlıkla kalın 😘😘

Vahşi (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin