#4 Karartı

79 22 17
                                    

Civardaki kapılara vura vura ilerliyorlardı. Adamlardan biri koşarken , kaldığımız yazlığın merdivenlerine basmaya çalışıyordu. Ayakları yan yan basa basa resmen tırmandı bu taştan yapılma 5 merdiveni. Kapıya gümbür gümbür vurmaya başladı. O sırada gözüm diğer adamda tabii.Yolun karşısındaki merdivensiz yazlığa ulaştı. Alelacele dirseğiyle pencereye vurmasıyla cam tuzla buz oldu. Kendini o boşluktan içeri attı.

Uzaktan gittikçe yaklaşan şey yavaş yavaş netleşmeye başladı. Karartı yaklaşıyordu.

Kapımdaki adamı içeri almak için kapıyı açarsam ne olduğunu dahi bilmediğim bu karartıyı bize musallat edebilirdim. Yahut adam güvenilir olmayabilirdi. Bu kararları hızlı vermem gerekmesinden nefret ediyorum...

Tek istediğim kızımın bu kararımı görmemesiydi. Gücüne ve korumacılığına güvendiğim için Ronald'a Jen'i alıp odasına götürmesini söyledim. Kızımın annesi de onları takip etti tabii.

"Ne yapalım babacım?" dedi Hakan titreyen sesiyle. -Tahminimce kararımı bildiğinden ve bu karardan utanacağımı düşündüğünden- Türkçe konuşmuştu.

"Hiçbir şey."  annem , kızım, sevdiğim kadın buradayken bu riski alamazdım. Bir kere bu şansımı Conan ile kullanmıştım.
"Elimizden bir şey gelmez Hakan." dedim ve İngilizce konuştum çünkü sevdiklerimi koruma kararı almaktan utanmıyordum.

Tüm bu konuşmalar 20-30 saniye içinde oldu bitti.
Hırlama sesleri yükseldi. Kapımızdaki gümbürtü alçaldı.

Güm güm güm

Güm güm

Güm

Bir noktada son buldu bu sesler.

İşaret parmağımı dudağımın önüne getirerek "Sessiz olun."  işareti yaptım onlara.
Biz sessizleştik. Hırlamalar uzaklaştı. Şimdi ise tek duyduğum hıçkırık sesiydi. Öyle normalinden bi hıçkırık değil. İçin için ağlama. Biri hıçkıra hıçkıra ağlarken sokağı inletiyordu.

Penceredeki tozlu perdeyi araladım. Ağlamaların karşı evden geldiğini anlayınca yapılacak şeyi biliyordum.

Tabii ki hemen sıraladım.

" Neler olup bittiğini çözmeliyiz. O karartı bir yarı ölü, bir zombi değildi. Kapımızın önünde de bir ceset var. Hakan ve ben karşı yazlığa gidip o adamla konuşacağız. Biz yola çıktıktan sonra arkamızdan Susan ve Ronald da cesedi kenara çekecekler."

Hakan'a çantaların bizi yavaşlatacağını söyledim. Birer bıçak aldık ve kapının önünde dikildik.

Susan kapıyı açar açmaz Hakan ve ben sırtlarımızı birbirine vererek yürümeye başladık. Ben yolun bir tarafını görüyordum o diğer tarafını. Yan yan yürüyerek karşı eve ulaştığımızda göz ucuyla Ron'un zorla kaldırmaya çalıştığı cesedi gördüm. Paramparçaydı. Bunu ona neyin yaptığını bulmalıydım. Kapıyı tıklattı Hakan. Bilinmeyen bir ses yükseldi içeriden.

"Hiçbir şeyim yok! Her şeyimi kaybettim! Sadece bir şişe suyum ve bir baton sucuğum var. Onları kapıya bırakacağım ne olur bana dokunmayın yalvarırım!"

"Buraya yardım etmeye geldik. Lütfen kapıyı aç."

Uzakta yine hırlamalar duyuldu.

"Biliyorum güvenmek zor. Ben de güvenemezdim. Şu an açman gerek. Lütfen."

Karartı büyüdükçe gözlerim açıldı. Bu şey gördüğüme emin olduğum şey olabilir miydi?

"Haklısın. Ben de senin arkadaşını eve almamışt-

Derken kapı açıldı ve biz içeri dalar dalmaz kapandı.

"Demek abim Amrit'i öldüren cani sensin." dedi. Çok garip bir İngilizce aksanı vardı. Buralardan olmadığı kesindi.

"Bak. Abin için üzgünüm. Bu dünyada artık herkes kendi mücadelesini veriyor. Biz sana konservelerimizden ve suyumuzdan vereceğiz. Senden tek istediğimiz bize dışarıda bizi neyin beklediğini söylemen."

İkna edici konuştuğunu göstermek adına başımı belli belirsiz salladım Hakan'a.

"Nasıl yani? Siz bilmiyor musunuz? Bu virüs, ya da salgına neden olan her neyse işte... Bu şey hayvanlara da etki ediyor. İnsanlarda olduğu gibi değil hem de. Yarı ölü insanlar koşamıyor, aklını kullanamıyor, en kısa yoldan yaşayan varlıkları yemeye uğraşıyor. Hayvanlarda ise çok farklı. Onlar koşabiliyor. Dışarıdaki köpek bizi komşu eyaletten buraya kadar takip etti. Hatta yolda sayıları ikiye çıktı fakat birini atlatmayı başardık. Arabamızın benzini bitince koşmaya başladık."

Adamın daha fazla konuşmasını istemedim. Çok yorgundu. Resmen kan ter içindeydi. Yirmili yaşlarının sonunda gibi görünüyordu. Gençliğine rağmen çok bitkindi.

"Tamam biz sana yiyecek , içecek ve battaniye getireceğiz. Güvende kal. Adın neydi?"

"Raja"

Ne hoş bir isim diye düşünürken Hintçe olduğunu anımsadım. Bu aksanın nereden geldiği ortaya çıkmıştı şimdi.

Tamam Raja. Şimdilik hoşça kal.

Etrafı gözledik ve ölü köpeğin olmadığını anladığımız ilk an koşarak eve girdik. Olanları anlattığımda en çok annemin yüz ifadesi beni bitirdi. Ümidini giderek kaybediyordu.

"İlaçlarını içtin mi anne?"

Annem yanıtladı. "Ne fark eder?"

"Ne demek ne fark eder anneciğim? İlaçların çok önemli , aksatmamalısın."

Annem: "Oğlum. Anla artık. Öyle ya da böyle öleceğiz."

Eski eşim Laura'dan annemin ilaçlarını almasına yardım etmesi için rica ettim. Eczacı olduğundan bu konuda en çok ona güveniyordum. İlaçları iyi tanırdı.

Raja'ya güveniyordum. Bir an önce bu zombi köpekten kurtulmalıydık.

Bu bölümde favori karakteriniz kimdi?
(Medyada Esma'yı görebilirsiniz.)

Yaşayanlar:
Murat
Hakan
Selin Jenny
Laura
Ronald
Susan
Conan
Raja
Esma Anne

Ölüler:
-

Bilinmeyen:
-

İSTİLAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin